- 2601 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ELF EFSANESİ...
Bu bir efsane… Elflerden Erendiz ile; fanilerden Zızlan’a dair…
Hiçbir faninin kulağına değmemiş, hüzünlü bir efsane…
…
www.vidivodo.com/120243/yuzuklerin-efendisi-muzik
Bir büyülü ormanmış Elf diyarı.
Ne orada yaşayan Elfler karışırmış fanilere, ne de faniler bilirmiş o ormanı…
Gözleri perdeli; ölümlüler zaten göremezlermiş o insan ötesini. Görebildikleri sadece bir göl ve devasa ağaçlar olurmuş karlı dağların eteğinde...
Elfler de ilişmezlermiş fanilere. Onlara göre sihirli dünyanın bittiği ve yaşam denen olgunun başladığı yermiş o dünya… Bilgeler bunu bilir; uzak tutarlarmış sınırlardan genç elfleri…
Gözle görülmeyen bir sınır varmış iki dünya arasında “zamanın” yarattığı…
Biri zamansızlığın durağanlığında yıldızlar diyarı; diğeri zamanın hoyrat savruluşlarında yaşamların bir bitip, bir başladığı ölümlü dünya…
Biri barış ve sevginin olağanlığında; diğeri savaş ve nefretin limanları…
Biri bilgelerin saygınlığında dingin; diğeri ağzı olanın konuştuğu huzursuzluğun toprakları…
Biri asaletin diyarı, diğeri çirkinliklerin at başı yarıştığı amansızlığın dünyası…
Birinde “bir başka dünya” olmalı sorgulamasını yaşayan Erendiz; yağız, korkusuz, güçlü, asi… Diğerinde çirkinliklerden kaçıp büyülü ormanın çok yakınlarında dolaşan fani kız Zızlan…
Biri ölümsüz, diğeri ölümlü…
Her ne olduysa zamanın dinlenmeye geçtiği bir anda olmuş… Kalkıvermiş büyülü ormanın büyü kalkanı…
Yaşlı bir ağacın gövdesine yaslanmış; yaşamı ve ölümü düşünen Zızlan’ı görüvermiş Erendiz. Zızlan tıpkı ağaçların yapraklarından düşmüş çiğ damlası gibi duruyormuş oracıkta; bembeyaz elbiselerin içinde ışıltılı siyah saçları ve kara gözleriyle... Erendiz, baka kalmış bu duruluğa… Bir adım atmış kıza doğru. Kız sıçrayarak kalkmış yerinden.
“Korkma” demiş Erendiz, “Korkma zarar gelmez benden bu duruluğa”.
“Kimsin” diye sormuş Zızlan; öylece baka kaldığı bu insan dışı, ışıltılı varlığa…
Tanışmışlar… Durmadan sorular sormuşlar birbirlerine, ait olmadıkları diğer dünyalara dair.
Konuştukça büyülenmişler birbirlerinden… Daha evvel hiç duymadıkları bir musiki gibi geliyormuş sesleri birbirlerine. Zamanın dinlencesinde; yitik saatlermiş paylaştıkları; varlıktan yokluğa; yokluktan varlığa geçtikleri…
Zızlan Erendiz’in dizlerine koymuş başını… Erendiz parmaklarını geçirmiş Zızlan’ın saçlarından…
İşte tam o esnada, zamanın dinlenmesi bitivermiş…
Kapanmış kapılar, büyü kalkanı düşmüş iki saf güzelliğin arasına…
Kaybetmiş Erendiz Zızlan’ı, Zızlan göremez olmuş Erendiz’i…
Bir kahır düşmüş Zızlan’ın yüreğine… Bir keder peydahlanmış Erendiz’in yüreğinin ortasında…
Zızlan’ın avuçlarında Erendiz’in gözleri kadar yeşil, pelerininden düşen broş, ayrılamamış yaşlı ağacın dibinden, Erendiz dönememiş kendi diyarına parmakları arasında sıkışıp kalan Zızlan’ın saçlarından siyah bir tel…
Beri tarafta gün geceye dönmüş; gece sabahlara… Yememiş içmemiş Zızlan… Bir ölümsüze tutulmuş, öteki diyardan, ansızın karşısına çıkan…
Öte yanda, parmaklarının arasında kalan tek tel saça baka kalmış Erendiz…
Gel zaman git zaman…
Durgun zaman, işlek zaman…
Hoyrat zaman, acımasız ölüm…
Elf diyarının bilgeleri ile ölümlülerin zamanı öfkelenmişler bu iki aşığa…
O öfkeyle Zızlan’ı bir su perisine dönüştürmüşler, Erendiz’i ise Şimal Yıldızına!
O gün bu gündür Ay aydınlık gecelerde o ormandaki durgun sularda Zızlan yeniden başını kaldırırmış göklere ve Erendiz düşermiş suya… Sabahlara kadar konuşur gülüşürlermiş, siluet varlıklarıyla…
Ve beklerlermiş zamanın yeniden dinlenme saatini; yeniden buluşabilmek için… Erendiz ölümlü olmaya bin kere istekli; Zızlan sadece Erendiz’in gözlerine kilitli…
…
İşte o günden beri, her akşam vakti erkenden görünürmüş Şimal Yıldızı… İnsanoğlu ise ormanlardaki durgun sulardan korkarmış. Çünkü bilirlermiş ki; Zızlan, Şimal Yıldızı dışında üstüne düşen her gölgenin sahibini siyah saçlarıyla boğarmış…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.