Âşıklar denizi
Âşıklar denizi, sular altı mezarlığında pembe bir ten.
Tahta kayıktan düşüyorum, gözlerim semaya odaklanıyor, denizin serin suyu vücudumun ürpermesine sebep oluyor. Hareketsiz vücudum taş misali aşağıya doğru çekiliyor, endişeleniyorum. Derinliklere doğru çekildikçe vücudum denizdeki bulanıklık dağılıyor, bakışım netliğe kavuşuyor. Çözülüyor bedenimin katılığı, bir karaltıya yaklaştığımı fark edip dikkat kesiliyorum.
Ölü bir gelin süzülüyor başucumda
Beyazlığı suların maviliğine yansıyor
Saçları uçuşuyor
Gözleri mor halkalarla örülmüş
Gelinliği kanlı
Sormadan geçemeyeceğim diyorum kendime, bu hırpalanmış bedenin hikâyesini mutlaka öğrenmeli. Varlığımı unutup, varlığına yöneliyorum.
—Merhaba hüzün yüzlü güzel gelin.
Kıpırdanıyor huzursuzca varlığımın haberiyle, denizle bütünleşmişliği çekiliyor kıyıya.
— Göremiyorum sende kimsin?
—Beklenmeyen bir misafirim ben. Sürüklendi kalbim senin diyarına. Seni gördüğümde öyle farklıydın ki, zıtları bağrında büyüten, çelişkiler doğuran, hüznü yüzüne pudra edinen ve bunlara rağmen böylesi güzel. Halini sormadan geçmek olmazdı.
— Gelişin ses kattı yalnızlığıma, hoş geldin. Gözlerim beklemekten yoruldu, kör olmayı seçti kendince bir çözümle. Ama kalbim beklemekten hiç vazgeçmiyor nedense..
— Neden ve neyi bekliyorsun bu ıssız adanda?
— Yıllar öncesine dayanıyor hikâyem, acıyla büyüyüp güzelleşen. Onu ilk gördüğüm an, ‘tarif edilemez duygular’ dedikleri hisler doğurdum kalbimde. Arkadaşlarımız tanıştırmıştı ikimizi, hoş bir sohbet ortamında. Gün geçtikçe gönlümdeki hislere binlercesi eklendi ve dilimden döküldüler aşka dönüşüp. Hislerim karşılık bulduğunda, dünyaya sığamaz oldum, taştım kendimce benliğimden. Evlilik teklifini eden taraf ta ben oldum, gurur sevgiyi geçemezdi. Sonunda kendimi işte bu güzel gelinliğin içerisinde buldum. Düğün günümüzde tüm hazırlıklarımı/zı yaptım/k ve Onu beklemeye koyuldum. Saatler geçmesine rağmen ne kendisi ne de ailesinden hiç kimse gelmemişti. Düğün için gelen misafirler kendi aralarında fısır fısır konuşmaya başladılar. Önemsemiyordum kimsenin ne söylediğini, Onun geleceğini biliyordum ve aksine dair söylenenleri bilmek dahi istemiyordum. Bizi tanıştıran arkadaşlarımız yaklaştılar yanıma doğru, gözlerime gelen yaşları geriye ittim. Bana acıyan gözlerle, sözlerini doğrulttular;
—Canım asla üzülmeni istemezdik fakat o gelmeyecek! Sana açıklamaya çalışmış ama sen ona her seferinde; ‘ Lütfen düğüne kadar hiçbir sorun çıkmasın, her şeyi düğünden sonraya sakla olur mu? Öyle güzel ki her şey, en ufak bir şeyin dahi bu güzelliği bozmasına izin veremem’ cevabını verdiğin ve onu dinlemediğin için açıklayamamış sana. Onun hayatında bir başkası var! Senin çok iyi biri olduğunu ama artık bir başkasına âşık olduğunu söyledi.
Dinledikçe inancımı yitirdim sözcüklere, anlamsız bir cümle oluşturmalarına, böylesine duygusuzca hem de. Biraz önce itmeye çalıştığım gözyaşlarımın ısrarla çıkışmakta olduklarını fark ettim. Dünyanın şeffaflığı yerini gri bir karmaşaya bırakmış gibiydi. Sarsıldım, ayağımın altındaki yerin kaydığını hissettim, tutunacak bir köşe aradım adım atarken. Sesim benden bağımsız şekilde davrandı:
—Hayır. O gelecek. Hepsi bir kâbus, elbet geçecek.. Uyanmalıyım.
Diyerek bağırıp, takatini kaybetmiş olan dizlerimin üzerine çöküp kaldım. Etrafımdaki telaşlı koşuşturmaları, yükselip alçalan nağmeleri, saçıma ve omzuma değen şefkatli ve meraklı elleri hissediyordum fakat bu kâbustan bir an önce uyanmak için kaldırmadım başımı. İki avucumun içerisine aldım yüzümü dönmedim bir daha kimseye.
Bekliyor(d)um.
Bu öyle uzun bir kâbus ki hala uyanmayı bekliyorum ve o sonunda gelecek biliyorum.
—Beklemeye devam etme/lisin gözleri aşk büyülü gelin. Benim gitmem lazım Hoşça kal..
Zayıf vücudu kırılacakmış gibi narin, zarifçe elini sallıyor ben giderken. Onun yalnızlığını hiç bozmamalıydım diye kızıyorum kendime.
Aşk mı? Saçmalık işte! Gözlerini aşk bürümüş, iliklerini aşk sömürmüş, O güzel gelini çalmış, yerine aşk yüzlü bir ağıt bırakmış.
Aşk mı? Saçmalık işte hepsi! Öyle kamaştırmış ki gözlerini, sevdiği adamı bile es geçmiş Aşk mı? Sadistçe! Acı çekmek üzerine kurulu bir saçmalık işte!
Eski bir dost gibi kucaklıyorum denizi, kollarım bana dönüyor. Nelerle karşılaşacağımı bilmez halde uzanıyorum derinliklerine. ( Sahi! ben neden buradayım? )
Nebiye Arı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.