- 998 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Selden Sonra İstanbul!
[ kalin
]BİR İSYAN, BİRÇOK HAYKIRIŞ…
08.09.2009 tarihinde İstanbul sel felaketiyle bir anda acılara şahit etmişti bizleri. O günden sonra ne oldu ki insanlar seldeki mağdur kalmış olanları unutmaya başladılar. Oysa onlar için hayat zorlaşmıştı, evlerin içi boşalmış, evler kaba inşaat haline dönüşmüştü. Selden sonra insanların dertlerini dinlemek için insanlarla konuşmaya gittim.
İkitelli’deki basın ekspres yolunun yan tarafından bir sokağa girdim. Çıldırtıcı bir gürültü, pis bir koku ,yer yer yıkılmış kaldırımlar,otlarla kaplı küçük çamurlu arsalar,parçalanmış yığınlarca eşya , başlarında bekleyen birkaç aile ve avurtlarını elleri arasına alan dükkan sahipleri vardı.Güneş ışınlarının koyu tonu yüzlerine vuruyor, üzgün bir yüz ifadesiyle bana baktılar.
“Merhaba, geçmiş olsun” dedim.
-“Sağ olun, sağlık olsun .”
Boynumda asılı fotoğraf makinesini ve elimdeki not defterini gören ev sahipleri etrafımda toplandılar. İçlerinde yaşlı bir kadın söylenmeye başladı; “halimizi görüyorsun işte, selden sonra ne çektiğimizi bir Allah bilir, bir de biz biliriz.” O sustu başka biri konuştu, diğeri sustu öbürü konuştu, öbürü sustu bir diğeri konuştu… ortak yanları sel felaketinin getirdiği çaresizlik ve selden sonra ki vaatlerin yerine getirilmemesiydi.
Yaşlı bir adam birden kalabalığın içine daldı. Sakalları uzamış çalı çırpı gibi birbirine girmiş, yüz çizgileri ve sert ifadesiyle konuşmaya başladı.
“Gel gardaş gel de gör evi, gel gardaş gel de kokla pis kokuyu, gel gardaş gel de evde dur durabilirsen.”
Bir an şaşırdım kaldım, kolumdan tutup evine kadar götürdü, mahallelilerden birkaç kişi de peşimize takıldı.
Yaşar Yıldırım 55 yaşlarında, bizi eve davet etti. İçeride bir süre kaldık, gerçekten durulacak yer değil. Pis koku ve selin duvarlara verdiği tahribatın izleri görülüyordu.
Başladı yine konuşmaya Yaşar Bey:
“Burada birçok aileye sel günü para yardımı yapıldı. Bırakın parayı bize uğrayan bile olmadı, 1,500 tl alan birçok komşu var. Hatta evi boş olup ta kiraya verilmek üzere bekleyen evlere su girdi diye yardım parası verildi. Peki bu nasıl bir düzen, zengin olanların hepsi para alıyor fazlasıyla, fakirin sırtına vuran vurana.”
Gerçekten de durum içler acısı insanlar borç altına giriyor, kaba inşaat haline dönüşmüş evlerini bir bir tamir ediyor, evi yeni eşyalarla tekrar düzene koymaya çalışıyorlar.
Yaşar Bey; eşya konusunda çok şikayetçi:
“Halıların çoğunu camiden getirdim. Açık kalan diğer yerleri ise ucuz battaniyeler satın alarak kapattık. Ev kira, işim yok, iki çocuk çalışıyor karın tokluğuna vah vah anam ağlamışta kimsenin haberi yok.”
Mahalle de bir kalabalık ki evin önünde toplanmış, öyle bir halleri var ki; sanki biraz sonra buradan cenaze kaldıracaklar.
Fikri Şimşek, her şeye rağmen bir espri ile milletin yüzünü güldürmeyi başardı.
“Evi sıfırladık bir de hanımlarımızı da sıfırlasak ne güzel olurdu.” Kadınlar da utanarak ta olsa hafif bir tebessümü yüzlerine asıyorlar.
Onunda evine gittik tavana kadar sular yükselmiş, duvarlarda bıraktığı çamur izi belli ediyordu. “Bana 1.000 tl para verdiler, birkaç güne kadar tespite geliriz dediler ama gelen giden yok. Eve şu ana kadar borç altına girerek masraf yaptım. Daha da masraf var, ani durumlarda insanlar ne yazık ki böyle olur.Yine de Allah’a şükürler olsun.”
Onların yanından ayrılıp iş yerlerine doğru giderken, birkaç kadın “evladım benim adımı da yaz, beni de yaz diye” seslendi. Dönüp adlarını aldım. Bu acı durumdayken kırılmamaları gerektiğini anlıyordum.
Birkaç işyerine gittim, eşyalar dışarıda üst üste konulmuş, dükkanın içini temizliyorlardı.
“Kolay gelsin, geçmiş olsun “ dedim.
Onlar daha ben demeden dertlerini anlatmaya başladılar.
“Kardeşim dükkan sahibi biziz ama mal sahibi biz değiliz. Dükkandaki özel belgeler alınmış ve eşyalarla birlikte olduğu gibi bize bırakıldı. Bizde temizlemeye çalışıyoruz kaç gündür, ama bitmek bilmiyor.”
Ekspres yolunun diğer tarafındaki dere yatağı kepçelerle temizlenmeye çalışılıyordu. Kötü bir görünüş ve çevre düzensizliği her yerde kendini gösteriyordu.
2010 kültür başkenti İstanbul bu rezil sahne senin.
Not: Bu yazı türü Yaşar Kemal’in, Sait Faik’in, Mete Akyol’un yazdığı ve daha ismini hatırlayamadığım birçok değerli kalemin ele alıp yazdığı yazı türü olan “Röportaj” örneğidir.
Söyleşi değildir. Buraya asmamın nedeni “röportaj” köşesinin bulunmamasıdır.
Sevgiler
Saygılar
Selamlar
YORUMLAR
İstanbul ey İstanbul ey
Acılar kraliçesi
Umudun ve direncin yorgun anası
Ve ey çıldırmak üzere olmanın çamurlu ikonası
Tırnaklarım kopuyor, Görmüyormusun
Bir benmiyim kapılarını şaşıran her yokuşun başında
Bir benmiyim ekmek arasına canına doğrayıp doğrayıp yutan
Bir kedi bile sağarken yüreğini
Telaş içerisinde yavrusuna
Ey acımasız acuze!
utan şu türbelerinden
Minarelerinden utan
İstanbul ey İstanbul ey
Acılar kraliçesi
Savaşın ve bozgunların gariban çiçeği
Ve ey teslimiyete düşmenin o hazin gerçeği
Bayraklarım kanıyor, Sormuyormusun
İstanbul ey İstanbul ey
Acılar kraliçesi
İhtişamın ve sefaletin çaresiz bacısı
Ve ey çürümenin yok olmanın amansız sancısı
Ciğerlerim çatlıyor, Duymuyormusun
Hangi caddene dökülsem
O şangur şungur düş kırıkları
Bütün bu ezginler, tükenenler, yerlere serilenler, tutunamayanlar
Sarsmıyormu seni hiç
Bunca infilak
Bunca isyan çığlıkları
İstanbul ey İstanbul ey
Acılar kraliçesi
Sel gelip geçti, alıp gitti...Geride acıyı emanet bırakıp yoksul ailelere...Sel gitti (mi!..)
Rabbim yardımcısı olsun yolda kalmışlara, tüm hastalara, yoksullara, sele ve felakete uğrayanlara...(amin)
Duyarlılığın için...Allah razı olsun...
Selametle...