- 2508 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Merhamete Yar Olmak
Merhamete yar olmak
Nedir merhamet? Nedir aşk..Nedir? Merhametin yansıması, ne şekildir?…Dokuna bilir miyiz merhamete…Yoksa sadece bütün olumsuzluklara karşı oluşturduğumuz bir kalkan mıdır? Merhamet nedir? Anne, baba mıdır ? Evlat ,güneş midir?…Ey insanlık…Ey kuşlar, nedir merhamet?
Merhamet, gözlerimin rengi midir?.Bir çok merhalelerden geçen insanın toprağa düştüğünde, o toprağa şefkatle sarılması mıdır?.Yada merhamet, taa şuramızdaki anlatılmaz his midir? Tüm isyanları içinde barındıran bizlere hesapsızca verilen nimetler midir? Hazreti İbrahim’i ateşe atanlara, af kapısını açan iman mıdır?…
Merhamet, elbise gibidir, sarar bizi, sarmalar, korur adeta. Tüm bize ait olmayan duygulardan ,ahlak yapılarından. Kötüye ait ne varsa içimize sokmaz, sıcacık eder yüreğimizi. Aynı derecede, sabit ölçümlü bir kalbe sahip oluruz.
Kendi kendime derim hep, “kim bilir” diye düşünürüm saatlerce,” kim bilir?” Beklide ondandır insanlara küskünlüğüm. Merhameti askıya astıkları anda başlamıştır savaşım. O nedenle üşüyordur ruhlarımız umarsızca. O nedenle beklide insanlar bu kadar düşmandır kendilerine,eşlerine, çevrelerine, tüm insanlara ve çocuklara……”Kim bilir,” derim hep kendi kendime “kim bilir”…Onun içindir beklide, ruhlarımızın sarpa sarmış halinin yorgunluğu…
Bir hikaye anlatırdı anneannem bir zamanlar. Gurbet yolcuğunda taa geçmişten gelen, toplaya bildiği hatıraları arasından bir şeyler mırıldanırdı bazen bizlere…Kendi anneannesinin bir abisi varmış. 1877 yılında savaş başlayınca Rum elinde, bir çok insan göç etmeye başlamış Anadolu topraklarına. Bu dayımızda kardeşine hiçbir şey bırakmamak için, tüm altınları kağnı arabasının tekerleklerinin demirlerinin arasına sıralamış ustaca. İşte bu altınları sayarken oğlu, onunla oyun oynamak istemiş. Hırs öylesine gözlerini bürümüş ki, küçük çocuğa bir hışımla vurmuş. Çocuk ocaktaki suya düşmüş. Büyük dayı evladını toprağın kollarına bırakmış, altınları tekerleklerine dizdiği kağnı arabasına eşyalarını yüklemiş. Anadolu yollarına düşmüş. Geride Ümmü Gülsüm annemiz kalmış,yapa yalnız….Yollar böylelikle ayrılmış… Gel zaman, git zaman bu küçük ama kocaman gördüğümüz dünyayı onlarda terk etmişler. Bulgar askerleri Türk sınırına yakın bir mevkide kağnıyı yağmalayıp yakmışlar . Altınlar hiç kimseye yar olmamış. Savaş bu insanları çaresiz ve yoksul bırakmış.Gün olmuş, devran dönmüş anneannem dünyaya gelmiş. O yiğit yaşlı kadın, babası ölmüş bu küçük kızı almış, bakmış.Neden mi? Çünkü üvey babası, o minik çocuğun ellerini arkasına bağlarmış, herkes sofrada yemeğini yer, geriye ne kalırsa daha sonra anneannem sofrada onları yermiş .O küçücük çocuk, iç dünyasında elleri bağlanmanın acısını nasıl yaşardı acaba? İşte bu küçük eller daha sonra merhametin düğümlerini atmıştı yeryüzüne.……. Ve anneannem benim en önemli yol arkadaşım olmuştu..
Bu hikaye şu yaşadığımız hayatımızdan, milyarlarca insanlardan seçilmiş sadece, küçücük bir kesitti yüreklere sunulan. Merhameti bir nebze olsun keşfetmek için.
Merhamet etmek, merhameti keşfetmek, merhametle hasbihal etmek, merhameti sevmek onunla kucaklaşmak… Merhamete yar olmak, yoldaş olmak…Var mıdır acaba içimizde biraz merhamet? Yürek bahçemizde, bir pınar misali yer etmiş midir? Gömülü bir hazinemidir bizi bekleyen…
Merhamet nedir diye sorduk içimizdeki bize,ona,sana, bana….Cevap aradık suallerin en orta yerinde…Ve çekirdek ektik toprağa tohum misali…Toprak sardı, sarmaladı.Şefkat ekti bütün atomlara, hücrelere, moleküllere….Yayıldı toprak ve yarıldı usulca, kıpır kıpır sessizce. Bir filiz, fidan olmak için merhametlice gökyüzüne selam verdi. Gökyüzü bu selamı hürmetle aldı. Gözyaşını yağmur misali toprağa serdi yine usul usul… Bu kucaklaşmaya incecik fidan, o narin hali ile cevap vermez miydi. Tomurcuğa durdu dalları minik minik. Kırılgan hali ile. Direndi hayatın bütün meşakketlerine, sonra tomurcuğu yalnız bırakmadı yeşil yapraklar. Meyve için yükseğe tırmandı dallar, dua emsali elleri ile…sonra dallardan toprağa, köklerin üzerine bir gülücük düştü.Yapay olan ne varsa her şey uzaktı bu gülücükten. İçinde tüm insanlara yetecek kadar hayat ve tohum vardı….
Dizlerinde yara izleri ile koşarak bir çocuk geldi genç ağacın yanına. İsteyerek uzattığı elini, sevgiyle değdirdi gülümseyen meyveye….Tekrar hoplaya zıplaya uzaklaştı ağacın yanından elinde meyve ile…Ardından bakan merhametin sesini hiç duymadan uzaklaştı çocuk. Annesi beyaz bir pamuklu mendille sildi çocuğun ağzını. “Şifa olsun mu? Olsun” dediler merhamet yüklü yürekleri ile…
“Merhamet etmeyene, merhamet edilmez” düsturu ile galiba bir nebze olsun merhameti buldum diye düşündü aklım….Suale cevap,soruya yanıt biraz olsun merhamet galiba bizdik….Rahmanurrahimin içinde…
9 Ekim 2009
Özlem Maria Zafer
YORUMLAR
“Merhamet etmeyene, merhamet edilmez” düsturu ile galiba bir nebze olsun merhameti buldum diye düşündü aklım….Suale cevap,soruya yanıt biraz olsun merhamet galiba bizdik….Rahmanurrahimin içinde…
YAZILAR BÖLÜMÜNE UĞRAMAYANLARA GERÇEKTEN ÜZÜLÜYORUM ...
HARİKA BİR ÇALIŞMAYDI...
GÜNÜMÜN YAZISIYDI....
VE İYİ Kİ SİZİ OKUDUM DEĞERLİ KALEM...
KOCAMAN YÜREĞİNİZİ KUTLUYORUM...
SEVİGMLE...