- 3005 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
DÖRT
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
Bu yazı intihar etmiştir
Ruhuna el fatiha...
YORUMLAR
"ama ben şu kadarını söyleyeyim; Kürtçülük yapanların "ciddi kısmının " “Ermeni” dönmesi olduğunu şahsen biliyorum. "
"Hatta bölgede “Ermeni” kökenli olan ve fakat kendine “Kürt” diyen bir sürü aile ve bu ailelerden çıkan bir sürü “Kürtçü” var."
“CİDDİ KISMI” ve “BİR SÜRÜ” sözcüklerinin sözüm ona bir "araştırma" yazısında RAKAMSAL DEĞERİNİN neye/kaça tekabül ettiğini söyleyebilir misiniz?
Ve bu “DEĞERLER” hangi sayıda kitleyi ifade ediyor acaba? İspatlanmak istenen iddia/ tez nedir?
Ayrıca "“Ermeni” dönmesi " ifadenizle kastettiğiniz ya da aşağılamak istediğiniz nedir, kimdir, kimlerdir?
Ve Ermeni olup "Ben Kürt'üm" demek" yasak mıdır , suç mudur ?
Yoksa siz ya da gibilerden izin mi almak gerekiyor bunu diyebilmek için ?
İnsanların en doğal tercihlerine hangi hak , hangi misyon ve hangi cüretle müdahale edebiliyorsunuz ?
Üç beş yapay alkışla kendinizi asrın "duayen yazarı" sanmanızı geçici psikolonije sayıp es geçebilirim de , sayıları azınsanmayacak kitleler üzerinde "söz , yetki , hesap sorma ve karar mekanizması " görmenizi ancak ve ancak "paranoya " olarak değerlendirebilirim...
En vahim olanı ise dil(ler)inize ciklet misali doladığınız ve öcü misali korktuğunuz ama sorulsa bırakın bu denli "araştırma yazı dizisi" (! ) yazmayı tek cümlede bile gerçek anlamıyla açıklamaktan aciz kalabileceğiniz ) "KÜRT'ÇÜ" kelimesi.
Peki ne demektir sizin lisanınız da/ sözlüğünüzde "KÜRT'ÇÜ" acaba ? Soruyorum size...
Bu nasıl bir "yazar" üslubudur Allah aşkına ?
Sitede Ermeni vatandaşlarımız var ise (ki mutlaka vardır bu muhteşem mozaiğin içinde ) ve olur da "zaman ayırıp" şu yazdıklarınızı okuyup size bu konuda “haklı sualler” yönetirlerse ve sizi kendilerine “hakaret etmekle” itham ederlerse neye dayalı ve nasıl yanıtlar vereceksiniz , nasıl savunma yapacaksınız merak ediyorum?
Objektif araştırmacı yazarların ilk riayet etmesi gereken kural, din/dil ve ırklara SAYGILI olmak değil midir sizce de?
Yoksa bize mi yanlış öğrettiler yıllarca?
İlk defa birinin “tahsilini” merak ettim desem, yanıtlar mısınız ?
Ve ne zamandan beri bilimsel ve gerçek istatistikler sizin "şahsen biliyorum. " ifadelerinize göre yapılıyor?
Araştırmacılık yapıyorum diyen biri için ne büyük gaflet, ne talihsiz söylemler (!)
Ne kadar şifai, bireysel ve sadece kulaktan dolma fikirlere dayalı "araştırmacı" cümleleridir bunlar?
"Aslında ben edebi veya bilimsel bir yönünü görmesem de, bu sitede “Kürt edebiyatı” ve “Kürt tarihi” başlıklı yazılar da yayımlanıyor ve hatta günün yazısı bile seçiliyor. "
Ne zamandan beri "günün yazıları" sizin "edebi veya bilimsel bir yönünü görmenize" dayalı seçiliyor?
Bu konuda "yetkili merci" olarak site yönetimi size mi danışmalı yoksa?
Lütfen elinizde ki dev aynasını atıp bu sitenin salt siz ve sizi alkışlayan (anlasa da anlamasa da ) bir elin parmaklarını geçmeyen kişilerden meydana gelmediğini görünüz artık!
Yazılarınızda sık altını çizdiğiniz "çoğunluk" ve "sayı" kavramlarını burada da dikkate alıp ve iki kere düşünüp bir kere yazınız! Ki yazarlık ciddiyet ister... Bilgi ister... Donanım ister...
Site üye sayısını sorup öğreniniz lütfen...
"Ama papazların sözüne uyup Kürtçülük yapanlardan, her şeyi kendine yontanlardan ve gerçeklere kör olanlardan bu feraseti beklemek, sizce de fazla değil mi?"
FERASET!
Ne kadar güzel, manidar bir özellik ve söz değil mi?
Ancak el insaf !
Finalde "sübjektif" ve buram buram "ön yargı" kokan cümleleri yazan biri için asla "hak edilmemiş" bir erdem / meziyet / yeti olmaz mı FERASET sözcüğünü kullanmak?
Yahut karşısına aldıklarını bunun eksikliğiyle suçlamak ?
Yazdığınız konu ne olursa olsun aleni egoizm kokan "BEN" iletisi verdiğiniz sürece "araştırmacıyım" deme lüksünüz olamaz!
Kanıtlanmış/ispatlanmış/kabul görmüş verilere dayanmayan ve yazı ekinde kaynakları / tarihi/ yazarı gösterilemeyen "iddia ve alıntıları” kapsayan her yazı "kahvehane muhabbetinden" öteye gidemez!
Hele yazan kişi (ne hikmetse) ADINI gizliyorsa?
Ciddiye alınmaya bile değmez!
Gülten Kahraman
Gazeteci/Yazar
Gülten Kahraman tarafından 10/8/2009 8:33:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
BİLİNMEYENLERE SORU SORMAK ÜZERİNE :
Demirci Kawa ve Zalim Dehhak kültü, asyatik mi, mezopotamyal benzeş olmaya mı yatkındır? Mesela bizim Ergenekon Destanı'ndaki demirci kültü aslında ve o vakit, asyatik değil de, mezopotapyal mı olmaktadır?
Dengbejlik, aşıklık ve Ermeni zırvası türedi aşuğluk kültürü arasındaki benzeşliği, "aşık "sözcük etimolojik çözümlersek, sorunun dinsel olduğu mu, etnik olduğu mu ortaya çıkacaktır?
Mem-u Zin sonrası Aslı ile Kerem veya Tahir ile Zühreyi arka arkaya okusanız, insanın emperyal dezonformatizmin nelere kadir olabileceği gibi bir "şok"a girmesinin oransallığı nicedir?
Ha, yaklaşık bir on yıl kadar önce, Ermenilerin Paris'te açtıkları bir kültürel fuar standına da, kadim Ermeni kültürü diye, yayla,oba, otağ ve kilim kültürüne sahip oldukları iddiasında bulunmalarını, Hint Aryen temelli olarak nasıl değerlendirebiliriz? Yoksa Türkler de mi İndo-aryanmışlar :)
Yunanlıların, dolmaya dolmakis, baklavaya baklavakis filan diye konmalarını, Büyük Grek Medeniyeti'nin bu güzide (!) evlatlarına nasıl yakıştırabiliriz peki?
Sorular, akılla veya akıl merkezli dizgelerle sorulursa anlamlıdır diye önerebiliyorum.
Saygılar...
Göktürkmen tarafından 10/3/2009 6:17:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili allik,
Bu tür bilgiler bana ait olmadığı için elbette alıntı yapmak zorundayım ki senin yazılarının geneli de ayrıca alıntılarla dolu değil mi? Ki alıntı yapıyor olmak da ayrıca bir şeyin açıklamasında da gereklidir diye düşünüyorum.
Albastının kadınla bizzat alakası var eğer eklediğim alıntıyı doğru okursan görürsün. Bir kere adı üzerinde alKARISI:))) Ayrıca anlatımın içerisinde ''ALBIS EVLENMEMİŞ BİR KIZDAN TÜREMİŞTİR'' diyor ki ayrıca erkek olsaydı alERKEĞİ denirdi sanırım:)) Yazının genelini okuduğunda da zaten alı basanın kadın olduğu her halükarda anlaşılıyor sanırım... Neyse sonuçta batıl bir inanış bana göre, ben bunu belirtmek istemiştim...Bu tür inançlara elbette yoktur denmez ama vardır diye de doğrudur da denmez değil mi?
Sevgilerimle...
sevgili güldane,
eleştirileri cevaplaken, yazılanları kişiselleştirmemek için isimleri yazmadım. ama madem sen yazdın ben de cevap vereyim.
yazımı tekrar okumanı öneriyorum.
ben albastı yada alkarısı inancının BİLİMSEL olduğunu iddia etmedim ki? ya da var da demedim. halk arasında yaşamış bir inanç. var bu inanç halkta, halkta bu inanç yok mu diyecez yani?
bak bu cümle makalemde var: "albastı gibi “inanç” sayılabilecek şeyler, artık yaşamıyor ama bunların geçmiş dönemlerde varlığı tespit edilmişse, bunlara yok mu diyeceğiz."
bu inançlar geçmişte var, yaşamış inançlardır.
ayrıca alkarısı ben demiyorum, halk bunu diyor. bu da aşağılmak değil, doğurganlık ile kadın arasındaki doğrudan ilişkiden geliyor. kadınları aşağılamakla da nasıl bağlantı kurdun?
doğrusu çok yaratıcısın...
diğer taraftan internetten kes yapıştır yapmak işin kolayı... alıntı yaptığın metni nereden kes/yapıştır yaptın bilmiyorum ama zaten bunların halk arasıında yaşayan inançlar olduğu, senin alıntıladığın metinde de yazıyor.
yani senle hala ne neyi tartışıyoruz, o da yarı bir komedi...
Evet çok doğru, ne yazık ki anlattıklarımı kapasiteniz dahilinde anlıyorsunuz sevgili allik...
Tekrarlıyorum ki sizin yazılarınızda hatta şiirlerinizde olmak üzere tehlikeli sayılabilecek boyutlarda ırkçılık, aşağılama (ki bu aşağılamanız sadece ulusla da kalmıyor örneğin yazılarınızda kadınları da çok aşağılıyorsunuz) ayrımcılık, milliyetçilik ve dolayısı ile de buna bağlı olaral aşırı bir inkarcılık var...
Sözde bilimsel araştırma adı altında bir sürü hurafeleri sanki çok doğruymuş, gerçekmiş gibi getiriyor olmanızda çok ilginç ve bir o kadar da yalnış bana göre örneğin ben sadece bir tanesini yazayım size hani şu ''NEYMİŞ ALBASTIYMIŞ'' dediğim şeyi, şimdi ben önce anlatılan biçimi ile aynen aktarıyorum size daha doğrusu inandığınız biçimi ile;
''Alkarısı lohusalara ve atlara musallat olan korkunç bir yaratıktır. Dış görünümü genelde albastı gibi cezbedici değildir. Uzun boylu, uzun parmaklı ve uzun tırnaklıdır. Çok çirkin ve iğrenç bir suratı vardır. Bedeni yağlı, uzun ve siyah saçlıdır. Saçları, aynı zamanda darmadağınıktır ve kocaman bir başa sahiptir. Dişleri at dişi gibi iri ve seyrek, ayakları ise terstir. Lohusaların ve yeni doğan çocukların ciğerlerini yiyerek beslenirler. Daha çok kırmızı elbise giyerler; su başında ve ağaçlık yerlerde yaşarlar.
Alkarısının varlığına inanılan her yerde, korunmak için de değişik çarelere başvurulmuştur. Kars'ta, özellikle geceleri, lohusa hanımı yalnız bırakmazlar, geceleri ışığı sürekli yakarlar, hasta yalnız kaldığı zamanlarda ise, ağzına sakız vererek onun uyumasına engel olurlar. Elazığ'da lohusanın başucuna su, süpürge ve Kuran konur, yakasına iğne türü bir şey takılır ve yanında sürekli bir erkek (eşi veya yakın akrabalarından bir erkek) bekler. Elazığ'ın bazı bölgelerinde ise kadının başına soğan, demir çubuk ve Kuran konur. Andolu'nun birçok bölgesinde lohusanın başına beyaz yaşmak ve kırmızı tül bağlarlar. Kırmızı altın takarlar ve hastaya kırmızı şeker hediye ederler. Çünkü, alkarısının kırmızı rengi hiç savmediğine inanılır. Manisa'nın Karacaoğlanlı köyünde, kapının ağzına kazma kürek konulmaktadır. Bir şişin üzerine, elma, portakal, üzerlik, çörek otu ve mavi boncuk, kırmızı bir kordelayla bağlanıp, lohusanın başına bırakılır. Çukurova bölgesinde de benzer tedbirler alınır. Çocuğun veya lohusanın yastığının altına soğan, ayna, tarak, ekmek, bıçak, hamayli koyarlar, yüzünü kırmızı bir örtü ile kapatıp, yatağına da bir iğne takarlar. Ayrıcı lohusanın bulunduğu yerdeki bütün suların ağzını kapatırlar. Çünkü, al karısı, bazen de kuş şeklinde gelip, suya boncuk atar ve o esnada çocuk ölür.
Bu tedbirler alınmadığı takdirde, alkarısının lohusanın yanına gelerek, onu rahatsız edeceğine inanılır. Bu durum bölgelere göre, hibilik ( Malatya), kekoz (Elazığ), pispatik, karakura, kuşboğması vs. gibi isimlerle anılır. Alkarısı lohusanın yanına değişik suretlerle gelebilmektedir. Bazen yakın bir akrabanın kılığında, bazen çirkin bir kadın görünümünde, bazen de kedi, köpek, keçi, kelle, vs. gibi şekillerde görünür. Alkarısı daha kapıdan içeriye girer girmez lohusanın üzerine bir ağırlık çöker. Hasta o anda aniden kalkıp dua okursa alkarısı kaçar. Ama, hiçbir şey yapmazsa, bağırmak istediği halde bağıramaz, ve alkarısına yenik düşerse de, ya ölür ya da büyük bir hastalığa maruz kalır.
Lohusalara musallat olan alkarılarının yanısıra, erkeklere, genç kızlara ve atlara gelen alkarıları da vardır. Çukurova'daki inançlara göre, kim şalvarını veya siyah renkteki herhangi bir kıyafetini yastığının altına koyup yatarsa onu albasar. Çünkü alkarısı siyahı sever. Genç kızlara musallat olan alkarısına "albıs" adı verilir. Albıs evlenmemiş bir kızdan türemiştir. Kıskançlığı sebebiyle, genç kızların yanına giderek onların hastalanmasına sebep olur. Alkarısı aynı zamanda ahıra giderek, atı yorar ve yelelerini örerek kaybolur. Hayvanın asabileşmesine sebep olur. Bekar erkeklere dadanan alkarısı ise, sarışın ve güzel bir kadın simasındadır. Erkekleri kendine cezbettikten sonra, ciğerlerini sökerek öldürür ve ciğerlerini derede yıkayıp yer.
Halk inancına göre, lohusanın veya bebeğin ciğerini yemeye gelen alkarısı, bir takım hilelerle yakalanıp, göğsüne bir iğne saplanırsa, tekrar eski yerine dönemez, o aileye hizmet eder. İnsan şeklini alan alkarısı, göğsündeki iğnenin çıkarılması için sürekli yalvarır. Çünkü bu iğneyi kendisi çıkaramaz ve çıkaramadığı için de kendi taifesinin yanına dönemez. Kendini evin hizmetine adayan iğneli alkarısı çok güzel ve hızlı ev işi yapar. Evin bereketi gün geçtikçe artar. Bu anlatıya göre, hizmet ettiği eve ekmek yapmaya başlayan bir alkarısı su getirmek için kuyu başına gitmiştir. Orada oynayan çocuklardan birini göğsündeki iğneyi çıkarması için kandırır. Çocuk iğneyi çıkarınca, kadın yedi yıl hizmet ettiği eve doğru, "Evinizde hiç su bulunmasın; paranızın sayısını hiç bilmeyesiniz ve eviniz yaz kış odunsuz ekmeksiz olmasın" der. Çocuklara da suya atlayacağını, eğer suyun üzeri kan olursa, yakınlarının kendisini öldürmüş olabileceğini söyler. Alkarısı suya atlayınca, suyun üzeri kanla dolar. Kendi taifesi alkarısını öldürmüştür. O günden sonra da, bu ailenin evine hiç su bulunmaz, paralarının sayısını bir türlü öğrenemezler ve yaz kış odunları hiç eksik olmaz.
Elazığ'da anlatılan bir efsanede İsmail Ağa adında bir kişi uzaktan gördüğü ateşe doğru ilerler. Oraya varıdığında, bir alkarısının ciğer pişirerek çocuklarına yedirdiğini görür. Çocukları doymadıklarını belirtince, alkarısı, "Yarın da, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapacak, oraya gidip, o üçüncü lokmasını alırken, kıl şeklinde ağzına girip ciğerini alarak size getiririm" der. Gerçekten de, ertesi gün, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapar. İsmail Ağa, bunun yanında bekleyip, gelini yemek yerken, üçüncü lokmayı gelinin elinden alıp, yanında getirdiği ayran tuluğunun içerisine atar. Tuluk şişmeye başlar. Sonra, tuluğun içerisindeki kıl, alkarısı şeklini alınca bunun göğsüne iğne saplayıp, evlerinde çalıştırmaya başlarlar. Alkarısı 12 yıl bu aileye hizmek eder, ancak hep söylenenlerin tersini yapar. Sonra onların sülalesine dokunmayacağına söz vererek, kendi taifesine dönmek için bir suya atlar. Fakat periler taifesi bunu kabul etmeyerek öldürürler. Köylüler daha sonra bu alkarısının kanlı cesedini gölde bulurlar.
Alkarısı bazen de bir kuş şekline girerek lohusanın yanına gelir. Buna " kuşboğması" adı verilir. Kuşa da "alkuşu" denir. Alkuşu lohusanın yanındaki bebeğe basarak onu öldürür. Bu eve girerken ağzı açık bir su kabı arar, varsa bunun içerisine bir boncuk atar ve o sırada etrafa bir ışık saçılır. Kuş, bu ışıktan faydalanarak bebeği öldürür. Suya atılan boncuğu, birisi görüp de eline alırsa, kuş kaçamaz ve oradakiler tarafından yakalanır
Çukurova'da anlatılan bir efsanede lohusanın bulunduğu odaya alkuşu gelip de oradaki bir su kalıbına boncuk atınca, bunu, orada bulunan bir adam hemen alır. Boncuk alınınca alkuşu bir kadın şeklinde göze görünür ve boncuğu geri almak için yalvarmaya başlar. Adam bir daha ailesine ve sülalesine dokunmaması şartıyla boncuğu geri verir. Yine bazı bölgelerde, sebep belirtilmeksizin, lohusanın yanında ağzı açık bir su kabının bulundurulmasının iyi olmayacağı söylenir.
Albasması erkeklerde daha farklıdır. Bunlar, daha çok, gece uyurken bir sesle uyanırlar. Gaipten gelen bu ses, bunları çok uzaklara, tehlikeli yerlere götürerek orada bırakır. Bazen de kedi, köpek, sırtlan, eşek gibi hayvan şekillerine girerler. Elazığ'da bu yaratığa, "Kapos", Bingöl'de, " Harparik", Malatya'da " Kibilik veya Hıbilik", Diyarbakır'da ise " Kepoz" adları verilir. Çukurova bölgesinde ise, bu durum " Kırkbasması" adı ile bilinmektedir ve genelde erkekler yastıklarının altına şalvar koydukları vakit olur. Adam gece üzerinde büyük bir ağırlık hisseder, gözlerini açtığında yanında kısa kısa boyları olan kırk adam görür. Bunlar onu götürmek için uğraşır. Kimi kolundan çeker, kimi bacağımdan, kimisi üzerine çıkıp, onu boğmaya çalışır. Adam yardım istemek için seslenmeye kalkışsa kimse duymaz. Dua okursa biraz kendine gelir, ama gözlerimi kapadığında yine aynı kırk adamla yine karşılaşır. Yatağını değiştirip başka bir odaya giderse, kırk adam da arkasından gelir. Şalvarını yastığının altına koyduğu için kırk basmış denir.
Genç kızları da albastığını belirtmiştik. Bu durum özellikle sevmediği bir kişiyle nişanlanan genç kızların başına gelir. Albastı geceleri sevmediği nişanlısının suretinde genç kızın yanında görünür. Genç kıza bir ağırlık çöker, bağırmak ister ama hiç sesi çıkmaz, elleriyle hiçbiryeri kavrayamaz. Adam olduğundan daha iridir, öyle ki upuzun kolları vardır, her bir tırnağı 25-30 cm. boyundadır. Adam kızı parçalayarak öldürmek ister. Neticede, bu kız nişanlısından ayrılır, fakat albasması hemen sona ermez. Albastı kızı zorla götürmek ister. Kız, uyandığında, kendisini çok yorgun ve halsiz hisseder.
Halk inancına göre, periler de bazen insanlara aşık olur. Böyle durumlarda, aşık oldukları kızın başkasıyla evlenmesine razı olmayıp, bunu yanlarına almak isterler.'' (ALINTI)
Şimdi siz bu hurafelere mi inanıyorsunuz diye tekrar soruyorum? Ayrıca burda alKARISI demekle de kadının aşağılandığının farkında değil misiniz?
Bu tür inanışların kökeni ister Türkler olsun ister Kürtler olsun isterse de tabirinizle Türk oğlu Türk soyunun geleneğinden olsun benim için hurafedir, batıl intikatlardır, kısaca BİLİMDIŞIDIR sevgili allik bilmem anlayabildiniz mi?
Sevgilerimle...
Selam ve sevgilerimle birşeyler yazmak istiyorum...
Efendim; daha önceki yazılarınızı da okudum ve bu yazınız da çok güzel bir yazı olduğundan dolayı çok ama çok hak vererek okudum ve sizi kutlamak istedim...
Efendim..Benim rahmetli dedem de askerde iken Kürt olduklarını söyleyenlerin içinden 10 kişiyi çıkartıp gizli gizli sorsalar "an'anaelerinizi, kültürünüzü sayın bakalım neler var sizin Kürt kültürü dediğiniz şeylerde" deseler; bu 10 kişiden 10 ayrı bilgi alırsınız..Bunu bırakın bu 10 kürt'e deseniz ki şu kağıtta ki Türkçe'yi bana Kürtçe olarak anlat bu 10 kürt'ün de anlattığını diğerleri zor anlar... Bunlar sizinde yazınızda belirttiğiniz üzere Kürt'lüğü kendi köylerinden ibaret sanan zavallılar güruhudur..
1961-62 lerde Almanya ya giden dayım orada Türk insanının imajının işte bu küt kafalı Kürtler nedeni ile berbat bir şekilde oluştuğunu bizzat görmüş ve yaşamış bir insan olarak Türkiye için ne büyük bir elem kaynağı olduklarını anlatıyor bizlere...
Bizzat ben askerde yaşadığım olaylarda gözümle gördüğüm yüreğimle üzüldüğüm konuların başında; bu insanların (mecburen insan diyorum, zira maalesef 2 ayakları üzerinde yürüyorlar) %95'inin güvenilemeyecek kadar bedbaht karakterde kişiler olduklarına bizzat şahit oldum... Bunlar; ne kadar eğitim verirseniz verin, içlerindeki ihanet damarlarının kabarmasını engellemeniz mümkün olmayan kişilerdir... Bu yazımı okuduktan sonra bana hakaret edeceklerini gayet iyi biliyorum..Ancak gerçekleri yazmamak, küfür ve hakaretleri işitmekten daha acıdır..
Bu nedenle bu garip kişilerin düşüncelerine, hakaretlerine şimdiden kulak tıkıyorum ve bunların içindeki cidden namus ve vicdan sahibi olanları tenzih ederk şunu söylüyorum...Bunlara kızmak değil ACIMAK lazım...ACIMAK....
Metinkaya tarafından 10/3/2009 12:40:23 AM zamanında düzenlenmiştir.