- 430 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
BEN DOĞRADIM....
Çok kötülük gördüm kadınlardan, çok….Önce annem : İstem dışı hamile kalmış bana.. Dünyaya gelmemem için elinden geleni yapmış. Düşürmeyi başaramadığı için doğurmak zorunda kalmış beni.
Kızlar benimle hiç oynamazdı. Hep uzak kaldım onlardan. Ne çocukluğumda ne de gençliğimde hiç bir kız arkadaşım olmadı. Beni çirkin mi bulduklarını, ya da acıdıklarını mı hiçbir zaman anlayamadım. Beğendiğim bir kız olduğunda asla bunu ona anlatamadım. Yalnız ona değil, başkalarına da anlatamadım. Sanki lânetlenmiş biriydim. Kız cinsinin
tamamen yasaklandığı, lânetli biri….
Gençlik yıllarımda, kendini beğenmiş biri olarak görülmeye başlandım. Hem de kızlar tarafından. Onlarla konuşmayan,uzak duran kendini beğenmiş, yabaninin tekiymişim ben.
Bir akrabamın araya girmesiyle tanıştığım bir kızla evlendim. Kısa süre sonra bir oğlum dünyaya geldi. Fakat eşimle geçinmeyi de bir türlü beceremedim ve ayrıldım. Oğlumla birlikte bekâr hayatı yaşamaya devam ettik. Onunla kafa kafaya verip çalıştık. Bir süre sonra iş dünyasında adımızdan söz ettirecek duruma geldik. Kadınlar, kızlar etrafımızda
pervane olmaya başladı. Fakat hepsinin zenginliğimizin peşinde olduklarına inanıyorduk. Asla hiç birine yüz vermeyip ciddî bir ilişki kurmadık. Sadece nefis mezesi olarak satın aldığımız kadınlarla , nefsimizi körleyip zaman öldürdük.
Bir gün bir kız çıktı karşıma. Gencecikti, güzeldi. Samimi ve doğal olduğuna inandım. Aramızdaki yaş farkını hiç önemsemedik. Ömrümce yaşamadığım sevgiyi, ilgiyi onda gördüğüme inandım. Aramızdaki ilişkinin aşk olduğundan şüphem bile olmadı. Hiç acele etmedim. İyice emin olduktan sonra, evlenmeyi ciddî ciddî düşünmeye başladım.
Önce oğlumla konuşmayı düşündüm. Onunla konuşmaya karar verdiğim gün, o bana bir kız arkadaşını tanıştırmak istediğini söyledi. Sevindim.. Demek ki yıllar sonra baba- oğul ikimiz birden mutluluğu bulmak üzereydik. Oğluma onun kız arkadaşıyla tanışmaktan mutlu olacağımı, benim de evlenmeyi düşündüğüm bir kız olduğunu, onu da kendisiyle tanış
tırmak istediğimi söyledim. Oğlumun mutluluğu da benimki gibi iki katına çıktı. Çok sevindi çocuk. Yıllardan beri ilk defa baba – oğul yüzlerimiz gülüyordu.
Heyecanla bekledim o akşamı. Oğlum ilk defa bir kız arkadaşıyla tanıştıracaktı beni. Hizmetçi kadına, aşçıya sürekli emirler verip, çok güzel yemekler hazırlamalarını tembih ettim. Beklediğim saat nihayet gelmişti. Kapı açıldığında, oğlumun kolunda dünya güzeli bir kız belirdi. Ay gibi parlıyordu yüzü. Simsiyah ve çok parlak uzun saçları vardı. İri gözleri çok uzaklardan büyülüyordu insanı..
Ben bu güzelliği daha önce görmüş müydüm yoksa ?
Aman Allah’ım, bu oydu ! Makbule…Benim Makbule’m ! Oğlum bana bir sürpriz mi hazırlamıştı yoksa ?.Evlenmeyi , kendisiyle de tanıştırmayı düşündüğüm, o dünyalar güzeli kızı, biricik aşkımı, eve getirip, bana sürpriz mi yapıyordu ?
Yaklaştılar. Ben de onlara doğru yürüdüm.
_ Babacığım , tanıştırayım ; işte sevdiğim kadın, Makbule !
………………………………………………………………
_ Makbule ; bu da dünyanın en değerli babası ! Hayatta en çok değer verdiğim insan. Babam Niyazi..
…………………………………………………………………
_ Çok memnun oldum efendim. Naci, her buluştuğumuzda, övgüyle söz eder sizden. Adeta, görmeden tanımıştım sizi.
………………………………………………………………
Hiçbir şey söyleyemiyordum. Söyleyecek söz bulamıyordum. Yoksa bu bir şaka mıydı, ya da rüya falan mı ? Allah’ım ne olur rüya ise eğer, bir an önce uyanayım artık. Şaka ise de bitsin artık.
Sadece bekliyordum. Susarak onları dinliyor, seyrediyor ve bekliyordum. Rüya değilse, şaka değilse eğer, böyle bir şey nasıl olabilirdi ? Aylardır tanıdığım insanı, benzetmiş falan olamazdım. Oydu işte ; Makbule’ydi…Üstelik aynı anda baba- oğul, ikimizi birden oynatacak biri olamazdı. Öyle biri değildi, olamazdı da…
Daha fazla dayanamayıp, oğlumu yanıma çağırdım ve kendisiyle özel konuşmak istediğimi söyledim. Boş bir odaya geçtik birlikte. Karşılıklı oturduk. Titriyordum oğlumun karşısında. Elimdeki içki kadehini bir çırpıda bitirip konuşmaya başladım
_ Oğlum, sen bana bir şaka falan mı yapıyorsun ? Eğer öyleyse, kusura bakma, fazla dayanamadım. Bir an önce bitirsen de, ben de rahatlasam diyorum… Şaşırdı çocuk.. Neden böyle dediğimi anlayamadı. Merakla, yerinden kalkıp sordu.
_ Ne şakası baba ? Ne yaptım ki ben ? Ne yazık ki, bunun bir şaka olmadığını anlamıştım. Şimdi sakin olup, ne yapmam
gerektiğini düşünmeliydim. Ona sakin olmasını söyledim. Tekrar yerine oturdu. Merakla söyleyeceklerimi bekliyordu.
Ben uzunca düşündüm. Ona gerçeği anlatmalıydım. Fakat, birden bire öfkelenirse eğer, ne yapacağını kendisi de ben de
kontrol edemeyebilirdik. Yavaş ve sakin bir şekilde olanları anlattım ona. İkimizin de içinde karşı cinse olan kinimiz
doruk noktasına ulaştı. O an içimizden geçen tek şey, bütün kadınları birden yeryüzünden kaldırmaktı. Bize göre bunu
hak ediyorlardı. Bu kadarını yapamasak bile, en azından bu kızdan intikamımızı almalıydık. Planımızı daha sonra yapmak için karar verip yemeğe döndük.
Öylesine kin dolmuştuk ki , sofrada şahane bir mutluluk oyunu sergileyebildik. İçtik, eğlendik saatlerce. Makbule ise, hayret edici bir cesaretle, sanki hiç bir şey yokmuş gibi, hiç bir suç işlememiş gibi, bizden hiç bir tepki beklemezmiş gibi
bizimle beraber, yiyor – içiyor – eğleniyordu. Gecenin sonunda öperek uğurladım onları. Oğlum evine bırakacaktı.
O da hiçbir şey fark ettirmemiş. Hatta kapıdan çevirmeyip içeriye davet ederek kahve bile içirmişler çocuğa.
Dönüşünde yine odaya çekildik birlikte. Önce başımıza gelen olayı hatırlayıp, uzun uzun, hıçkıra hıçkıra ağladık birlikte.
Sonra ne yapacağımızı düşünmeye başladık. Kesinlikle kararlıydık. Bunu bu kadın milletinin yanına bırakmayacaktık. Sabaha kadar oturup, düşünüp plânımızı hazırladık.
Ertesi gün plânımız için gerekli tüm malzemeleri temin ettik. Makbule’nin iş çıkışıyla eve dönüş saati arasındaki zamanı
seçip, tam yoldayken cep telefonu ile aradı oğlum. Ona bir sürprizi olduğunu, mutlaka eve gelmesi gerektiğini, fakat kimseye bundan söz etmemesi gerektiğini söyledi. Böylece, ne ailesi ne de başkası bize geldiğini bilmeyecekti.
Kısa süre içinde kapı çalındı. Gelen Makbule ‘ydi..Heyecanlıydı, meraklıydı. Hemen üzerindekini çıkarıp, sürprizin olduğu
nu sandığı odaya koştu. Kapıyı açtığında odanın ortasında duran masanın üzerinde kocaman bıçaklar ve bir de testere
görünce, zaten kocaman olan gözleri , fal taşı gibi açıldı. Başına gelecekleri anlamış gibi paniğe kapılıp, bağırmaya başladı.
_ Vallahi benim bir suçum yok. Her şeyi anlatacaktım size.
_Neyi anlatacaktın o……? Baba- oğul, ikimizi birden nasıl oynattığını mı ?
_ Hiç utanmadın mı ha ? İkimiz de sevmiştik seni. Konuşup, birimizi tercih edebilirdin.
_ Yaptığını ödeyeceksin !
Hayatının son anlarını yaşamakta olduğunun farkına varıp birden sakinleşti Makbule. Hiçbir şey yokmuş gibi koltuğa oturup konuşmaya başladı. Bir taraftan da gözlerindeki yaşları siliyordu.
_Niyazi Bey ; sizinle zengin olduğunuz için, paranız için ilişki kurdum. Bunu inkâr etmemin bir yararı yok. Sizin de bunu
anlamanız gerekirdi. Kaç yaşında adamsınız. Ben çocuğunuz yaşında değil miyim sizin ?
Oturdum ben de koltuğa. Galiba hepimizin hesap verme zamanıydı .
_ Ama, inanmıştım sana. Gerçekten sevmiştim. Evlenecektim seninle.
_ Ne kadar zamandır birlikte olduk. Niçin hiç evlenmekten söz etmediniz ?
_ İyice emin olmak istedim senden.
_ Naci ; seni gerçekten sevdim ben. Seni tanıdıktan sonra, parayı pulu unutup, aşık oldum. Fakat sen de belki evlenmezsin diye, babanla olan ilişkimi bitiremedim. Ben de aciz bir insanım sonunda. Sağlıklı düşünemedim. Ne yapacağımı bilemedim işte..Ağlamaya devam etti. Yalvarmadı bize, canını bağışlamamızı falan istemedi. Teslimiyetçi bir tavır sergiledi. Teslimiyetçiliğin verdiği cesaretle korkmadan konuştu. Her şeyi uzun uzun anlattı. Oğlum, ona hak vermiş gibi,elleri ile yüzünü kapatıp ağlamaya ve düşünmeye başladı.
Bir ara herkes sustu. Derin bir sessizlik kapladı odayı. Bıçak ve testere masanın üzerinde parlıyorlardı. Bana bir şeyler anlatmak ister gibiydiler. Mesajlarını anlamış gibiydim şimdi. Ayağa kalkıp masaya doğru yürümeye başladım. Oğlum ellerini yüzünden çekip beni seyretmeye başladı. Makbule, oturduğu yerden tepkisizce ikimizi seyrediyordu. Hiçbir şey söylemiyor ve hiç hareket etmiyordu. Gözlerini bile kıpırdatmıyordu. Elimi masaya doğru uzattığımda oğlum aniden yerinden fırlayıp elimi tutmak istedi. Hızla koltuğa doğru ittim onu. Kocaman bıçağı kaptığım gibi boynuma salladım.
Hemen o anda başım gövdemden ayrılıverdi. Kanlarım odaya sıçramaya başlayınca önce Makbule az önce girdiği şoktan çıkıp bağırmaya, ağlamaya başladı. Bu defa oğlum şoka girmişti. Yerinden kalkıp şaşkınca bakmaya başladı etrafına. Bir başıma bir gövdeme baktı. Rüya olmasını dilemiş olacak ki, gözlerini ovuşturmaya başladı. Rüya olmadığını anlayınca da bağıra bağıra ağlamaya başladı. Uzun süre birlikte ağladıktan sonra sakinleştiler..
_ Şimdi ne olacak , diye sordu Makbule..
_ Ne, ne olacak dedi Naci.
_ Onun kendini kestiğine polisi inandıramayız. Baban çok zengin biri. İkimizin birlik olup parasına konmak için onu öldürdüğümüzü sanıp hapse atarlar bizi. Kesinlikle de müebbet verirler, deyince Naci bir kez daha şoka girdi.
_ Ne yani, bir de baba katili mi sayılacağız ? Hapse mi gireceğiz ?
_ Kimseyi inandıramayız.
Polisi inandıramayacaklarına inanmışlardı artık. Uzun bir süre koltukta yan yana oturup, elleri çenelerinde birlikte düşündüler. İkisi de aynı çözüme karar vermişlerdi. Benim Makbule için hazırladığım testere ile vücudumu parçalara ayırıp çanta ve bavullara yerleştirdiler. Yerlere kan akmaması için bizzat benim hazırladığım naylonları kullandılar. Birlikte arabanın bagajına yerleştirip oldukça uzak bir yerdeki çöp bidonuna attılar.
Eve döndüklerinde odadaki kanları itina ile temizlediler. Temizlenemeyecek durumdaki eşyaları daha önce cesedimle birlikte arabaya koyup denize atmışlardı.
Biraz önce melek diyebileceğim biri yanıma yaklaşıp bir şeyler anlattı bana. Anneme kızmamam gerektiğini, onun günahsız biri olduğunu, çaresizliğinden bana öyle davrandığını anlattı. Kadınlara kin duymakta haksız olduğuma inandırdı beni. Tamam, anladım ; annemden davacı falan değilim. Ondan ve bütün kadınlardan da özür diliyorum. Makbule’ den de davacı değilim. Oğlumla evlenmesine de karşı değilim. Dilerim mutlu olsunlar. Fakat lütfen artık biri gelip bulsun şu parça parça olan cesedimi. Caddebostan sahilindeki 318 no.lu çöp bidonundayım ben. Biraz çabuk olun , çünkü kediler kemirmeye başladılar…..
Fikret TEZAL - 8 EKİM 2009
YORUMLAR
Ben de Sayın TEZAL nerelerde neler yapıyor acep derken birde ne duyayım(pardon okuyayım:)))
"Caddebostan sahilindeki 318 no.lu çöp bidonundayım ben. Biraz çabuk olun." demiş:)))...Bu defa okuduğum yazılarınızdan çok farklı bir yazınızla karşılaştım Agatha Christie tadındaydı.
Saygımla.