- 589 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ANNEM 10.000 TÜRK LİRASINI ÖDEMEZSE HAPİS YATACAKMIŞ
“Tabular, önyargılardan beslenir. Kendimizi sorgulamadığımız sürece de düşüncelerimiz dogma haline gelir.-Ahmet Ağı-“
“…Birimiz tehdit altındaysak, hepimiz risk altındayız. Bu hayat denen yolculukta Birlikte yol almaktayız. Birbirimizi kollayıp, güç ve güven paylaşmalıyız…”
Bu nasıl iştir?
Bu nasıl adalettir?
Bu nasıl hak dağıtmaktır?
Çığlık atayım mı?
Evet, sesim kısılana kadar bağırmak ve isyan etmek istiyorum. Türk adaleti tıkanmış. Adaletler terazide dengesiz durmakta. Şimdi bu da nereden çıktı? Diyeceksiniz değil mi? Anlatayım efendim, anlatayım. Zira bir gün sizinde kapınızı postacı çalabilir ve şok olmayın.
Annem tam 70 yaşında ve korener kalp yetmezliği olan iki dizinden geçirdiği ameliyatlarla zor yürüyen, tek böbreği ile tam 50 yıldır yaşayan sağlığı bozuk yaşlı bir kadın.Spontane Anadolu erkeği egemenliğinde yetişmiş “kız kısmı okumaz, evde koca bekler, kocaya varınca ona hizmet eder” baskılarıyla okul nedir,hayat nasıl yaşanılır bilmemiş, daha sonra da kendi kişisel çabaları ile dışarıdan ilk mektebi bitirmiş bir Türk kadınıdır…
Gelelim asıl mevzuya:
Elinde avucunda bir miktar kapitali hangimiz yastık altında tutabiliriz?
Peki, biz bu toplu parayı nereye yatırsak güvencede oluruz ve nemalanmasını sağlarız?
Yanıt= Türkiye’deki Bankalar.
Annem de sattığı evin parasını İmar Bankasında vadeli mevduat hesabı açarak TL’sının değer kaybını önlemeye çalıştı ve parasını yatırdı. Önceleri her üç ayda bir nemalanan parasını daha sonra bankaya gitmekten sıkılıp, takip etmekten yorulup bir yıl vadeli hesabında tutarak kendisini güvenceye aldı.
Bir gün şok haberlerle uyandı Türk insanı ve yatırımcılar. 1998-2003 yılları arasında haber şöyleydi.
“…Uzan şirketlerine ait İmar Bankası ile birlikte 22 banka battı. Bankaların batma sebebi topladıkları mevduatı yasal sınırların dışına çıkarak kendi grup şirketlerine kredi olarak kullandırmalarıydı. Başta İmar Bankası, Pamukbank, Toprakbank ve Egebank olmak üzere batan bankalar, TMSF`ye devredildi. Batık kredilerinHazine`ye yükü ağırdı: 47 milyar dolar. Eski Cumhurbaşkanı Demirel`in yeğeni Murat Demirel, Egebank`ı, `Teşekkül oluşturup sistemli ve planlı olarak 1 milyar 200 milyon dolar zarara uğrattığı` iddiasıyla yargılandı. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, o dönemki tabloyu şöyle özetledi: `Politikacı-bankacı, politikacı-işadamı gibi kurulan karanlık ilişkiler sistemin çökmesine ve arkasında milyonlarca dolarlık enkaz bırakmasına sebep oldu…”
Ardından ikinci haber gelmekte gecikmemişti.
“…Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Ecevit`e anayasa kitapçığı fırlattı. Ecevit, toplantıyı terk etti; ülkede `kriz` olduğunu duyurdu. Bu açıklama üzerine piyasalar karıştı. Bir gün sonra dalgalı kura geçildi. Repo faizi, yüzde 7 bin 500`e tırmandı. Dolar 68 kuruştan 95 kuruşa fırladı. Türk halkı yarı yarıya fakirleşti…”
Borsada hisse senedi almış ve tüm emekli ikramiyesini “İŞ Bankası Hisselerine, Arçelik Hisseleri” satın almıştık. Borsa Bülent Ecevit’in bu hareketi ile tepe taklak olmuş, bizim emekli ikramiyelerimiz de borsada dibe vurmuştu. Kısacası ülke gerçekten fakirlik eşiğine gelmişti. 24 saat içindeki bu değişim ülkeyi krize ve ekonomik kaosa da sokmuştu.
Hemen telefonlara sarılmış ama bir netice alamamıştık. İmar Bankası kapısında yüzlerce MUDİ ağlamakta olduğunu görünce işin ciddiyetini kavramıştık. Ne yapalım, başa gelen çekilir? Herkesin başına gelen bizim de gelecektir, felsefesi ile sustuk, fazla da sorgulamadık.
Hükümet değişti ve batık bankalar krizini çözmeye başladı. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK) önünde bekleyen ’İmarzedeler’e sırayla ödeme yaparken; Güvenpark’ta çadırda yaptığı iftarın ardından, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından Bilkent Otel’de verilen iftar yemeğine katıldı ve şu açıklamayı yapmıştı:
’İmarzadeler’e ödenmesi öngörülen paraları gönül huzurunda vermediğini belirten Başbakanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan, hedeflerinin 2004 Temmuz ayından itibariyle bankalar üzerinde bulunan devlet güvencesini kaldırmak olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Fakir fukaranın, garip gurebanın alınterini bu tür asalaklara yedirmeyeceğiz. Son yaşanan olayda budur" ifadesini kullandı.
Ve sevgili annem yıllar sonra parasını pul olmuş bir vaziyette aldı. Mudilikten kurtulduğuna sevinen annem bir daha parasını özel bankaya yatırmayıp, devlet bankası olduğuna inandığı VAKIF ve ZİRAAT Bankalarına güvendi.
Şimdi anneme bir tebligat geldi. Aynen aktarıyorum:
“İmar Bankası Şirket Hissedarı olan Sn.Fatma Gürbüz maliyeye borcunuz olan 10.000 TL.’sını ödemezseniz hakkınızda yasal işlem yapılacak, hapisle cezalandırılacaksınız…”
Gördünüz mü siz şimdi?
Annem İmar Bankası’na ilk hesabı açtırırken bir antlaşma imzalamış. Her mevduat sahibine imzalatılan, küçük yazılar ile madde madde içerikleri sıralanmış olan hani, işte o antlaşma gereği İmar Bankası batmadan evvel annemi “şirket sahibi “ olarak göstermiş. Yani yavuz hırsız kaçarken “minareyi” de bir güzel götürmüş, göz göre göre.
Bu durumda devlette MUDİLERE ödeme yapmış ama, daha sonra da açılan davalar sonucunda İmar Bankası Şirket sahipleri yargılanıp suçlu bulunmuş. Şimdi tek tek adreslere bu dava sonuçları ile resmi tebliğ yapılıp, maliyeye borçlu oldukları kanıtlanmış oluyor.
Ee, ne yapacak annem şimdi?
Vergi dairesine gidip, öğrendi.
Ee, sonuç?
“Ödeyeceksiniz hanımefendi, siz o zaman İmar Bankasının Şirket Yönetimindeymişsiniz, ödemez iseniz, size haciz gelir ve devlet sizden bunu yasal olarak alacaktır…”
Yahu, annem ne zamandan beri İmar Bankası sahibi olmuş, hangi trilyonluk hissesi ile banka işletmiş? Peki, gıyabında bu karar hükme bağlanınca hakim hiç mi, sormamış, bu şirket sahibi neden MUDİ diye?
Şimdi soruyorum yazımın başında olduğu gibi.
Çığlık atabilir miyim?
Ardından ikinci bir kanun maddesinin ilk HARCI ödemesini yaptık.
Oğlum, dün hastaneye gitti. Dişi ağrıyordu. Doktor 20’lik dişinin çıktığını söyledi ve reçete yazdı. Oğlum öğrenci ve babasının emekli karnesi ile muayene oldu. Reçetesini alıp eczaneye koştu. İlaçlarını alamadı. Neden?
Çünkü, eczacı bir makbuz kesti.
İlaçların%10 tutarı şu kadar…
Reçete bedeli şu kadar…
Oğlum bize telefon açıp şaşkınlığını söyledi,
“Anne, baba bu nasıl iştir, benden reçete parası tahsil etmek istediler, ödeyeyim mi?”
“Öde oğlum,öde…O kesenek devletin cebren emekliden alacağı para. Bizler fişliyiz. Yakaladığından alıyor. Geçmiş olsun oğlum. Sana havale göndereceğiz, merak etme…”
Ne diyebilirdik oğlumuza?
Deli Dumrul gibi köprünün başını kesmiş, haraç kesen devlete ne diyebilirdik?
Aklıma bir kıssadan Fabl öyküsü geldi, başımıza geleceklerden korkuyorum artık.
“…Duvardaki çatlaktan bakan Fare, çiftlik sahibi ile karısının bir paket açtıklarını gördü
"İçinde yiyecek mi var?’"derken - -
-Bir baktı ki fare kapanı! Hemen bahçeye koşup, alarmı verdi:
Evde kapan var!
Evde kapan var!’
Tavuk gıdaklayıp, kafayı kaldırdı ve
’Bay fare", bu sizin için ciddi bir sorun olsa da şahsen, beni ilgilendiren bir tarafı yok ne yazık ki! .
Fare donup bu sefer domuzcuğa,
"Evde kapan var, evde kapan var"!dedi.
Domuzcuk konuyla ilgilendi ama kendi hesabına;
’Üzgünüm bay fare, vah, vah emin ol senin için dua edecegim"dedi.
Fare bu kez öküze yöneldi:
"Evde kapan var!"
"Evde kapan var!"diye bağırdı nefes nefese.
Öküz:
’Wow, Bay Fare, Senin için üzüldüm, ama burnumu sokacağım bir şey değil.’dedi.
E farenin de başını eğip, gitmekten baksa çaresi kalmamıştı... Yalnızlık ve terkedilmişlik hisleri içinde, fare kapanı ile artık. Tek başına başa çıkmaya çalışacaktı!
O akşam evde, alışılmamış bir ses duyuldu. Sanki bir kapan, avının üzerine kapanmıştı.
Sese koşan cifçinin karısı, karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğu kaptırdığını görmemiş.
Yılan da onu ısırmıştı. Çiftçi karısını hastaneye koşturdu, Karısı eve ateşli döndü.
Ee, ateşli insana ne verilir? Sıcacık bir tavuk çorbası!
Tavuk acilen pişirilmiş! Ama kadın hala iyileşmiyormuş, Ee, es dost ahbap, gelince hasta ziyaretine, çiftçi de sofraya domuzcuğu çıkarmak zorunda kalmış! Ama çiftçinin karısı iyileşmemiş; ölmüş! Aman ne kalabalık gelmiş cenazeye, ne kalabalık! Bu sefer de konukları, doyurmak için kesilen öküz olmuş. Fareye de olan biteni deliğinin ardından izlemek kalmış!..”
Annem ödemez ise 70 yaşındaki yaşlı bir kadın kodese mi girecek?
Ne günlere kaldık yahu?
Şimdi oğlumu düşünmekteyim. Şu üniversitesi hayırlısı ile bir bitse de, eli ekmek tutsa da, biz anne ve babası biraz oh desek. Bu gidiş hayra alamet değil, yakında IMF on sayfalık bir paketle “emekli maaşlarımızı” bir kanun maddesi ekletip,
“Maliyeye şu kadar borcunuzu ödemeniz gerekmektedir…” diye bir sarı zarfı postacı elimize tutuşturacağı şüphesi ile içime bir KURT düştü.
Bende bağıracağım şimdi:
TÜRKİYE’DE KAPAN VARRRRRRRRRR!..
TÜRKİYE’DE KAPAN VARRRRRRRRRR!..
Emine Pişiren/Edremit-Akçay/03.10.2009
YORUMLAR
Çok üzüldüm.Avukatlarla görüştünüz mü.En son insan haklarına gidersiniz.Malesefki bu işlerde para ile dönüyor ama sizin gibi aynı konudan müşkül duruma düşmüş insalarla irtibata gerçerseniz toplu bir şikayet daha ses getirecektir.Bu yazınızı tüm gazetelere mail atmanızı tavsiye edebilirim.Belki bir duyan duyuran olur.
Geçmişler olsun.