- 1320 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İPEK MENDİLİNE NAKIŞ OLAYIM...
Dudağımda ağıttı gidişinin ayak sesleri. Giderken yüreğimle birlikte, sımsıkı tuttuğum ellerinin sıcaklığını da götürdün ıssızlığına. Geride odamın duvarlarını yumruklayan sımsıkı kapalı ellerimin çaresizliği kaldı. Hıçkırığımı kim yudumlayacak? Hangi sokak lambası ışığım olacak? Hangi yalan ve hangi insan kanayan yaramın otacısı olacak. Hangi öksüz kuş garip ve sahipsiz omuzlarımdan havalanacak? Ben kendi harmanımda daha ne kadar kavrulacağım? Şakaklarıma bir soğuk şubat sabahında kar taneleri daha kaç kış kurşun gibi vuracak Tanrım?
Oysa dönülmez yolların ayrımlarında hep sen vardın yanıbaşımda... Omuz verdiğin narin bedeninle ve o ufacık bedenine sığmayan kocaman yüreğinle. Şimdi kendi yüreğimin çaresizliğini haykıracak ne bir sıcak göğüs, nede gönül var sığınabileceğim.
Yalnızlığın kapısını çalarken kaderim, sensizliğin hasret kuyusunun tam ortasında, öylece çaresiz bir başıma öksüzlüğün kollarında hıçkırıyorum. Artık bir tanem diyen sevdalı inleyişler yok. Artık sokak kapısını iki uzun bir kısa şifreli şifreli çalan kimse yok. Artık gözbebeklerimin derinliğini titreten o simsiyah üzüm gözlerin yok
Senin yokluğun en acı tarafı kanayan yürek yangının dumanında boğulup giden hatıraların bir daha yaşanmayack olması. Kavuşmalar olmayacak hiç. Sevişmeler yaşanmayack teninin cennetinde. İnce dudaklarının alev alev yakan buselerinde eriyemeyeck dudaklarım.
Ey sevgili...
Sana sarılamamak boşluğa tutunmak gibi karanlık geclerin en haşin kuytularında, en hoyrat köşebaşlarında. Yıldızını silmek gibi kocaman gökyüzünün bir çırpıda. Aya uzanıp bir solukta yakalayıp en sarı köşesinden, uzay boşluğuna tüm gücünle fırlatmak gibi sensizliğe dokunmak.
Dudak payı hep eksik kaldı kahve falına benzeyen hayatımının en acı telvlerinde. Sıkmabaşbağına dönüştü sevdanın masumiyeti, yüzüne dökülen iki bukle saç perçeminin rüzgara savruluşunda. Naftalinli sandıklarda uyuttun, yüreğimin en mahrem amerikan kumaşından beyaz bezbebeklerini. Mum ışığı kadar titrekti gözbebeklerindeki hasret ikilemleri. Yanlışların doğrumdu seni her kucaklayışımda. Anlayamadık nasıl kapladı ihanet lodosları gönül denizimizi hiç susmadan ağlayan dalgalarıyla.
Hislenmek istiyorum ama gerçek en acımasız ve en yalın şekli ile gözlerimde; giderken bıraktığın, o sana mahsus rahiyaların ve yere düşen gümüş rengi tokanın tam ortasında tüm öksüzlüğüyle.
Yoksun işte gerçek olan bu. Artık ayak seslerin kapıma yanaşmayacak.
Sıtmaya tutulmuşçasına titrerken ayrılık kervanının tükeniş yolculuğunda yanımda sen olmayacaksın. Kapı hala açık duruyor dönecemişsin gibi. Hani komşuya dolu gelen tabağı boş götürmemek babından sarma köftelerinle doldurup, pürtelaş içinde götürmeye gitmişçesine.
Kıyamadım o yarı açık kapıyı kapatmaya. Hani kaparsam eğer gidişin gerçek olacakmış gibi bir inanış öyle, çaresizliğe sığınış.
Esrik bülbül yuvasının konuğuyum ben.Göçmen kuşların göç yolcusuyum kanatları elemle çırpınan.
Ve en sakil meyhanelerin, en ilkel, en yabani misafiriyim. Hırçın bir isyan gardiyanıyım kendi kafesine kendi ruhunu kitlemekten mühtiş bir mutluluk duygusuna boğulan...
Dön desem biliyorum dönmeyecek kadar kararlı ve dinmeyecek kadar kasırgalarla dolusun. Ve en kötüsü geriye bakmayacak kadar gururlusun.
Derdin ya aşkta gurur yoktur. İşte o şimdi benim hiç sahip olmadığım bir duygu ve geldiğim son noktadır inan. Ama eminim ki sen şimdi bir başka alemdesin. Ruhunun her zerresine kadar benimle dolu ve benimlesin.
Dön...
İpek mendiline nakış olayım.....
YORUMLAR
Süper bir yazı buna denir...
Sevdaya dair yazıları okumayı hiç sevmem, banane başkasının sevdasından deyip okumam belki biraz bencillik ama bu yazı o kadar içten ve anlamlı ki...
Yazınıza yakıştıracak güzel söz bulamıyorum...
Süperdi yaşayan hisseden yüreğinize sağlık diyorum...
zeytindali_ tarafından 10/12/2009 12:41:09 AM zamanında düzenlenmiştir.