AYNI SAKSIDAKİ FARKI ÇİÇEKLER
Çeşitlilik, bir zenginliktir. İçerisinde sadece tek tür çiçek olan bir bahçede gezmek güzeldir. İnsanın gönlü açılır. Ama rengârenk çiçeklerle bezenmiş bir bahçede dolaşmak daha güzeldir.
Farklılık, güzelliktir. Bir sınıfta tek tip düşünen öğrencilerle ders yapılabilir. Ama monoton, sıkıcı ve nispeten verimsiz bir ders olur. Fakat farklı fikirlerin kaynaştığı bir ortam daha renkli, daha canlı ve daha verimlidir.
Peki, bir çiçekte ve bir düşüncede bile farklılıklar güzellik oluşturuyorken acaba insandaki farklılığı zenginliğe, güzelliğe dönüştürmenin çaresi yok mu?
Herhalde üzerinde ciddi olarak durulması gereken bir konudur bu. Çünkü İnsanlar tek bir millet olarak yaratılmamışlar. Ve bunlar bir şekilde bu dünya üzerinde ve bir arada yaşamak durumundadırlar. Gelişmiş olsun veya olmasın her ülkede, farklı ırktan insanlar muhakkak vardır.
Evet, kendisine hayat bahşedilen her insan bu dünyada yaşama hakkına sahiptir. Ve ikinci bir dünya da yok. Öyleyse birlikte yaşama formülünü elde etme ihtiyacımız ortaya çıkıyor.
Peki milliyetimiz ne olacak? Kimsenin milliyetine kimsenin bir şey deme hakkı yok... Ama insanları “milliyet” kalıbına sıkıştırmanın da çok anlamı yok. Herkes kendi milliyetini önemser ve önemsemelidir. Hatta benim milliyetin en güzeldir diyebilir, demeye de hakkı var. Ama sadece benim milletim noktasına getirmeme dirayetini de elden bırakmamalıdır. Aksi takdirde üstün ırk, daha az üstün ırk, alçak (!) ırk noktasına kayar ki o zaman ne huzur kalır, ne güven. Anarşi ortalıkta volta atmaya başlar.
Kimse kendi milliyetini kendisi seçmiyor. Dünyaya o milliyetin içerisinden gönderiliyor. Ve özellikle şu zamanda kimin hangi milliyetten olduğunu anlamak çok zor. Çoğumuz kendi dedemizin dedesinin değil milliyetini, adını bile bilmiyoruz. Anadolu gibi sayısız millete beşiklik yapmış bir coğrafyada yaşıyoruz.
Ülkemizde yıllardır tartışıla gelen bir konudur bu. Bu tartışma -ne hikmetse- daha ziyade medya tarafında vuku bulmaktadır. Birileri çıkıp işte bazı milliyetten olan insanlarımıza hakları verilmiyor diye bir şeyler ortaya atmaya başlıyor. Bu sefer bunun tartışması başlıyor. Kendisini karşı cephe gibi görenler de hemen onlara cevap yetiştirme gayretine giriyor. Bazı aklıselim olanlar durup düşünmekten ve acaba durduk yerde bu konu nereden çıktı diye sormadan edemiyorlar. (Çok şükür ki bu sene daha demokratik bir amaçla gündeme geldi.)
Oysa halk arasında bir uyumsuzluk görülmüş değil. Halk birlikte geçinmesini iyi biliyor. Ve kimseye haksızlık yapıldığı da yok. Herkes kanunlar karşısında aynı mesafededir. Kimsenin kimliğinde milliyeti yazmıyor.
Bazı milliyet kavramına dar çerçeveden bakıp da elindeki gücü olumsuz kullananlar oldu ki bunlar bahsimiz haricindedir. Aracında Kürtçe kaset bulundurduğu için eşi ve çocuklarının yanında hakaret edilen, PKK sıfatıyla hakaret edilenler oldu. Bunu herkes kınar. Çünkü burada yapılan bir haksızlıktır, daha da ötesi zulümdür.
Bugün itibariyle çok yol kat edildi. Eskiden olan birçok hatanın farkına varıldı ve düzeltildi. Hâlâ ufak tefek şerlerin varlığından söz edilebilir; ama inşaallah kısa sürede onun kökü de kuruyacaktır.
Bu konuda yazılan, çizilenlerde ve bunlar üzerinde yapılan yorumlarda dikkatimi çeken şey; temelde aynı şeyler üzerinde konuşulduğudur ki bu da ümit vericidir. Yani herkes aslında aynı şeyleri söylüyor, birlikte daha güzel yaşamanın önemine vurgu yapıyor; ama farklı cümlelerle bunu ifade ediyor.
Oysa aynı cephelerde askerlik yapıyor, aynı isimleri çocuklarına veriyor, aynı mekânlarda düğünleri yapılıyor, birbirinden kız alıp veriyor... Ve bunlar gibi pek çok birlikten ve birliktelikten sonra hâlâ ayrımcılık veya ayrıcalıktan bahsediliyorsa, bunun arkasında bazı gizli mihrakların varlığından şüphe edilir.
İnsan kendi eşini başka bir milliyetten diye sevmeyecek mi? Sevecek elbette. Demek ki kendimizi ne kadar yakın hissettiğimiz de önemli.
Anadolu bahçesinde serpilmiş rengârenk çiçeklere sahip olan ve güzelliğiyle bütün dünyanın gözünü kamaştıran ülkemiz, güzel Türkiye’mizin bahtının açık olmasını niyaz ediyorum. Ve hepimizi üzen bu sen-ben ayrımcılığının son bulmasını, bir zenginlik ve güzellik kaynağı olan çok kültürlülüğümüzün farkına varmayı ve şer mihraklarının entrikalarından ferasetle kurtulabilmeyi temenni ediyorum.
Ahmet Ay kardeşimizin bu konuyla ilgili güzel duasını alıntılayarak sözlerime nokta koymak istiyorum:
“Allah’ım...
Sen "bir"likler hazinesisin... İsmimizi, bahtımızı, toprağımızı, kültürümüz, dinimizi "bir" ettin; bizi "bir"likle bahtiyar ettin... Ne olur, bahtımızı da "bir"likle bahtiyar eyle... Ayrılmak aşkı ile yananları, ayrılmanın aynı ateş oluşuyla uyandır.
Bizi "bir" kıl Allah’ım! Bizi "bir" kıl Allah’ım! Bizi "bir" kıl Allah’ım!”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.