- 718 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
özel ilk lise/ ardahan öyküleri 62... kitap 44
Postane yeni.
Müdür Karslı Esat Bey’di.
Milletin dili dönmüyor, beceripte postahane desin.
Postane, pasaport kelimeleri ağızda sakız yavanlığına bir vakit çektikten yatmaya yüz buldu.
" Poştahana, poştahana."
" Paşaport, paşaport."
Postane dağıtıcısı mektup ve kağıt nev’inden daha bir sürü şeyleri meşin çantasına tıktı, bastı... Beline kayış kemerini doladı. Boyun kayışını çekti, şapkasını yan yatırdı. Ufak sini kadar vardı şapkası. Tereğin ortasında leylek rozeti ağzına zarfı almış kanatlarını aşağı yukarı çırpıyordu.
Akoş Emi’nin binasında kiracıydı postahane. Ağır; kapısını postacı gücenerek açtı. Sağ adımını eşigden evren boşluğuna bıraktı:
- Ya Allah, bisimillah diyerek çıktı.
Uzaya leylek kanat çırparak girmişti. Aşağıya yukarıya kanatlarını vurarak uçuyordu.
Rüya ya rüya...
Kanatsız kolunu çırpındırarak başlamış oldu...
" - Poştahana! Ay gızım hastahanayı menim kavağıma bir koyuynan!"
" - Poştahana mı? Benim ögüme hastahanayı ver!"
" - Poştahana! Hastahanayı bir kat-ögün et! Babacan!"
Eski; on- onbeş sene evveline ait rüyasına girdiğini bildi.
Gri havada: Pazar yeri; millet al- ver yapıyordu.
Kanayaklılar ve er kişiler...
Kocaköy’ün falezlerini hissettiriyor bir nebze. Koyuk bir kanyon ta tepe’den bakıyor. Postacı da ona karşılık gözünü diretmiş bakıyordu.
Uzun ve dar kuytu vadide köy sayılı; ev var. Yazları sıcak değil kışın sıcaktır.
Yaşamak? Ne gam be kardeşim, cinsinden günahsız ve mübarek bir kayalık kovak yer.
Rüya da rüyaydı:
Telefon çalıyor...
Güloş Hala açıyor. Çırılacak nerdeyse, bağırıyor:
- Alo!..
Karşıdan da:
- Alo, aloooo!..
Güloş Hala:
- Alo değil balam, anasıyam. Anası, men Alo’nun anasıyam!
- Hala yahu: " Alo" demeği bilmedin mi? Alaattin’in " Alosu" değil...
Rüya mı Rüya!..
Postacı; gülüşen ağaçların arasından geçti. Dükkanlara mektupları dağıtıyor. Kahvehaneleri gezindi. Sait’ Abinin Kahveye adımını attı. Muhtarları aradı. "... eliyle" yazılı mektupları verirdi sahiplerine.
Yaylacığın Muhtarı Selver Azeri’ye Yaylacığın mektuplarını teslim etti. Kocaköyünkini de Mülazım Ağa’ya.
Seherden kahvehanede oturan bir garip adam vardı. Ne derdi olmalıydı ki, ta Adanalardan yola düşmüş buralara gelmişti. Yol deyip başını alıp çıkmıştı. Allah kimseye dert vermesin!
Dert başa geldi mi? Ne olduğuna şaşar insan. Başkasına su sesi gelebilir. Düşen hiç böyle tasavvur etmez. Altında ezilmeden, dert sahibine en büyük mükafaat olacaktır: Kurtarabilse yakayı! Ahh! Bir kurtarabilseydi!
Gündüz rüyasından ayılmıştı. Adanalı garip. Son yıllarda. Yorgun senelerin devrilmesiyle bu sendrom rücah olmuştu.
"Gündüz rüyası" görmeğe koyulmuştu. Hayırdır inşallah! Adama bir şey olmasın? En çok korktuğu şey: Korktuğunun başına gelmesiydi! Şaftı dağıtmasın. Korkusu kayışın kasnaktan çıkmasıydı.
Kahveci: Posta dağıtıcısını oturttu. Çay getirtti. Postacı bardağa iki şeker attı. Kaşık bardakta kayık küreğinden hızlı çekiliyordu.
Bir çay söyledi kendine: Postacı; masada Adanalının çay içmemesine müsaade etmedi. Ona da çay getirdiler. İki kişi halleşmeğe başladı.
Adanalı ve Mersinli iki komşu şehirli insan sohbetine döndü sohbet. Postacı bir telgrafının olduğunu söyledi garip adama.
Açtılar okudular: " ... Ağabey nerdeysen bildir. Para yollayalım. Çocukların yangında; meğer ki kurtulmuşlar. Tekir Yaylasındalarmış ... "
Postacı kağıtları elden geçirirken bu tel’i gördü.
Ardahan’ın ilk özel okulunun kapanacağı hakkındaydı. Yıldırım teldi. Hemen aceleye yola koyuldu. Yetişmezse; yoksa, fırça yerdi. Koşturdu. İlk Özel Lise, Ardahan Öğretmenevinin yerindeydi: Taş binaydı, balkonlu kapıdan girilirdi.
Rembrant resimlerinin kahverenginde hatta havasından daha ilginç mekandı burası.
Nihat Solmaz müdürdü. Özel okulun açıldığı beş altı ay’ı bulur bulmazdı. Özel okullar bütün Türkiye’de tutmamıştı.
Yükseliş koleji’de kapanıyordu.
Postacı telgrafı müdüre tebellüğ etti. Öğrencilerden : Memet Kesemen’in oğlu Faruk Kesemen odaya; nöbet defterini almaya gelmişti. İşitti. Gözleri doluktu. Çıktı!
Haber tez duyuldu;
Kimse sevinemedi buna.
Kimseler, nasıl üzülmesinlerdi ki!..
yalçıner yılmaz/08/10/2009/Gebze
YORUMLAR
Postacı; güleç ağaçların arasından geçti. Dükkanlara mektupları dağıtıyor. Kahvehaneleri gezindi. Sait’in kahveye adımını attı. Muhtarları aradı. "...eliyle" yazılı mektupları verirdi.
Kalmadı artık o Postacılar mektup devride kapandı zaten