- 1879 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MUTLULUK OYUNU
Şimdi size gerçekte çok “trajik” bir yanı olan bir oyundan bahsedeceğim : Üzerinde yaşadığımız dünyanın birçok yerinde , çocuk , genç , yetişkin , yaşlı ayrımı yapılmaksızın , her yaştan insanın oynadığı ; fakat bir türlü bunun bir “oyun” olduğunun farkına varamadığı bir oyun bu… Mutluluk oyunu…
Jonathan Nolan’ın senaryosunu yazdığı , Christopher Nolan’ın ise , yönetmenliğini üstlendiği “Memento” ( “Akıl Defteri” adıyla gösterime girdi . Bu kelimenin ( memento ) Türkçe’de benim bulabildiğim karşılığı , “yadigar” kelimesidir ) adlı , muhteşem zekasıyla öne çıkan filmde , filmin baş karakteri olan Leonard’ın ( Guy Pearce canlandırmıştı bu karakteri ) şöyle bir repliği vardı hatırladığım kadarıyla : “Mutlu olmak için herkes kendine yalan söyler .” Bu cümleden hareketle şunu söyleyebilirim : Kapitalist dünyamızda oynanan bütün mutluluk oyunları , bir yalanla başlıyor ; belki de tümüyle yalanlardan oluşuyor . Bir insanın en dürüst davranması gereken kişi , kendisidir . Düşünmeyi öğrendiğimden beri , inandığım en önemli cümlelerden biridir bu . Ben bu yüzden kendime – hemen hemen hiç ( aslında hiç söylediğimi hatırlamıyorum ) – yalan söylemem . Çünkü mutluluğu kendime yalan söyleyerek aramam , mutluluğu oyun oynayarak aramam . Peki , çağımızın insanı ne yapıyor ? Başkalarına yalan söylemenin yanı sıra , kendisine de sürekli olarak yalan söylüyor . Gündelik yaşamın içinde bulamadığı mutluluğu , siyahın en koyu tonlarındaki renklerden oluşan bu yalanlarda arıyor . Ve bence pek çok konuda hata yaptığı gibi , bu konuda da hata yapıyor . Bu aşamada son olarak şunu söylemek istiyorum : İnsanın , kendine yalan söyleyerek mutluluk arayacağı yerde , kendine itiraf ettiği , kişisel bir gerçekle acı çekmesi daha iyidir . Çünkü bu kişisel gerçeğin insana vereceği acı , kendisine söylediği herhangi bir yalanla mutlu olamayacağını anladığı anda duyacağı acıdan daha az şiddetli olacaktır…
Sözünü ettiğim bu mutluluk oyunlarının doğasında çok önemli bir gerçek daha yatıyor : O da , bu oynanan oyunların sonucunda elde edilen şeyin “koca” bir hiç olmasıdır . Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları” adlı , mektup-roman biçimindeki olağanüstü romanında şöyle bir cümlesi vardır : “Mutluluk yalnızca yüreğimizde mümkündür .” Oysa bahsi geçen mutluluk oyunlarının hiçbirinde yürekte hissedilen bir duygu yoktur . Lütfen , bana söyler misiniz ? Kısa süren , ciddiyetsiz ( iki insandan çok , iki bilinçsiz yaratığa yakışan anlamında ) ilişkilerin yaşandığı süreç boyunca – şu sıralarda böyle ilişkilere “aşk” diyorlar ( tabii ki , yine yanılıyorlar ) – kim yüreğinde parlak, aydınlık bir duygu yaşamıştır . Kim barda , diskotekte , gece kulübünde ( şimdilerde yaz ayları için özel olarak tasarlanmış “beach clublarda” ) dans ettiği süreç içerisinde yüreğinde parlak , aydınlık bir duygu yaşamıştır . İnsan , bu anaokulu seviyesindeki , hatta “seviyesizlik” seviyesindeki sözlerle bezenmiş ; tek düze , niteliksiz ve az emek harcanarak ortaya çıkarılmış bu şarkıları kulakları sağır edercesine dinlerken – üstelik sözleri ve müziği önemsemeden , “bilinçsizce” dinlerken – yüreğindeki hangi sesi duyabilir ki ; dahi Fransız besteci Georges Bizet’in müziği gibi , parlak ve aydınlık olan sesleri , yani mutluluğu duyabilsin !.. Mutluluk bir bilinçsizlik hali değil , aksine oldukça yüksek düzeyde bir bilinçlilik halidir… Üniversitede görmüş olduğum psikoloji derslerinden birinde , dersi anlatan öğretim üyesi , “iyimserlik” ile “Polyannacılık” adlı oyunun birbirine karıştırıldığını söylemişti . İyimserlik , masanın üzerinde duran ve içinde küçük bir parça ( bir dilimden küçük bir parça ) kek olan tabakta , “bütün” bir dilim keki görmektir. Polyannacılık ise , masanın üzerinde duran boş tabağın içinde “ bir dilim kek” görmektir . Mutluluk oyunu ise , çevrede hiçbir şey olmamasına rağmen , bir ev , evin içinde bir oda , odanın içinde bir masa ,masada bir sandalye , masanın üstünde bir tabak ve tabağın içinde de bir dilim kek görmektir . Yani kendi kendini kandırmanın zor bir yoludur mutluluk oyunu…
“Peki , senin mutlulukla ilgili olarak söyleyebileceğin ne var ?” diye bir soru sorabilirsiniz bana . Ben de büyük bir zevkle cevap verebilirim bu soruya . Metin Tükenmez’in Radikal gazetesinde 1 Ocak 2000 Cumartesi tarihli , “Milenyuma Merhaba !” adlı bir köşe yazısında , şöyle bir cümle var : “Mutluluk bilgi işidir ; fark etme , ayırt etme ve düşünüp yorumlayabilme işidir .” Aslında güzel olan dünyamızda yaşanan bütün mutsuzlukların ana nedeni , bu cümleyi anlayamamak ya da gündelik hayata uygulayamamaktan kaynaklanmaktadır . “Bilgi Çağında” yaşadığımızı söylüyoruz , ama bilgiden de mümkün olduğunca uzak duruyoruz . Bu , bence modern çağ insanının en büyük eksikliklerinden biridir . Daha doğrusu , bilgiyi sevmeyen , düşünemeyen , bilinçsizce yaşayan insana “modern” sıfatını uygun görmek, büyük bir yanlıştır . Görkemli binalar , elektronik eşyalar , göz alıcı tasarımlar modern olmanın çok küçük bir parçasını oluştururlar . Modern olmak , geçmişi yorumlayabilmek , bugün daha yararlı , daha etkin ve daha yüksek düzeyde bir bilince erişmek ve bu bilincin önderliğinde geleceğe bakabilmekle mümkün olabilir ancak…
Mutluluk oyunuyla hiçbir şeyin elde edilemeyeceğini söylemiştik . Şöyle bir cümle duyduğumu hatırlıyorum bir yerde : “Hepimizde dünyayı değiştirecek güçler vardır…” Bu cümleyi , Metin Tükenmez’in yukarıda sözünü ettiğim yazısından bir başka cümle ile birleştirip düşünmeyi öneriyorum : “Mutlu insan dünyayı değiştirecek insandır .” Bu iki cümleyi birleştirip düşündüğümüzde , her insanın mutlu olabileceği sonucuna varırız . Tabii ki ; bu cümlelerde sözü edilen “değişim” kavramı daha çok , kötüden iyiye doğru gerçekleşen bir değişimi ifade etmektedir . Çünkü dünyamız sürekli olarak kötüye gitmekte , gittikçe daha mutsuz ve daha huzursuz olmaktadır . Dünyayı değiştirecek olanlar , yalnızca siyasetçiler , sanatçılar , bilim adamları değil ; bu dünyanın parçası olan tüm insanlardır . Dolayısıyla hem kendi mutluluğumuz , hem de dünyanın mutluluğu için güçlerimizi birleştirebilir ve dünyayı birlikte değiştirebiliriz…
Aslında mutluluk ile ilgili olarak söylemek istediğim çok şey var , ama benim söylemek istediklerimin çoğunu , pek çok konuya pek çok kişiden farklı ve kapsamlı baktığını düşündüğüm , büyük edebiyat adamı Goethe’nin yazımın üçüncü paragrafında sözünü ettiğim romanının bir bölümünde söylediğini düşünüyorum :
“En mutlu insanlar , çocuklar gibi günü gününe yaşayanlar , oyuncak bebeklerini hep beraberinde taşıyıp onlara yeni yeni giysiler giydirenler , annelerinin şekerli çöreği kilitlediği çekmecenin etrafında dolanıp ellerine geçirmek istediklerini ağızlarına tıkıştırarak yedikten sonra : “Daha yok mu ?” diye bağıranlardır . Ama kendinden hoşnut olan başka insanlar da vardır : Alçakça işlerini , hatta sözde tutkularını , görkemli başlıklar altında sunup bunları insanlığı esenliğe kavuşturacak dev tasarılar olarak bütün insan soyunun borç hanesine yazanlar da mutludur . Böyle olmak da var ! Ama her şeyin nereye varacağını alçakgönüllülükle kestirebilen , nasıl hali vakti yerinde her vatandaşın kendi bahçesini bir cennete benzetmek için hamaratça ekip biçerken , mutsuz olanların da taşıdıkları yükün altında soluk soluğa yollarına aldırmadan devam ettiklerini gören ve herkesin aynı ölçüde bu güneşin ışığını bir dakika daha fazla görmek için can attığını bilen kimseler , evet , işte onlar suskunluğu yeğler ve dünyalarını kendi içlerinden yola çıkarak inşa eder , bir insan olmaktan da başlı başına bir mutluluk duyarlar . O zaman bu kimseler , tüm sınırlanmışlıklarına rağmen yüreklerinde hep özgürlüğün tatlı duygusunu taşırlar , istedikleri zaman bu zindandan çıkabileceklerini de bilirler .”
Goethe , burada üç farklı mutluluk tablosu çizmiştir . Rasyonalist ve realist bir yana sahip olmanın neredeyse kaçınılmaz olduğu günümüz dünyasında , ilk mutluluk tablosu en kısa süre içerisinde yok olmaya mahkumdur . Ben kendi açımdan , böyle bir yaşam şeklinin çok az üretken olacağı kanısındayım . Oysa “tüketim çılgını” haline gelen dünyamızın “fazlasıyla üretken olan” insanlara her zamankinden daha çok ihtiyacı var . Lakin insan yine de , her zaman bir çocuk yanının olduğunu hatırlayabilmelidir . Çizilen ikinci mutluluk tablosuna baktığımız zaman , burada sözü edilen insanların dünyanın mutsuz ve huzursuz olmasında başrolü üstlendiklerini anlayabiliriz . Bana göre , modern dünya insanına gerekli olan mutluluk tablosu , Goethe’nin en son – üçüncü olan - olarak çizdiği mutluluk tablosudur . Bence mutluluğun sırrı , bu yaşam şeklidir . Ancak böylelikle daha üretken , daha verimli , daha çok sevgiyle dolu ve sonuç olarak , “daha mutlu” insanlar olabilir ve hızla kötüye doğru giden dünyayı yolundan çevirip , iyiye doğru gitmesini sağlayabiliriz…
Mutluluğun sırrı , dünyayı kendi içinden yola çıkarak inşa etmektir . Ve insan öncelikle bir insan olmaktan dolayı başlı başına bir mutluluk duymalıdır…
YORUMLAR
MUTLULUĞU BULMAYA YAKALAMAYA ÇOK GEREKSİNİMİM VAR ONUN İÇİN YAZINIZI ÇOK DİKKATLİ OKUDUM 50 YAŞIMA KADAR O KADAR MUTLU VE HUZURLU YAŞADIM Kİ....FAKAT DÖRT YIL ÖNCESİ YAPMIŞ OLDUĞUM BİR TRAFİK KAZASINDAN SONRA HAYATIM DEĞİŞTİ...YİNE DE HERŞEYE RAĞMEN MUTLU OLABİLMEK İNSANLARA KIZIMA VE TORUNLARIMA YARDIMCI OLABİLMEK İÇİN ÇIRPINIYORUM...İSTEYEN KİŞİ İSTEDİĞİNİ ELDE EDEBİLİR DÜŞÜNCESİNDEYİM HEPİMİZİN ŞU YALANLARLA İHANETLERLE ACILARLA DOLU OLAN DÜNYADA MUTLULUĞU YAKALAYABİLMESİ DİLEKLERİMLE GÜZEL YAZINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM SEVGİ VE SELAMLARIMLA...