Yeni Dünya Düzeni
YENİ DÜNYA DÜZENİ
09-12-2008 İstanbul
İnsanlık yeni dünya düzenine geçiş dönemini yarıladı bile fakat henüz çoğunluk bunun farkında değil. Özellikle politikacılar ve çoğu bürokrat, hatta düzene karşı savaşanlar bile hala eski düzen bilinci altında davranıyorlar. Sendikacılar, siyasi partiler, dernekler ve bağımsız yardım kuruluşları, adalet sistemi, eğitim sistemi, sağlık sektörü, finans sektörü yani hemen tüm mevcut yapılanma, değişimin gereklerini kabullenip kendilerini ona göre yeniden yapılandırma ve yeni amaçlar belirleme yerine eski bildik yöntemlerle varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar ve tabii sonuç ortada.
Dünyanın bugün geldiği duruma bakarsak katledilmiş bir doğa, açlık ve safalet içinde milyonlar, bir türlü bitmeyen katliam ve masumların ezilişi,
çöken finans sektörü, gelişmiş ülkelerin kabusu işsizlik, eğitimde heba edilen kaynaklar, ticarileşmiş sağlık sektörü ve meta olarak görülen hastalar, bozukluklar ve bunların getirdiği yolsuzluklar, ziyan edilen kıt kaynaklar, adaletsiz paylaşım gibi saymakla bitmeyecek problemlerle karşı karşıyayız. Tabii bu ortamda yönetime soyunanlar gitgide diktatörleşmekteler..
Pekiyi o halde gelişmeyi ya da değişimi sağlayan unsurlar neler? Zaman denen ( belki de yine kendi yarattığımız bir kavram) durmadan ilerleyen, geri dönüşü olmayan (ya da filmler dışında henüz rastlamadığımız) unsur mu kendiliğinden bu değişimi yaratıyor? Dünya dışı varlıkların kontrollu araştırmalarının iradesiz araçları mıyız yoksa? Mantığımız ise doğal olarak değişimi zorunlu kılan faktörün, bilimsel çalışmalar ve bunun getirdiği teknolojik gelişme olduğunu söylüyor.
Bu gelişme yığınlar halinde insanların çeşitli kollarda çalışmalarını gereksiz kılıyor. Bankacılık işlemleri, bürokratik işlemler artık bilgisayar başında, hatta cep telefonlarıyla birkaç “tık tık” la hallediliyor. Üstelik bu alanda çok hızlı bir gelişme var. O masadan kağıt al, bu masada imzalat, vezneye git, şu dosyaları tut devri çoktan kapandı ve bu işlerle ekmek parası kazananlar ortada kaldı.
Sanayide de, tarımda da durum aynı. Binlerce işçinin yapacaklarını robotlar ve akıllı iş makineleri hallediveriyorlar. Hem de çok daha verimli ve kusursuz bir şekilde. Eğitimde ise öğretmenlerin ve diğer eğitim personelinin çok yakında işsiz kalmaları beklenebilir. Bu bilgi çağında zaten öğrencilerinden bile geri kalmış bu kesim, uzaktan eğitim ve otomatik eğitim programlarının gelişmesiyle birlikte ya kendileri de öğrenci konumuna geçecekler, ya da başka uğraşlar bulacaklar.
İşte toplumsal yaşamın planlayıcıları bu gerçeği kabullenmek zorundalar. Yani insanlara istihdam yaratma çabaları boş çabalardır. Akan suya karşı kürek çekmeğe çalışmak gibi. Hele bu su çok güçlü ve hızlı akıyorsa bu çaba da o denli başarısız olacaktır. İnsanlara vaatlerde bulunup oy toplamaya çalışan politikacılar bu boş çaba uğruna harcadıkları kaynakların da israf edilmesine sebep oluyorlar.
Yeni Düzen Ne Getirecek?
Bu sorunun cevabını geçmişte arayabiliriz. Romalılar devrinde kurulan kentlerde tüm işleri köleler yapıyordu. Vatandaşların ise uğraşları belliydi. Aralarında toplanıp ülke meselelerini tartışmak, arenalarda gadyatörleri izlemek, devrin filozof ve düşünürlerinden eğitim almak, ordular kurup savaşmak, sanatsal faaliyetlerde bulunmak ya da bulunanları desteklemek, eğlenceler düzenlemek, tanrılarla ve astroloji ile ilgilenmek gibi direkt üretime dayalı olmayan vakit geçirme yöntemleri geliştirmişlerdi.
Günümüzde ise bu yolda epeyi mesafe zaten almış durumdayız. Bütün sanatsal faaliyetler, otomobil yarışlarından futbola kadar her türlü spor dalı, bilgisayar oyunları, her çeşit hobi bu kapsamda değerlendirilmeli. Milyonların takip ettiği TV yarışmaları, interaktif programlar yani direkt meta üretimine girmeyen her türlü faaliyet bu kapsamda sayılabilir. Tabii bütün bunlar kendi ekonomisini de yaratıyorlar. Yat yarışları veya ralliler, futbol, basketbol gibi kitlesel ilgi gören spor dalları, TV dizileri, sinema yapıtları, konserler, tiyatro ve müzikal türü gösteriler , büyük bir hizmet sektörü gerektiriyor ve malzeme üretimi artı her dalda ustalığa verilen parasal değerler gibi ekonomik değerler yaratıyor. Ayrıca turistik geziler, tüm dünyayı ilgilendiren büyük bir ekonomik dolaşım ve hizmet sektöründe istihdam kaynağı olmak durumunda.
O halde ülkeyi yönetmeye talip politikacılar fabrika kurup istihdam yaratma hayallerinden vazgeçip toplum mühendisleri kullanarak insanlara hobiler kazandırma projeleri üretmeliler ve ülkenin parasal kaynaklarını bunları finanse etmeye ayırmalılar.
Yine politikacının en önemli görevi ülke zenginliğinin adaletli dağıtımı olmalıdır. Tabii politikacıların dünya görüşlerine göre bu dağıtım farklılıklar gösterecek, toplum kendine en uyanı seçecektir.
Dağıtım konusunda çok hassas bir nokta var. Klasik fizikte enerji korunumu kuralı gibi, “Bir türden başka türe dönüşen enerji yok edilemez de, yaratılamaz da .” kuralı ekonomide de geçerlidir sanırım.
O halde yöneticiye düşen eldeki mevcutları mantıklı bir şekilde dağıtabilmek ve bunu yaparken de sürekliliği sağlayabilmek. Yönetici bir yardım kuruluşunun da yöneticisi olabilir, bir kentin belediye başkanı, ya da ülkenin başbakanı olabilir. Prensip aynıdır. Olayın kritik noktası her kime olursa olsun “hiç bir nesnenin karşılıksız verilmemesi “ prensibidir. Madem hiçbir şey yoktan var edilemiyor ; sadece yer değiştiriyor, yani kimse kimseye yardım etmiyor, sadece yer değiştiren ya da el değiştiren değerlerin adil ve düzgün akışını koordine eden “trafik memurluğu” yapıyor yardım “şövalyeleri”.
Fakat ne yazık ki bunu yaparken bazı kişilere karşılıksız yardım vermek uğruna yardım parasının çoğu aradaki ticari kuruluşlara kar olarak kalıyor. Dönüşüm sağlanamadığı için de, çıkmaz sokak gibi, çoğu kez yardım bir kereye mahsus yapılabiliyor. Yardım malzemesi profesyonel üreticilerden alınıyor, profesyonel nakliyecilerle taşınıyor, hatta dağıtım yapanlar bile çoğu kez ücretli "gönüllüler” oluyor.
Yardım toplamak için lüks otellerde verilen yemekler, düzenlenen kermesler, açık arttırmalar ya da siyasi veya sosyal baskı uygulanarak zorla yaptırılan bağışlar amaca çok fazla yardım etmiyor. Bu tür derneklerin, vakıfların başında elinde güç ve para tutmaya meraklı, nerdeyse profesyonel “başkanlar” ve yardımcıları üyeler bulunmakta. Bunlar, bir kuruluş olmazsa diğerinde faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Pek iyi bu yardım, dağıtım, işsiz insanların yaşamlarını sürdürmeleri nasıl olacak?
Bütün bu zor sorulara cevap veremem fakat bazı fikirler ileri sürebilirim.
Önce devlete düşen görev herkesten dolaylı vergiler almak yerine asıl vergiyi robotlarla üretim yapan büyük kuruluşlardan tahsil etmek; dolaylı vergileri de çok aşağılara çekmektir; hatta bazı temel gereksinimleri bedava sağlamaktır. Örneğin su, elektrik, yakıt çok ucuz veya mümkünse baı kesimler için bedava olmalı.
İnsanlara hobi niyetine bazı şeyler ürettirmeli , gereksiz bile olsa bunlar satın aınmalı, ve bu şekilde bir ceplerine para konulmalı ki o parayla onlar da diğer insanların ürettikleri hizmetleri veya maddeleri satın alabilsinler.
Yani yiyecek sepetleri aracı tüccardan değil, belli bir planlama içinde yerel üreticilerden satın alınıp ihtiyacı olanlara icabında destekleme fonları yardımıyla daha ucuza satılmalı, bunları alanların ürettikleri, örneğin yün örgüsü kazaklar vs.- çöpe bile atılacak olsa- onlardan satın alınmalıdır. Böylece insanlar yaptıklarının karşılığını alarak onurlarını kurtarmış olurlar ve insanı aşağılayan, çağdışı sadaka ekonomisi sona erer.
İş bulamayan insanlar toplu işyerlerinde çalışmak yerine kendi evlerinde veya mahallelerindeki küçük dükkan, depo gibi işyerlerinde önceden satın alınacağı garanti edilmiş maddeler üreterek geçimlerini sağlayacaklar. Yöneticilere düşen görev bu üretimin planlamasını yapmak ve adil ve rasyonel bir dağtım sağlamak olacak.
Tabii diğer bir görev de vakitlerinin çoğunu boş geçiren insanları meşgul edecek aktiviteler düzenlemektir. Bu da yönetmeye talip olanların üstesinden mutlaka gelmeleri gerekli bir konudur.
Bu yazıyı burada bitirmeden tekrarlamak gerekirse:
Boş yere istihdam yaratmaya çaba gösterilmemelidir.
Temel gereksinimler çok ucuza sağlanmalıdır.
Hiçbir şey karşılıksız kimseye verilmemelidir. Herkes birşeyler üretip veya bir hizmet karşılığı para kazanmalı; bu parayla ihtiyaçlarını satın almalıdır.
İnsanları eğlendirip,eğiten, vakit geçirten aktiviteler bulunmalıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.