- 1134 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAVAL/Beytullah Özilhan
KAVAL
Töre kuralları…
Törenin olmazsa olmazları…
Töre cinayetleri…
Törelerimizin adetleri ve kurallarına karşı gelen sevdalı yüreklerin ölümlerini; Haberlerde, görsel medyada, basında ve çevremizde duyduğumuz, okuduğumuz, gördüğümüz ve hatta yaşadığımız bir toplumsal sancımız bizim.
Doğuda özellikle aşiretlerin yaşadığı toplumlarda sıklıkla görülen adli vakalardır.
Törenin önüne ne karakol ne asker ne de başka hiçbir güç geçemediği gibi töreye karşı gelen de olamıyor, AŞKTAN başka…
Aşk, asi ve dik edasıyla alıp başını gidiyor, töreye ardını da dönüyor hiç korkusuzca…
Cehennem bile olsa AŞK orada mutlu olurum demişse…
Azrail bile gelse önce AŞK ile pazarlık etmeli, önce AŞK saygın yerini kabul ettirmeli bu töre de olsa…
Yürek dinlemiyor ne adet ne kural ne başka bir yasa…
Yüreğin tek yasası var o da AŞKA saygı gerek, saygı…
Şimdi bu TÖRE de nereden çıktı Emine Hanım? Diye bir soru oluşacaktır, eminim kafanızda.
Töre Türkiye’de yaşayan insanın bitmez çilesi ve yürek yasıdır…
Töre yüzünden nice evler bugün bile hala yastadır. Doğudaki her ilde benzer hikâyeler duyarız.
Bende bir KAVAL adlı bir kitap okudum ve hala etkisindeyim. Kitaptan bazı alıntılar yapıp size içeriğinden bilgiler aktaracağım.
***
KKİTABIN ADI: KAVAL
YAZARI: Beytullah Özilhan
EDİTÖR: H. Hüseyin Yalvaç
YAYIN EVİ: Sone Yayınları/Şubat-2009
KİTABIN KONUSU:
Doğu Anadolu’ya tayini çıkan idealist ve Atatürk ilkelerinden ayrılmayan bir öğretmenin, tren yolculuğunda geriye dönüşler yapan belleği ile yaşadığı yılların siyasi, etnik, coğrafi ve ekonomik sorunlarını irdeleyerek ve hala feodal yönetimin etkisinde bir siyasetten kurtulamayan, içinde yaşadığı toplumu ve insanını sorgulaması ile içsel yolculuğun yanı sıra, aynı trende yolculuk ettiği aşiret ve törelerin içinde doğup, büyümüş insanlar ile tanışması ve ardından törenin kurbanları Gülizar ve Muhlis ile yaşadığı dramla sonuçlanan bir gerçek hayat yolculuğu…
KİTABIN ÖZETİ:
Alişan Öğretmen, ilk bölümde yaşadığı toplumun ortaçağ zihniyetinden kurtulamadığını düşünceleri ile yolculuğa çıkar. Tayini çıktığı köyü merak ederken de, “köylü milletin efendisidir” sözlerinin şimdiki gerçeklerle hiç alakası olmadığını düşünür. Sefaletin ve yokluğun çilesini ayağı çarıklıların çektiğini ve artık demokrasilerde çarelerin de tükendiğini düşünür.
Kaval’ın yazarı Beytullah Özilhan, şimdiki sistemin “yedek lastiği” adı verdiği siyasetin aslında hala şıhlarla ağaların yardımları ile ayakta durduğunu çok iyi irdelemiştir. Bir demokrasi ve Cumhuriyet aşığı olan Alişan Öğretmen; enstitüde okurken “Asıl zafer cehaletin yok olduğu zaman kazanılan zaferdir.” Sözü üzerine ant içmiştir. Bu manidar cümle o ve öğretmen arkadaşları için vazgeçilmez bir ilke olmuştur. Bu ilkenin de yaşam arenasında uygulayacak tek insanların öğretmenler olduğu bilincindedir.
Alişan Öğretmen, Osmanlı saltanatının yıkılması ile Cumhuriyetin onun yerini alması, ortaçağ kalıntılarını söküp atamadığından, hala cehaletin izlerini taşıyan insanların “din baskısı” altında, “ağa ve şıh ne derse o olur, boynumuz kıldan incedir” zihniyet zincirlerini kıracak kişilerin öğretmenler olduğunu düşünmektedir.
Bu düşünceler ile yolculuk ederken Alişan Öğretmen, kompartımanda büyük baş hayvan alım satımı yaparak geçimini sağlayan bir hayvan tüccarı olan Menfi Zeynel ile tanışır. Gideceği köyü ve insanları çok iyi bildiğini söyleyen yol arkadaşı mert, gözü pek ve yiğit orta yaşlarında bir köy adamıdır.
Her ne kadar aşiret sistemi içinde törelerine bağlı da kalsa aydın düşünceye mert yüreği de eşilik edince, bilginin karşısında şapkasını önüne koyan Menfi Zeynel ile ileride çok iyi bir dost olabilecekleri sohbetine başlarlar.
Yolculuklarına trene kaçak binen iki genç de eşilik edince. Alişan öğretmen kendi gençliği ile bağlantı kurarak onların kaçak binmelerini biletçiye cezalı bilet ödeyerek utanmalarını önler ve yardım eder.
Daha sonra gençlerin trene biniş nedenlerini öğrenince hele ki, aşiret reisi Musa’nın kızı Gülizar’ı kaçıran adı Müslüm olan delikanlı ile uzun uzadıya söyleşiler yapılır. Doğu Express bir kaygılı yolculuğa eşlik etmektedir. Töre ve ulular dediği büyüklerin sözleri hala geçerli olan bir zamanda gençlerin canlarını nasıl kurtarabileceklerini, düşünen Alişan Öğretmen ve yüreği korku nedir bilmeyen, mert ve aynı benzer sevdayı o da yaşamış olan Menfi Zeynel’i alır bir derin düşünce.
Mercan’da inecekken daha erken inip, yolculuğa başka ilden Mardin’e doğru yola çıkarlar. Kaçak yolcuları takip eden aşiret reisleri adamları ile bir serüven başlar. Bir kaçış başlar. Bir töreye karşı çıkış başlamıştır.
Doğu Express treninde başlayan dostluk kuran bu dört kişi romanın asıl karakterleridir.
Romanda, örf ve adetler çok iyi betimlenirken, yörenin dili ve yörenin doğası çok iyi anlatılmış tasvir edilmiştir.
Yolculuğa apansız çıkan âşık genç Müslüm, yanına nüfus kâğıdını bile almamışken, ona sevdalı Gülizar, bir ağa kızı olması ile “aslandan tavuk doğmaz” misali, daha hazırlıklı davranmış, namlusunda dört kurşunu olan babadan bir tabancası ve beş adet Reşat altınını çıkısına “ne olur olmaz” iliştirmiştir.
Mardin ilinin Nusabeyn ilçesine yolculuk oldukça çetin şartlar altında ve kaygılı geçmiştir. Menfi Zeynel’in askerlik arkadaşı Şehmuz Mardin’de yaşamaktadır. Kürtçe ana lisanıdır. Mardin’in iklimi, coğrafyası ve insanını iyi kurgulayan yazar, kendinden duygu katmış şiir duygusallığında roman finale vardığında, okur olarak ben gözyaşlarımı tutamadım.
Suriye sınırında görevli jandarmaların yöre insanı ve Mardin aşiretleri arsında siyasi/ekonomik işbirlikleri sonucunda yine kazananın kötülerin olduğunu bilmek beni daha da acıtmış ve KAVAL’IN sonuna ulaştığımda, içimden geçen isyanları anlatmakla bitiremem.
Birbirlerini ölesiye seven iki genç törenin kurbanları olmaktan kurtulamamış, Suriye sınırlarında kör mayınların birine isabet edip, yanık et kokularını duyar gibi oldum. Gülizar’ın namludaki dört kurşunu kendi kafasına sıkışı ise ayrı bir acıya tanık etmişti beni.
Sevdiğinden ayrı kalmamış ve ölüm yolculuğuna dört kurşunla eşlik etmişti…
Kitaba KAVAL adı verilmesi ise, çocukluğundan beri çobanlıkla geçinen Müslüm çok iyi kaval çalmaktadır. Yolculuk boyunca hiç yanından ayırmadığı kaval hep ceketinin iç cebindedir. “Ne zaman Gülizar’ıma kavuşurum o zaman çalarım” dediği kaval, Mardin’de bir kına gecesinde yanık yanık çalan Müslüm, töreye kurban giden iki sevdalının hikâyesini çalarak, herkesi ağlatmıştır.
Öldüğünde ise Jandarmalar Müslüm’den kalan kanlı eşyalar arasında tek hazine olan kavalı Alişan Öğretmene vermiştir.
Kitabın sonuna yaklaştığımda, bitmesini istemediğim bir dostluğu izler gibiydim. Menfi ve Alişan Öğretmen “can dost” olmuşlardı. Kader onları bir tren yolculuğunda birleştirmiş ve kefenlerine yazdıkları bir dostluk bağı kurmalarını sağlamıştı. Biri hiç okumamış, aşiret ve törelerin içinde çimlenmiş, uluların tesirinde olan ama akla ve bilgiye hayran uyumlu, mert deli yürekti, diğeri ise aydın, çağdaş, Atatürkçü bir Cumhuriyet bekçisi bir öğretmendi.
Alişan Öğretmeni görev yapacağı yere kadar eşlik eden Menfi bu yolculukta çok değişmişti. Vardıkları köyde bir devrime tanıklık edecekler ve törelerin aydın fikirlerle ve eğitimle nasıl yıkılabilirliğine tanık olacaklardı.
Kitabın sonunda gözlerimdeki ıslaklığı silip, uzun süre düşünmem ve okuduklarımı sindirmem gerektiğini düşünmüştüm.
“Orada bir köy var uzakta ve o köy bizim köyümüzdür”
Çocukluğumuzda hep bir ağızdan söylediğim şarkıyı mırıldanmamak elde değildi…
Emine Pişiren/Edremit-Akçay/07.10.2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.