Kızsal muhabbetler(20)..........
Leyla gün ağarırken kalktı.Güneş tüm kızıllığıyla doğacak birazdan .Bir rüya gördü. Bir vakitler canım diyince,ömründen ömür götüreni görmüştü rüyasında.Ağlayarak uyandığı düşüne geri dönmeyi, çok istemiş dönememişti.Yan odada uyuyan anne babasının hıçkırıklarını duymamasını dilemekten başka şansı yoktu.
Düşünde ellerini uzatmıştı Leylaya ,kömür karası gözlerinin karanlığına çekmişti onu.
-Yapma Ali,bunu bize yapma nolur yapma !Böyle yaparsan biter herşey,bitince biz de biteriz .Sanıyor musun bir başkasını senin gibi seveceğim.Ben herkeste seni arayacağım demişti.
Ama Alisi gitti.Geriye, gözlerinden kalan zifiri karanlık var şimdi,içinde Leylanın boğulduğu karanlık.
Yıllar sonra başka Aliyle tanışınca ,ismin çok güzel demişti ona.-
-Bu ismin senin için özel bir anlamı var mı demişti yeni tanıştığı kişi.
’Yok’ demişti Leyla oysa vardı Ali,Bu isim onun canını hep yakacaktı.Unuttum dese de ,düşleri, işte kurtulamadığı Alili düşleri.
Ağlayarak uyudu Leyla, bikaç saat daha uyuyacak ,içinin sızısıyla nasıl yapacaksa bilmiyor.
Saatler sonra;
İnsan nasıl uyursa öyle kalkarmış,yüreğindeki acıyla kalktı yataktan Leyla.Dlinde bir ezgi İlkay Akkaya ’Gitme’.
Işığın sustuğu yerde gülüşlerin aydınlatır
Payımıza düşen keder sevinçlerimizden kalır oy
Bir daracık yerde kaldım sensiz dağlarım devrilir
Uçarken yollarda ölen kuşların çığlığı kalır oy
Gitme dağlar öksüz kalır,gitme yıldızlar azalır
Gitme bu şarkı yarım kalır,gitme
Gitme yüzün bende kalır,gitme çiçek susuz kalır
Gitme bu şarkı yarım kalır,gitme
Hazan şimdi genç ömrümüz bir temmuzun ortasında
Geçeriz bu kıyametten gönlümüzde sızı kalır oy
Bu şehri seninle sevdim sevgim ateş ortasında
Beni sensiz bir başıma koyup gitme yazık olur oy
Leylanın mutsuz kalktığı vakitte Devrim, elinde bir kitap ,işe gitmek üzere bindiği otobüsün en arka koltuğunda oturmakta.
Herşeye meraklı olan Devrim elbet tarihe de meraklı Vahdettini anlatan bir kitap okumakta.Gözleri şu an şu satırlarda gezinmekte:
’Eski sadrazamlar,padişahları uğruna kendilerini feda ederlerdi ,Siz sadrazamınız uğruna kendinizi feda ediyorsunuz.’
Bu cümleyi kuran, Şeyhülislam Haydarizade İbrahim Efendi.Vahdettine Damat Ferit Paşa için kurmuş bu cümleyi.
Damat paşa 12 Ciltilik bir hatırat yazmış ancak günümüze gelememiş.Ferit Paşa hatıratını Reşat Halise vermiş.O da 2.Dünya Savaşında Alman işgalindeki Pariste sobaya atıp ısınmış.
Devrimin içini müthiş bir merak sardı kimbilir neler yazıyordu diye içinden konuştu.Kİmimle mi?Kendiyle.
Vedat ne yapmakta?
Perdenin arkasından Leylanın camı açmasını beklemekte.Leyla her sabah uyanınca pencereyi açar gökyüzüne diker bakışlarını, hızlı bir nefes alır göğsünün kalkıp inişini görür Vedat.
-Allahım ah Leyla ya ne diyim ben sana ,gebertecek bu kız beni, sütyen diye bişey var be kızım, göğüs uçların belli.Kİmse görmüyor sanıyorsun oysa görüyorum işte nasıl da belirgin, küçük, sevimli ikizler.Yüzün ne kadar mahmur.Bu kız sabahları ne kadar güzel ya.Ah Leyla şimdi orda olsam öpülmedik neren kalmıştı acaba?
Vedat Leylayı ilk gördüğü günü düşündü durakta otobüs bekliyordu ,sonra otobüse binmişlerdi tıklım tıklımdı. Adam her durakta yolcu almaya devam ediyordu.Nasıl da çıkışmıştı.
-Yeter be, ne bu ya, insan doldurduğunuz koyun sürüsü değil!Tek bir yolcu bile almayacaksın duydun mu?
Nasıl da şaşırmıştı herkes nasıl bir diklenmeydi o öyle.Nasıl ağır başlı duruyordu kimseden korkusu yoktu.Ah Leyla o an vurulmuştum sana.
Vedat bunları düşünüyordu oysa Leyla bilmiyordu ,bu kadar sevildiğini bilse ne derdi acaba.
-Ağzını burnunu kırarım seni bile diyebilirdi, Leyla bu belli mi olurdu?
Leyla annesinin yanına gitti İöptü onu. Çay koydu, odasına döndü .Bir şarkı tutturdu ama sesi çıkmıyordu.Rüyadan kalma heralde ,çok bağırmıştı düşünde.Cemal Süreya nın şiiri geldi aklına alakayı kuramasa da:
Sesinde ne var biliyor musun?
Ev dağınıklığı var.
İki de bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
düzeltiyorsun
Sesinde ne var biliyor musun?
Söylemediğin sözcükler var.
Küçücük şeyler belki
Ama günün bu saatinde anıt gibi dudurlar.
İçinde Mercedes Sosa’nın o ünlü ’Gracias a la vida’adlı şarkısının çalındığı evde Şebnem yatakta, hiç kalkası yok adet olmuş.Kendini yorgun hissediyor uyumak istiyor ama mesaj geldi Devrim olunca söz konusu ,içinde bir devrim başlıyor, uyanıyor tüm bedeni.Sadece aşk gerçek devrim gücünde belki ,ötesi yalan belki.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam... (Nazım Hikmet)
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.Şebnem canım sevgilim bugün tanışmamızın yıldönümü.
Şebnem:Nasıl da unuttum ahhhhhhh sevdiğim bugün seni gördüğüm ilk gün.
Hiçbir sedanın çıkmadığı bir evde, Seda elinde kitap okumaya çalışıyor:
’Kim nefsini şımartmayıp hakir kılarsa ,Allah onun değerini artırır.Kim de nefsini üstün görüp azdırırsa Allah onu kullarının gözünde alçaltır’
Seda tam kitabı kapatacakken bir cümle dikkatini çekti
’Dil mi güzel dilber mi’
Dil farsça gönül demek,ber götürmek fili. Gönül mü güzel, gönül götüren mi?
Seda düşünmekte acaba hangisi?İkisi birbirinden ayırt edilir mi?
Ya sizce?
YORUMLAR
şükran ne yazdı bugün demiyorum artık....
samimiyetimle.....
bizim kızlar ne yaptı bugün diyorum artık...:)
sayfada okuduğum karekterler değil hiçbirisi ,yaşamımızın içine işleyerek sanki tanıdığımız bildiğimiz insanlar oldular...
tanıdıkça kendilerini çok sevdiren...
birde öylesine güzel şair ve şiirler seçiyorsun ki...
ne demeli şimdi Cemal Süreyanın şiirine...
öylesine doğal ki..içten.
yürekten çokça kutlarım sevgili Şükran...
tadı damakta ama nefisti...
sevgimle,,