- 1399 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
çOCUKLARIMIZ VE SOKAK KÜLTÜRÜ (!)
Devrimizde aile kavramı gün be gün yok olmakta, bir şekilde “sokak” hızla ailenin yerini almaktadır.. İşte görünmez tehlike. Peki ya bu tehlikenin boyutları ne alemde…En vahim şey de bu zaten. Bu dehşetin farkında bile değil çoğu anne baba… Ailenin yerini alan sokak kültürü sayesinde, aile kendisini gün be gün yok etmektedir. Bilinçli anne babalar olarak en başta buna karşı durmalıyız.
Çocuklarımızı çok iyi yetiştirmemiz lazım. Onlar bizim istikbalimiz. Sırf bizim değil hatta, milletin,ümmetin istikbali olacaklar inşallah. Onlar sayesinde bu dava sahipsiz kalmayacak. Gelecek mahzun olmayacak.. Bu nedenle bu devirde evlat yetiştirmek bir çeşit gazadır, cihattır. Zira cihadın en önemli şeklidir evlat boyutu...Milletçe en büyük eksikliğimiz de budur. Evlatlarımızın yetiştirilmesindeki bu yanlışlıklar, onların yarınları altına döşenmiş mayın gibidir. Milletim öncelikle bu bilincin farkına varmalıdır.
Zaten televizyonlar ve onun alt yapısını oluşturan denetimsiz yayınlar yeterince gayri ahlaki uygulamalara zemin hazırlamaktadır. Bu denetimsiz yayınlar görüntü dilini kullanarak neredeyse öz benliğinden habersiz bir gençlik yetiştiriyor. Bir de bunun sokaklardaki pratik uygulamaları söz konusu. Mesela reklamlar sayesinde çocuklarımız marka takıntılı ve özentili olarak büyüyor. Önce bizden başkalarının ürettikleri ürünlere rağbet ettik. Sonra da o ürünler sayesinde hayatımıza giren diğer etkilere. Çabasını her alanda gördüğümüz dil bozguncularının burada aldıkları sonuçlar tüyler ürpertiyor. Çocuklarımızın daha küçük yaşlarda iken (ki o yaşlardaki kontrolü tamamen anne babaya aittir) giydikleri giysilerle başlıyoruz mesela. Çoğu yabancı markalı ve üzerinde yazılan yazıların anlamını dahi bilmiyoruz. Hani tabiri caiz değil ama üzerindeki yazı küfür olsa dahi bilmeyeceğiz… Şöyle bir gezmeye götürüyoruz içimizdeki tüm sevecenlikle. Gideceğimiz yer belli. Tamamı ile yabancı kökenli olan alışveriş merkezleri ve orada elimizden kansız silahsız ve dahi gönüllü olarak alınan kültürümüz.. Pardon onlar almıyor, biz kendimiz teslim ediyoruz bu alandaki tercihlerimiz sayesinde… ve öyle bir hale geldik ki buralarda arza sunulan mamuller aslında memleketimizde üretildikleri halde de, sırf etiketleri yabancı olduğu için tercih sebebimiz oldu…
Neydik biz.. Neyi beceremiyorduk ki bu pazar elimizden bu şekilde, tereyağından kıl çeker gibi alınıverdi…
Bu yabancı markalar konusunda yazdığım ilk yazı değil. Daha önce de bu konuda çeşitli dergilerde yazılarım oldu. Ve hepsini içim burkularak yazmışımdır… içim kan ağlayarak. Üzüntümü tarif etmem imkansız..
Çünkü elden giden kültürümüz ve geleceğimizdir. Ve ne yazık ki hala bunu fark edememekteyiz toplum olarak.
Orta okul yıllarımda, Peyami SAFA’nın edebiyatımızın değerli eserleri arasında yerini alan “Sözde Kızlar” adlı eserini okumuştum. O eserde de devrin manevi çarpıklığı ve bunun sonucunda yaşanılan felaketler bütün çıplaklığı ile anlatılıyordu. Daha bir çocukken, dehşetine düşmüştüm bu acımasız savaşın. Evet savaş diyorum çünkü bu bir stratejik savaştır… Kökeni ta eskilere dayanan, emperyalist ve sömürücü güçlerin memleketimin üzerinde oynadıkları bir soğuk savaştır…
Bu millet ki Çanakkale’de kaybetmediklerini artık kaybetmektedir.
Hala görülmez mi?
Bir de Reşat Nuri GÜNTEKİN in “Yaprak Dökümü” var hatırladıklarım arasında.. Bu iki eserde de değinilen konu aynıdır hemen hemen. Toplumun özentileri sebebi ile bozulması, yok olması ve felaketlere gebe kalması… Ailelerin evlatlarına sahip çıkamaması ve güç yetirememesi. Şimdilerde bir televizyon kanalında dizi olarak veriliyor Yaprak Dökümü… İzliyoruz, akşamın rehavetli saatinde yorgunluğumuzu alan sürükleyici bir dizi niyeti ile. Gerçi dizi versiyonu kitabın özgün şekli kadar etkileyici olamamış. Çünkü film sunumundaki amaç zaten budur. Eğlence kültürüne hizmet..
Verilmesi gereken mesajlar da ustalıkla aralara serpiştirilmiş ki toplumun bir kesiminin şuan bunu algılayacağını hiç zannetmiyorum. Ancak bu sömürücü ve yok edici zihniyete karşı olan anne ve babalar algılayabilir
diye düşünüyorum. İşte bu tür anne ve babalara en çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamandayız.Çevremde bu konuda yaptığım söyleşiler gösterdi ki haklıyım. Maalesef haklıyım… O ve benzeri diziler de sırf sürükleyiciliği sebebi ile izleniyor maalesef…
Peyami Safa eserini 16 yaşında yazdığına göre arada çok uzun yıllar olmalı. Ama değişen hiçbir şey yok. Hatta daha da kötüleşmekte durum… daha bir habisleşmekte.. daha çok yabancılaşmaktayız özümüze.. Yani bize. Kendine yabancı olanın kendine hayrı olur mu?
İşte durumun dehşeti… Ve hala farkında değiliz..
Üstadın `DESTAN` adlı şiiri var beni her okudukça dehşete düşüren.
O şiirde de öyle zalimdir ki milletimin başındaki belalar…. Şair büyük bir duyarlılıkla yazmış aile hayatının sokaklarda nasıl rezil ve rüsva edildiğini.. Aradan çok uzun yıllar geçmiş. Şöyle bir baktım. Heyhat. Değişen bir şey yok. İçim yana yakıla o esere nazire yazmıştım kendimce. `DESTAN YİNE DESTAN` demiştim.. Dedim de, Allah sonumuzu hayır eylesin. Eğer bu nemelazımcılık, duyarsızlık ve bilinçsizlik devam ederse daha bu ve bu gibi eserlerden çok yazacağa benzeriz. İçimiz yana yakıla hem de….
Kendimiz yazarız da yine kendimiz yanarız… Gençliği sokaklarda gördükçe kahrolurum hep.. Ben o yaşlarda okuyacak bir gazete sayfası bulamazken, gençlik sokaklarda zamanı adeta içmekte.. Gayesiz,başı boş,ve kendinden geçmiş bir şekilde. Artık ömrün pek az bir kısmı evlerde ve faydalı mekanlarda geçiyor farkında iseniz.
Dikkatimi çeken şu ki; ben durumdan çok rahatsız oldukça bu tür şeyler adeta gözüme girer oluyor. Sanki her şey sözleşip önüme geliveriyor…
O zaman daha çok üzülüyorum ve daha çok düşünüyorum. Demek ki toplum olarak rahatsız olmamız gerekiyor. Demek ki her şeyin çılgınca kontrolümüzden çıkmasına sebep bu durumlara aldırış etmemek ve üzülmemektir… Demek ki artık bir besmele çekip bir yerlerden başlamak zamanıdır.. daha fazla geç kalmadan…
Bu sebepledir ki evlatlarımıza sahip çıkmalıyız diyorum. Onları sokaklardan kurtarmalı ve bizler yetiştirmeliyiz. Ki onlar göz bebeklerimiz, kıyamadıklarımız ise eğer onların geleceği altındaki mayınlara engel olmalıyız…
Yoksa sonucu düşünmek bile istemiyorum. Allah muhafaza….
../… devam edecek
YORUMLAR
agzina diline saglik kardesim düsüncelerimi aynen yansittigin icin 24 sene bu emperyalistlrin icinde gecirdim kale icten fetediliyor farkinda olmadan türklerin gelecegiyle oynaniyor savas büyük ben savasimi vatanda vermek icin dönecegim vatan sahipsiz degil tebrikler gurbetten saygilar selamlar...
ALLAH RAZI OLSUN Hüseyin Kardeşim
Bu görev hepimizin olmalı. sadece kendi çocuklarımız değil bütün çocuklarımız için iyi birer model olmalıyız.
ben elimden geldiğince bu konuyu gittiğim her yere taşıyorum... her platformda konuşuyorum. Yetmedi öğütler veriyorum.
İnşallah başarırız.
bu gün çevre kirliliği diyenlere hatırlatmak istiyorum. En önemli global çevre kirliliği yozlaşmış bir gelecektir..
selam ile
Geçmişle gelecek arasında tercüman olacak nesiller yetiştirmek isteyenlerin, nefsini ve neslini kurtarması gerekir evvela.
Bir nesli mahvetmek çok kolay,
ama bir nesli kurtarmanın en mantıklı şekli mahvolmasına mani olmaktır.
Kur'an-ı Kerimde Yüce Yaradan bizi birey olarak, erkek veya dişi olarak muhatab almıyor. Allah bizi aile olarak muhatab kabul ediyor, nefsinizi ve neslinizi kurtarın diye emrederken. Aile hukkunun ve aile yapsının sağlamlığı hedefleniyor kurtuluş için.
Pişmanlıklarla akan gözyaşlarının hiç fayda vermeyeceği günler gelmeden çocuklarımızı asli fıtrat üzere yetiştirip, kurtarmalıyız.
Ana nedir?
Doğuran mıdır, doyuran mıdır? sorusuna,
Ana ne doğurandır, ne de doyurandır. Çocuğunu terbiye ile ahlak ile erdem ile YOĞURANDIR cevabı çizgisinde bakarsak olaya Kargülü Ablamın feryadını daha iyi anlarız.
Teşekkürlerimle
Saygılarımla.
Haykırışlarımız sürecektir inşallah bu manada ve her bir cümlenizin altına imzamı atıyorum. Anne olmak isimli yazımı bilmem okudunuz mu ama aynı konulara temas etmeğe çalıştım ben de, herşeyin maddeye endekslendiği şu asrımızda ihmal edilen en büyük değerin evlatlarımız olduğunu düşünerek. Onları teslim ettiğimiz okul-sokak ve televizyon üçgeninde ne yazık ki çok fazla kayıplarımız oluyor. Bunları telafi etmek ise çok güç bu anlamda ne yazık ki. İçimiz acıyarak, gördüğümüz manzaralar çok dehşet verici boyutlarda toplum olarak. Ve bu manzaraları düzeltebilmek aslında elimizde. En büyük görev ise ailelere düşüyor. Her zaman arkasında durduğum bir konudur bu ve çocuklarımız asla ihmale gelmez. Onları biz ihmal edersek eğer bundan niyeti kötü olanlar çok güzel istifade edecektir. Sonradan gelen pişmanlıklarsa fayda etmeyecektir.Teşekkür ediyorum bu duyarlılığınıza. Doğruları haykıran sesiniz asla susmasın ve bir tek başımıza da kalsak bu dünyada yine haykıralım....Sevgilerimle...
Yazınızı büyük bir şevkle okudum gerçekten dönüp tarihimize baktığımız zaman şanlı bir tarih ve ecdad sonra batıllılaşma hevesi sinelere nüfus edince çözülmeler başlamış ve hala devam etmekte.Kaybettiğimiz değerleri yerinde aramak dileğiyle tebrikler.
duruşah tarafından 7/21/2007 2:58:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
sokak kültürü (!)
sokağın da kültürü mü olurmuş demeyin.
Esas kültürümüze sahip çıkamıyorsak
kültür sokaklara düşmüş demektir
ve bunun adı düpedüz savaştır.
Evet savaş diyorum çünkü bu bir stratejik savaştır…
Kökeni ta eskilere dayanan, sömürücü güçlerin memleketimin üzerinde oynadıkları bir soğuk savaştır…
Bu millet ki Çanakkale’de kaybetmediklerini artık kaybetmektedir.
Hala görülmez mi?