- 546 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
VE MİŞA GİTTİ...
Ve, mişa gitti.
Mişa hayatımıza girdiği zaman öyle çok kurgularımız vardı ki yarınlara ait. Bizimle birlikte büyüyecek. Bizimle birlikte anne olacak. Bizimle birlikte yaşlanacak ve ölecekti. Mişa yı aldığımız zaman torunum henüz annesinin karnında büyüme çabasındaydı. Hayallerimizin bir kısmının kahramanı da oydu. Mişa ile oynayacaktı.
Zaman geçtikçe etrafımdaki kişiler tepkilerini ortaya koymaya başladılar. Çünkü artık hayatımda bir sorumluluk vardı. Ve ben zamanımın bir bölümünü o varlığa ayırmak zorundaydım. Varlık köpek olunca bunu taşıyamadılar.
İnsanlar değerlerini onlara ayrılan zamanla ölçüyorlarmış. Bunu anlamış oldum.
-“ akşama yemeğe gel “
-“ gelemem mişa yı çıkartmam lazım”
-“yarın sinemaya gidelim “
-“ gelemem mişa nın mama saati”
Bu örnekler çoğaldıkça huzursuzluk ta paralel olarak çoğalmaya başladı. Ve ben değişik kelimelerle gelen tepkileri karşılamak durumunda kaldım.
Böylece gittikçe artan periyotlarla mişa yı eğitmenine bırakmaya başladık. Pansiyoner olarak. Önce 1-2 gece sonra 1 hafta. Sadece kişileri ret edişimize mişa sebep olmasın diye çözümler üretmeye başladık. En kolayı da evden uzaklaştırmaktı. Her seferinde içimizde kocaman olmuş bir huzursuzlukla almaya gittik mişa yı. Ya bizi unuttuysa. Ama o hiç üzmedi bizi. Her bırakılışının ardından daha bir sevinçle karşıladı.
Günlerimiz mişa lı ve mişa sız olmak üzere ikiye ayrılmaya başladı.
Olmadığı günlerde hissettiğimiz özlem di. Sürekli varlığını arıyor şimdi olsaydı şunu yapardı diyorduk.
Olduğu günler ise tam bir kaos haline dönüşmeye başlamıştı. Ev dışı hayatımız çoğalmış ve mişa gerçekten sorun olmaya başlamıştı varlığı ile.
Doğum zamanı geldi ve dünyalar tatlısı bir bebek katıldı ailemize. Aynı zamanda mişa da pansiyona taşındı.
Bu dönemi dürüst değerlendirmem gerekirse yokluğu rahatlık duygusunu da beraberinde taşıdı hayatımıza. Bıraktığımız yerde mükemmel bakıldığından emindik. Eğitmeni ile sürekli görüşüyor ve bilgi alıyorduk. İçten içe duyduğumuz özlemi ve vicdan azabını bastırmaya çalışarak.
Ev eski düzenine kavuşmuş, daha az dağılır ve kirlenir olmuştu. Aklım evde kalmadan çıkıp torunuma gidebiliyordum ve dönmek gibi de bir telaşım olmuyordu.
Cümle aralarında evde köpek olduğu sürece torunumun bana gelmeyeceğini ve kalmayacağını duydukça mişa yı tamamen vermek düşüncesi iyice ön plana çıkmaya başladı.
Lafı uzatmadan özetlersek sonuçta mişa yı eğitmeni aldı. Artık onun köpeği.
Hayatınıza bir varlık giriyor. Onunla pek çok şeyi paylaşıyorsunuz. Her şeyden önemlisi onun sorumluluğunu alıyorsunuz. Seviyorum diyorsunuz. Ama zaman içinde bakıyorsunuz bu varlık taşıdığı sorumluluklarla sizin yapabilirlik, taşıyabilirlik çerçevenizin çok dışında. Ve bu tamamen sizin hatanız. Kendinizi eksik tanımanın yarattığı bir durum.
İşte insan en ağır gelen kısım da bu oluyor. Evet, neticede bir köpek. Ne olacak ki? Diye düşünmek mümkün. Ama kazın ayağı öyle değil işte. İnanın insanı inanılmaz bir sorgulamanın içine çekiyor. Hele yaşamınızda yaşadığınız sevgi kayıpları varsa. Üzüntünüz öfke olup size dönüyor. Sahip çıkamadın duygusu taş gibi çöküyor yüreğinize. Köpek de olsa bir sevgiye sahip çıkamamak. Hele ki zamanında bu konuda pek çok insanı eleştirmişseniz. İnsan ya da köpek fark etmez. Sevgi sevgidir. Sevgiye sahip çıkamamaktır, koruyamamaktır elinizde kalan.
Mişa hayatıma çok şey kattı. Her şeyden önce bana çok şey kattı. Bazı şeyleri daha iyi irdelemeye başladım.
En önemlisi de insanları daha iyi anlamaya başladım.
İnsan, yaşamadığı, yapmam diyip eleştirdiği konularda çok fazla bilgiçlik taslamamalı, ahkâm kesmemeliymiş. Zaman geldiğinde en yapmam dediğiniz şeyleri öyle bir yapıyorsunuz ki kendiniz bile şaşırıyorsunuz.
Kendini tanımayan, yapabilirliklerini, çerçevesini bilmeyen insanlar sevgiye el uzatmamalılar derdim.
Ben ne yaptım?
İçimi en çok acıtan duygu bu oldu. Sevgiye sahip çıkamamak. Kendi rahatım, bencilliğim uğruna hayatımda en çok sahip olmak istediğim şeyden vazgeçtim.
Ortak payda sevgiyse ha insan, ha köpek ne değişir ki?
3 ayı geçti. Artık geri dönüşü yok.
Mişa yüreğimin yaralara ayrılmış bölümünde yerini aldı çoktan.
Ve bana öyle geliyor ki o yara hiç kapanmayacak.
Not: bu yazıyı yazdığımda henüz 3 ay olmuştu mişa gideli. Şu an 1 seneyi geçti. Kızımla bir kere görmeye gittik. Yanlış kararmış. İkimizi de yok saydı. Dönüp yüzümüze bile bakmadı. Sanki “ size küsüm “ der gibi. Haklıydı.
Terk edilmek.
Neden? Sorusu.
Ve en acısı da
“ ben seni seviyordum “
İnanın bana köpek ya da insan
Hiç fark etmiyor.
O günden beri görmedim.
O kadar çok özledim ki….
Anlatılır gibi değil…
Eser Aslanlı
izmir
YORUMLAR
merhaba, elbette bir canlıyla hele de bir köpecikle yaşamak byük sorumluluk. Zor bir iş. Ama bana kızmayın yorumumu yapıyorum diye, şöyleki benim sevgiliminde papsi diye bir köpeği var. Dünyalar tatlısı bir kaniş. Şuan tam bir aydır yeni taşındığı istanbulda ev arıyor. Çünkü oturması gereken semtte köpeği var diye hiç doğru düzgün bir ev bulamıyor. Akrabalarında günlerdir misafir olarak yaşıyor. Yani o kadar zor durumda işlerinden herşeyden geri kalmasına rağmen papsiyi bırakmayı düşünmedi bile. Üstelik de papsi 13 yaşında. Artık onların ailede bir üye. Ben bile papsi olmadan bir hayatı düşünemiyorum. Yaşlandı da birşey olacak ona diye ödümüz kopuyor.
Ama tabi en azından siz güzel ve güvenilir bir yere bırakmışsınız. Ne çok insan varki bir heves köpek sahibi olup sonra da sokağa terk ediyorlar.
Yani size hem keşke biraz daha mücadele etseydiniz onun için diyor, hemde sokağa terk etmeyip onu düşündüğünüzü için teşekkür ediyorum.
Sevginizi yine de anlamıştır onu ziyarete gittiğinizde, içiniz rahat olsun.
Selam ve sevgilerimle...