- 1776 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
EMPERYAL MASALLAR
Ya da KURGUCU TARİH Üzerine :
Batı merkezli Türkbilim ve “Kürdolojik” verilerin, doğruluk ve bilimsel gerçekliği karşılamak bakımından nesnellikten daha ziyade öznel kaldıkklarını düşünüyorum.
Asıl tartışmaya açılması gerekli olan budur. Bu bizi, Batı veya Doğu toplumbilimsel kavramları ile tanımlanmaya isyan etmeye getirerek, özgün bilgi birikiminden çıkacak öz kültürel değerlerimize varmaya ve bu konulardaki doğrularımızı bulmaya vesile olacaktır.
Emperyal yazım Türkoloji ve “Kürdoloji”, bölümsel olarak övücü, gaza getirici bir söylem tutturmuşken, bütünselliğine bakıldığında; birbirine düşürücü ve büyük ağabeyin (yani emperyal ağa ulusların) dediklerine, bilgi teorisi anlamında dahi karşı çıkılmaması gerektiğine dair bir buyurganlık arzeder.
Bana hep komik gelmiştir örneğin: Horasan ve Mezopotomya tanımı yapan batılı oryantik yaklaşım… Veya Orhun bulgularına “Mongoloid” diyen batılı ilk yaklaşım. Devamında ise; Orhun bölgesini ve buluntularını tabir-i caizse, adeta “pat diye” ortaya çıktı diye niteleyen ve açıklayan, buluntuların öncesini karanlık ve muallakta bırakan Batı merkezli saçmalamalar !
Kimse sormaz mesela, Orhun buluntuları ve alfabesi bağlamında kastediyorum. Bir dil, kaç bin yılda alfabetik hale gelerek konuşma ve yazı dili olmak ötesinde, abidevi bir sanat dili haline gelebilir diye ?
Tarih yazımında başlangıç aldığınız tercih, kasıtlı bir öznellikle Batı merkezli ise merkeze koyulan bu Hint-Aryen ve Grek-Latin-Roma çıkışlılık asıl tartışılması gerekli kısımdır.
Kimse bunu yapmıyor, onların koyduğu kurallara kuzu kuzu uyuyor halbuki ?!
Bu nedenle Prof. Ögel, Kirzioğlu, Kafesoğlu, Turan gibi tarihçiler, batılı Türkolojik nas ve bulguları tekrarcı tarihçilerdir. Bundan öte, Türk Budunbilimi’ne yaptıkları yeni veya yeniye katkılamak açısından fazlaca bir etkileri olduklarını düşünmüyorum.
Kimi çevrelerin belirttiği Arvasi, Prof. Akgündüz, Altaylı gibi şahsiyetler ise tarihlerini 1301 Ermenibeli Savaşı, hadi bilemediniz 1071’den, Malazgirt’ten başlatırlar. Arap ve Fars emperyalizmine dinsel maskeyle övgü ve öyküler düzerek, yukarıdakilerden sadece derece farkıyla ve çok az ayrışırlar.
Doğu ve Batı emperyal yazım farkını anlatmak istiyorum, böyle anlayabilirsiniz...
İçerikleri ve farkları, amaçlanmış emperyal somutun, soyutunu bütünleyecek biçemde aynıdır. Tartışılmaz ve hikmetinden sual olunmaz bir Doğu ve Batı emperyal yazımlar bütünselliği ile karşı karşıyayız yani, şaka yollu böyle bir gönderme yapabiliyorum.
Bu görülerin, karşı cenahı olan Kürt tarihi(!) yazımcıları Nikitin, İzady, Tori, Minorsky, Bender, van Bruinessen vb.. gibilerin de konuya, çokça etkilendikleri Batı kaynaklı doğmatik bilgi birikimini (kendi açılarından bakarak) tekrar etmelerinin dışında bir söylem ve yenilik getirmediklerini düşünüyorum.
Konuya Bakış ve Öneriler :
Kürt olgusu (olsa olsa yapay/zorlama ulusal) ulusal değil, etnik bir sorundur.
Sorunsallığı, Türk uluslaşması içinde çözülmek üzereyken,1940 ve özellikle 1960 sonrası Türkiye sosyo-politik çizgisinin tercihi olan Ab ve Abd merkezli emperyal/tarihsel politikalar güdümüne girmesindendir.
Ve sonrasında da; bu emperyal tasarımların payandası ve destekçisi olan Türkiyeli ve Türki yönetsel işbirlikçilik ( oligarşi) işi, içinden çıkılmaz bir hale getirilmiştir.
Bu noktadan sonra etnik sorunu, maalesef din ağırlıklı bir süperetno içinde düşünerek halletmek konumu ve tehlikesi ortaya çıkmıştır.
Neo Osmanist ve Anadolucu İslamist bir sentez gibi anlayabilirsiniz.
Dinsel temelli ulus olmayı ise emperyalizm; etnik ve mezhep temellilik gibi, multikültüralizasyon gibi, demokara(t)si öncül ve önemsemeli ulus/yapılar gibi albenili türevleriyle zaten dayatıyor !
Umarım dinsel temelli ulus olmanın (!) ve bu tür çözümlerin getireceği büyük riskler, iyiniyet ve hoşgörülü kişilerin "Türk Ulusal Sorunu" bağlamında ilgi alanına girmektedir ?
Bu tür yaklaşımlardaki en büyük yanlış; etniyi, dinsel ve inançsal motifler benzeşliği ile açıklamaya çalışmak ve bu temelden başlattığı bir ulus tanımına varmayı amaçlamış olmasıdır.
Bunun büyük riskine, bir kez daha dikkat çekiyorum !
Kaldı ki, Zazalar (Sorani, Goranilik) özelinde Kürtleşen Türkmenlerin, kendi kültürlerine ait ögeleri o kültürlere taşıyıcılığı da bilinen bir yaklaşımdır...
Kürt (Zaza) Hanefiliği ve Aleviliği ile Kürt Eş’ari Şafiliği çelişkisine burada ayrıca dikkat edilmelidir.
Türk ulusu ve Kürt etnisi arasındaki en büyük fark, tarihsel olmaktan ziyade sosyolojik başkalaşmalardan kaynaklanmaktadır.
Aşiretlerden öte gidememiş Kürt yönetselliği, emperyalist yazım bir derleme ve yine onun verdiği inanılması güç büyük bir destekle, ulus ve devlet olmaya gideceğini sanıp/düşünebilmektedir !
Ulus olmanın Oliver Roy deyimiyle; yapaylığı veya doğallığına, tam da burada önemle dikkat çekmek istiyorum. Batı merkezli “Kürdoloji”, aslında Kürdizm veya siyasi Kürtçülüktür.
Bilim ve izm farkını bilenler için söylüyorum; durumu ve konumu burada açıklayabilmek, ayrıştırılması zor bir tanımsızlık ve imkansızlığı içinde taşımaktadır!
Bu yapaylık veya fabrikasyonluğu ve bunlardan; etnik, din/mezhep /cemaat kökenli uluslar oluşturmayı, tüm Rus, Çin, Abd, Ab ve öteki Kıta Avrupa emperyal uluslarının sürekli kullandıklarını görebiliyoruz.
Kadimcilik ve Cedidçilik, ilk aklıma gelen bir zıtlaşma olarak, örneklendirilebilir.
Rusların, Büyük Türkistan ve Küçük Gürcistan’ı oluştururken yaptıkları fabrikasyon ulus üretim tercihleri, Çarlık ve Stalin dönemlerinde pek farklı olmamıştır.
Durumun Doğu emperyal örneği bu iken, henüz tazelik ve sıcaklığı ile gündemde olan Irak modeli veya tüm bölgeyi kapsayan GBOP tasarımını da batılı uygulamaya örnek olarak gösterebiliriz.
Asıl emperyal amaca yönelik olarak ve yine büyük emperyalist güçlerce, Kürt etnik sosyolojik vaka’sı veya sorunsallığına ajite olunarak alfabe oluşturulması, buna yönelik edebiyat ve tarih yazımı ve Irak’taki gibi; işgallerle özerk bölgeler oluşturulması, bunun eşzamanlı yansıması olacak şekil de Türkiye’deki oldu şekliyle Pkk ve ona destek olan feodal terör ağaları (iç proleterya) eliyle federe edilmeye ve sömürgeleştirilmeye zorlanması, neden Kürtlerin ve tüm diğer etnikçilerin umrunda bile değildir (!?)
Bu soruyu ikide bir “ülke bizimde ülkemizdir, beraber kurduk” filan diyebilen etnikçilere, mezhepçilere ve cemaatçilere yönelik olarak soruyorum ?
Yine bunların kimlerin desteği ile olduğu ise bu kadar dikkat çekici ilginçliği, sapmaları ve çelişkilerine rağmen, hep ve göz ardı edilmektedir.
Kendi Kaderini Tayin Hakkı (U.K.T.H.) ve Wilsonizm’in ilkeleri, ayrılıkçı ve etnikçilerin en büyük savunmalarındandır. Bu iki kavram, sömürgecilerce, Sevr-Mondros dayatmasında savaş ve ayaklanmalar dahil tartışılarak, tarih çöplüğündeki yerine gitmiş olmasına rağmen, Y.D.D. ve Globalizm biçimiyle, yeniden ısıtılıp önümüze getirilmesine, yukardaki nedenlerden dolayı şaşmamak gerekiyor.
Son olarak "Kürt Ulusal Hareketi" (!) ve U.K.T.H dayatmalarıyla bölgeyi yeniden tasarımlandırmaya çalışan emperyalizme işbirliği etmek:
Ermeni, Helen, Rum ve Gürcülerle birlikte bölgede emperyalizmin GBOP gibi harita çizimine payanda olmak, oldukça utanılası bir durum olmalıdır.
Kaldı ki; bölgedeki diğer uluslar olan Türkler, Araplar, Farsların zararına ve toprak kaybına ve de ulus olarak parçalanıp sömürgeleşmesine neden olacak bir U.K.T.H.(Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı) iddia/önermesi de, sonuçlarına bakıldığında aslında neye ve kimlere hizmet ediyor olmak bakımından rahatlıkla anlaşılacaktır.
Önermeyle şu şekilde bitirelim :
Etniler, cemaat yapıları, mezhepsellik gibi oluşumlar lastik değildir sündürülerek büyütülsün ve uzatılsın !
Bunların karşısında duran Türk ulusal yapısı ise çok uzun ve yine çok büyük, güçlü bir devlet geleneği ile tarihsel süreç zarfında ve hep olduğu gibi var olmaya devam edecektir.
Tarih yazımı ise; asla kibrit çekme oyunu değidir, uzun ve kısa çöp çekerek yeni toplumsal oluşumlar yapmaya benzesin.
Kimse Türkleri geldikleri yer olan Asya bozkırlarına sürmenin, kolay olacağını sanmasın ! Bu emperyal masalı bir zırvadır. Sanal ve gerçel veriler böyle izah edilirse akılcı ve tutarlı bir zemine oturabilir.
Emperyalizmin desteği ile kazanım elde ettiğini sanmak, kırıntılara razı olmanın beslemeliğidir… Anlatılamazlıktır...
İnsanı tanımsız ve silik olanın, bırakın ulus olduğundan filan dem vurmayı, toplumsalının ne sıfatla anılacağını düşünmeyi sizlere bırakıyorum.
Bu birey veya toplumsal olarak en büyük onursuzluktur !
Yapılan, asıl kazananın kumarhane sahibi olacağı gibi benzetebildiğim, emperyal kapitalizm ve onun türedi veled-i zinası "neo liberalizm" politikleri ile bölgedeki ekonomik değerlerin, sömürgen ve emperyal merkezlere transferidir.
Dünyadaki tüm çevre ülke oligarşi ve işbirlikçilerini, merkezdeki emperyallerin değirmenlerine su taşımalarından dolayı şiddet ve nefretle kınayarak, yazımı bitiriyorum.
Ekim İkibin dokuz
Göktürkmen
A.Kutlu Ayyüce
YORUMLAR
Sayın Göktürkmen yazınızı okudum.Düşünce olarak size yetişme imkanınımın olmadığını gördüm.Bazı konularda haklı tesbitleriniz var.Ancak kullandığınız dili şahsen ben anlamakta güçlük çektim.Bazı terimlerinizi anlamadım.Güncel kullanılan birçok yabancı kelimenin ne olduğunu herkes biliyormu acaba?Bende İngilizce tipi mi var!Kullandığın İngilizce kelimelerin Türkçe karşılıkları yokmu?Okuyan ve yorum yapan arkadaşların sadece anladıkları yerler hakkında yorum yaptıkları kanatına varıyorum.Konuları çok geniş bir yelpazede sunuyorsun.Herkesi senin bildiklerini biliyor olarak kabul ediyorsan haklı olabilirsin.
Sayın arkadaşım,emperyalist ülkeler çok uzun vadeli planlar yapmakta ,Dünyayı istedikleri biçime sokabilmektedirler.Bu hususta bir anımı anlatmak istiyorum.Halen rahmetli olan bir arkadaşımdan defalarca dinlediğim şu;ABD 1960 lı yıllarda Sovyetler Birliğinin çökeceğinden o kadar emin ki bir politika yazarına verdiği görev şu; Sovyetler çökerse yerini hangi güç alabilir?Bu gazeteci konuyu araştırır ve gazetesinde yayınladığı makalede kısaca şunları yazar (rahmetli arkadaşım bu ingilizce makaleyi defalarca bana gösterdi) :SSCB çöktüğünde bu gücün yerini Adriyatik Denizinden Çin Denizine kadar Türkçe konuşan topluluklar var.Ve bu alan büyük yeraltı zenginlikleri ile dolu.Eğer bu milletler birleşebilirse SSCB nin yerini alabilir.Hiçbirimizin aklından geçirmediği şekilde 1990 yılında koca sovyet imparatorluğu çöktü.Bir çok bağımsız devletler ortaya çıktı.Bu arada bazı Türk devletler de bağımsızlıklarını ilan ettiler.Bunları ilk tanıyanlar arasında Türkiye de vardı.Turgut Özal hemen bu ülkelerle temasa geçti.Oradan ülkemize bir çok öğrenci de getirdi.Ancak emperyalist ülkeler hemen dur dediler.Bu birlikteliği önlediler.Her girdiği yerden "defol" denilerek kovulan ABD şunu iyi tesbit etmiş ki, bu ülkelere açtırdıklar Türk okulları sayesinde yine Türkler aracılığı ile girebilmişlerdir.Ancak bunların ABD amaçlı okullar olduğunu görünce be bir çok ülke bu okulları yasaklamışlardır.
Sayın Göktürkmen dil meselesi tartışılırken Türkçenin başka dillerde olan on binlerce kelimesinden hiç söz edilmemektedir.Aşağıda vereceğim rakamlar yukarıda anlattıklarımı da teyid edecektir:
Sırp-Hırvat diline Türkçeden 8742 kelime geçtiği tesbit edilmiştir.
Macarcaya geçen Türkçe kelimeler üç tabaka halinde incelenmektedir.
Hun-Hazar-Bulgar tabakası,
Peçenek-Uz-Kuman-Kıpçak tabakası,
Osmanlı tabakası,
Sadece Osmanlı tabakasında 1500 Türkçe kelime tesbit edilmiştir.
Macarcada Türkçenin tesiri sadece kelime vermekle kalmamış,Büyük Macar şairi Blaint Balassa 1552-56 yılları arasında birçok Türkçe şiiri Macarcaya çevirdiği gibi kendisi de Türkçe şiirler yazmıştır.
Romencede 3000 Türkçe kelime tesbit edilmiştir.
Bulgarcada 10000 civarında Türkçe kelime vardır.Osmanlıdan kalan 5000 yer adı Türkçedir.
Makedonya için de aynı şeyler söylenebilir.
Rusçada 10000 Türkçe kelime bulunduğu düşünülmektedir.Rusu kazısan altından Tatar (Türk) çıkar sözü çok söylenen bir sözdür.
Farsçada 2000 e yakın Türkçe kelime tesbit edilmiştir.
Arnavutçada Türkçe kelimeler 10000 e yakın tahmin edilmektedir. Arnavutlukta dolaşan bir Türk şaşkınlığa uğrar.BERBER,KASAP,BÖREK TORE,KEBAP TORE vs. tabelalarını görünce dükkanların ne ile iştigal ettiğini anlar. (Tore italyanca dükkan demektir.).Evle ilgili tüm kelimeler Türkçedir.Tavan, döşeme gibi
Yunancada 7000 civarında Türkçe kelime bulunduğu tahmin edilmektedir.
Ermenicede Türkçe kelimeler 10000 den az değildir.
Kafkas dilleri (50 civarında etnik gurup,bir o kadar da dil bulunmaktadır.) Moğolca,Çince,Korece,Urduca (urdu kelimesi Türkçe ordu kelimesinden gelmektedir.) dilleri içindeki Türkçe kelimelerin de araştırıması gerekmektedir.
Yazınızda da söz konusu edilen Kürtçeye gelinceEmperyalist ülkelerin dil bilimcileri bunları 4 gurupta incelemeyi alışkanlık haline getirmişlerdir.
Kırmançi Lehçesi;Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde,İran'ın,Kuzey Irak'ın(Bahdinan bölgesi) ve Suriyenin Türkiye sınırlarına mücavir kesimlerinde konuşulmaktadır.İran'a yakın olanlar da Farsça,Araplara yakın bölgelerde Arapça,Türklere yakın bölgelerde Türkçe kelimeler ağırlıklı konuşulur.
Zazaca;tamamen proto Türkçe ağırlıklı bir dildir.Proto Türkçeyi çok iyi bilen Kazım Mirşen'in bu konudaki yazıları araştırılabilr.Varto'lu bir öğretmen olan Mehmet Şerif Fırat Varto Tarihi isimli kitabında Zazaların Türklüğü ve konuştukları dilin Türkçe kökenli olduğunu yazdığı için Kürtçüler tarafından vurularak öldürülmüş ve kitapları piyasadan toplanmıştır.(1940 lı yılların son dönemi olabilir.).Bilahare kitabın yeni baskıları yapılmıştır.
Sorani Lehçesi;Kuzey Irak'ın Doğusunda İran'a mücavir bölgelerinde (Soran bölgesi) kunuşulmaktadır.
Lur lehçesi;İran'ın Güneyinde Basra Köfezi bölgelerinde konuşulan bir lehçedir.
Kırmançlar,soraniler,Zazalar ve Lurlar biribirlerinin konuştukları dilleri anlamazlar.
Kırmanç lehçesi ile yazılan Kürtçe sözlüklerde kökeni belli olmayan kelime sayısı 100 civarındadır.Yani Kürtçe denilen dil bu kökeni bulunamayan 100 kelimeye indirgenmektedir.
Sayın Göktürkmen emperyalist ülkelerin faaliyetleri hakkında sahifemde "ÜNİTER YAPIMIZI KORUYALIM" başlıklı yazımda kısmen de olsa açıklayıcı bilgiler mevcuttur.Okumanızı öneririm.Emperyalist ülkelerin uzun yıllardan beri kurmaya çalıştıkları müstakbel Kürdistan hakkında da kısa bilgiler vereyim.İran'ın Doğusu,Kuzey Irak ve Güney Irak'a doğru uzanan bir bölüm,Suriye'nin Kuzeyi Türkiye'nin Elazığdan güney sınırımıza paralel çekilen bir hat içinde kalan 18 il ve İskenderun Limanını da içine alan bir bölge.1990 lı yıllarda bu hat Sivas Kayseri hattından İran sınırına ve Mersin limanına kadar uzatılmıştır.Bazı Kürdistan haritalarında Karadeniz'e de açılımlar görülebilir.Takriben 500000 kilometre karelik bu alan bahiskonusu ülkelerin petrol alanlarını içine almakta veya petrol alanlarında hakimiyet sağlayacak stratejik bölgelerdir.Bu alanlara Kürdistan isminden ziyade Petrolistan demek daha doğru olacaktır.Bu isimden emperyalist ülkelerin gerçek amaçları daha açık bir şekilde anlaşılacaktır.
Selam ve sevgilerimi sunarım.
Yanlış ifade ettim herhalde. Öylülerinizi biliyorum. İnşallah vakit buldukça okuyacağım.
Yani devam edin, sizi orada görmek daha güzel anlamında kastwtmiştim.
Şiirlerinizi de eleyeceğim İnşallah. Bu sıralar günlük 3 saate varan elektrik kesintileri yapılıyor.
Ayrıca evde bilgisayara girmek isteyen 4 kişi daha çıkınca zaman sorunu doğuyor.
Pek çok konudaki derin bilginizi takdir ediyorum.
Hayırlı günler.
Aşk olsun, düşünsel edebiyat eksiğini gideren yazılar yazıyorum veya öyle düşünerek yazıyor/d)um...
Edebi değeri olan yazılar deyince, birazcık şaşırmadım desem yalan olur Engin Bey...
Katkınız için teşekkürler...
Göktürkmen tarafından 12/23/2009 8:10:31 AM zamanında düzenlenmiştir.
Batılı müsteşriklerin sömürgeci bir paydada yaptıkları Türkoloji veya Kürdoloji araştırma ve yorumlarını veri kabul ederek yapılagelen ve yapılagidecek güdümlü tarihlerin hepsi çöpe atılmaya mahkum kısırdögülerdir.
Daha yaşanılır bir dünya için Türklüğün hazinesinde ekonomik, sosyal ve kültürel alternatif model oluşturabileceğimiz nice mücevher değerler mevcuttur. Metodoloji husunda Koca Yunus'tan bir uyarı " İLİM İLİM BİLMEKTİR-İLİM KENDİN BİLMEKTİR-SEN KENDİNİ BİLMEZSİN-BU NİCE OKUMAKTIR" vesselam... Emeğine, yüreğine bin bereket. Kutlarım. Sevgi ve selamlarımla.
Değerli "allik", oradaki cümlelerle ben, aklı evvel emperyalizmin, güya "Büyük Kürt" kitlesi içine dahil ettiği, bir çok etniden biri olan Zazaları (Soranilik ve Goranilik ve Kurmançlar ve bağlamındaki etnik ve mezhepsel farklıları saymadan yaptığı hinliği yani) ayrı etni olarak "şimdilik" görmemesini anlatmak istemiştim.
Tabi bizim siyasi Kürtçüler, bununla ne demek istediğimizi anlar mı onu bilemiyorum.
Kurmaçların Barzani, Soranilerinse Talabani etrafında toplandıklarını, ikisi arasındaki geçmişte yaşanan ve şimdilerde kimsenin hatırlamadığı boğazlaşmaları biliyorum buna dikkat çekmek istedim.
Emperyalistin, kırk hikayesi, kırkıda bal veya armut üzerine ! ( Ayı ya hani ?)
Gur, Gurmanç - Gor, Gor(m)an(ç)i gibi bir isimsel (etimolojik) dönüşüm olarak anlayabilirsiniz...
Katkınız için teşekkürler.
Göktürkmen tarafından 10/11/2009 11:53:55 PM zamanında düzenlenmiştir.
SEVGİLİ GÖKTÜRKMEN
yazını zevkle okudum. büyük kısmına katılmamamak elde değil. ama bikaç hususu özellikle ifade etmek gerekiyor.
"Zazalar (Sorani, Goranilik)" şeklinde bir kullanımın var. Kürt topluluklar iki ana kütleye ayrılır. bunlardan birisi Anadolu ve civarı merkez olmak olmak üzere Kurmanlar, diğeri Musul merkez olmak üzere Kurdi ya da Soranilerdir. soranilerin Zazalarla bir alakası yoktur.
Goraniler de Irak sınırına yakın yerde fakat İran'da yaşayan bir topluluktur. bunların Zazalarla ilgili bağlantıları gündeme getirilmişse de bu konuda tatminkar açıklamalar yoktur.
"Kürt (Zaza) Hanefiliği ve Aleviliği" şeklindeki bir kullanımı da doğru bulmuyorum. çünkü Zazalar ve Kürtler farklı etnik unsurlardır.
"Kimse Türkleri geldikleri yer olan Asya bozkırlarına sürmenin, kolay olacağını sanmasın, bu bir zırvadır." sözüne ise sonuna kadar katılıyorum.
Türklüğün büyük oğlu ve ulu atası Atatürk'ün de ifade ettiği gibi, "Anadolu en az 7 bin yıllık Türk yurdudur" Önümüzdeki 7 bin yılda da Türkler, bu coğrafyada olacaktır.
Selamlar