- 752 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (9)
Ayşe, oğlunu alıp kendi evine geçmişti. Evini toparladı. Bu gün evdeydi ve çocuklarına istediklerini yapabilirdi. Onlar için börekler yaptı ve çocuklarını okul çıkışında almak için, okulun kapısına gidip bahçe kapısında bekledi. Zil çalmış, çocuklar birer birer çıkmaya başlamışlardı. İki kardeş aynı okulda okuyordu. Biri altıncı sınıftaydı, biri 3. sınıfta. Bütün çocuklar çıkmış kendi çocukları çıkmamıştı. “Gözden mi kaşırdım acaba” diye düşünerek çevresine bakmaya başladı. Çocukların okuldan çıkmaması Ayşe’yi telaşlandırmıştı. Telaşının nedeni, yaz ayında birkaç çocuğun kaybolmuş olması ve bazılarının hala bulunamamış olmasıydı. Bu düşünce Ayşe’nin yüreğinde bir korku fırtınası salmıştı. Etrafına bakındı ama çocuklarının sınıftan çıkıp çıkmadığını sorabileceği hiçbir çocuk görememişti. Aklına okula girip sınıflarına bakmak geldi, hızla okulun bahçesine girdi. Merdivenlere gelmişti ki, çocukların yanlarında bayan bir öğretmen ile birlikte kapıdan çıktıklarını görmüştü. Çocuklarını gördüğü anda o kararan yüzü aydınlandı, gözerlinin içi güldü ve sevinçle çocuklarına doğru gidip onları kucakladı.
“Çocuklar sizi görmeyince çok korktum”
“Korkma anne. Öğretmenimizle biraz sohbet ettik”
Ayşe öğretmene döndü. Karşısında, geceden daha kara ama o karanlık içinde bile ışık saçan gözlerle birleşti bakışları ve içine ılık ılık bir şeylerin aktığını hissetti.. O gözlere baktıktan sonra karşısında kızının öğretmenim dediği kişiyi baştan aşağı incelemeye başladı. Orta boydaydı öğretmen. Bebek gibi bir yüzü vardı. Alnı dar, o bebek gibi yüznün ortasına itina ile konmuş bir burun, burunun altında her an gülümsemeye hazır tebessüm eder gibi duran küçük bir ağız, biraz kalın ama kiraz gibi dudaklar ve sevgisini karşısındakine aktaran gece karası gözlerle kendisine bakıyordu öğretmen. Sol omzuna asmış olduğu çantasını düşürmemek veya omzunun biraz yukarda kalmasını sağlamak istermişçesine koltuğunun altına sıkıştırdığı kitapları, bacağına giymiş olduğu pileli eteğine uyum sağlayan kırmızı hırkası, ayağında, topukları uzun olmayan siyah ayakkabıları ile okumuş ve eğitimli olduğu her halinden belli, kendinden emin çok güzel bir kadın duruyordu karşısında. Öğretmen de, Ayşe’yi inceliyordu, Ayşe ’nin öğretmeni incelediği gibi
Bir anlık suskunluğu Sıla bozmuştu. Sıla, Ayşe’nin kızının ismiydi. Ona bu ismi Ayşe vermişti. Kız çocuğu olduğu için eşi, kızına isim verme zahmetine bile katlanmamıştı. . Neden o ismi koymuştu bilmiyordu ama Sıla ismi Ayşe’ye hep özlem ve sevgiyi anımsatıyordu belki de onun için kızının ismini Sıla koymuştu.
Sıla, henüz on iki yaşında ama yaşından büyük görünüyordu. Başak sarısı saçları, çimen yeşili gözleri, geniş alnı, küçücük burnu ve küçücük ağzının üstünde duran dolgun dudakları ile olduğu ortamda dikkat çeken bir kızdı. Kendi yaşıtlarından farklıydı Sıla. Yaşıtlarından daha uzun ve daha olgundu. Sanki büyümüş de küçülmüş derler ya o şekildeydi. Zaten diğer çocuklardan farklı olmasaydı, herkes tarafından dikkat çekip, babası onu bu yaşında evlenmesi için zorlar mıydı? Annesi onu “ Allah sana çirkin şansı versin kızım” diyerek severdi.
“Anne, sen işe gitmedin mi bugün, erken mi çıktın işten, biz de seni görünce şaşırdık”
“Gittim kızım, erken çıktım işten. Eve giderken sizi de alıp birlikte gidelim istedim”
“Çok sevindim anneciğim seni gördüğüme. Öğretmenim, annem, Anneciğim Meltem öğretmenim, hani durmadan sözünü ediyorum ya evde matematik öğretmenim diye”
“Memnun oldum Öğretmen Hanım. Sıla sizden öyle çok söz ediyor ki, zaman bulup sizinle tanışamadım bir türlü, bunun için özür dilerim”
“Önemli değil Ayşe Hanım çalıştığınızı biliyorum. Zamanınız olduğunda geleceğinizi de. Sıla, benimle her şeyi paylaşıyor. Sizi görmeden tanıdım inanın. Böyle bir evlat yetiştirip, onun kaderini değiştirdiğiniz için ben size teşekkür ederim”
“O benim annelik görevim hoca hanım. Kızım okuyacak, çöpçülük yapacağım ama onu okutacağım inanın”
“Biliyorum okutacağınızı. Sıla başarılı bir öğrenci. Kardeşi de çok başarılıymış. Öğretmeni ile konuşuyoruz öğretmenler odasında. Oda çok memnun”
“Teşekkür ederim hoca Hanım, çocuklarla bu kadar çok ilgilendiğiniz için”
“Çocuklarla ilgilenmek ve onları geleceğe hazırlamak da benim görevim, onun için öğretmen oldum. Bunun için teşekkür etmeyin lütfen”
“Çok geç oldu, iyi akşamlar diliyorum hoca hanım , çocuklarımız size emanet”
“iyi akşamlar Ayşe Hanım, İyi akşamlar Sıla. İyi akşamlar küçük bey”
“İyi akşamlar öğretmenim”
Deyip ayrı yönlere doğru yönelip evlerine geldiler. Kapıdan girdikleri anda aldıkları kokudan annelerinin bugün işe gitmediğini anlamışlardı çocuklar.
“Bu gün iyi ki evde kaldın anne. Özlemişiz senin böreklerini”
“Evet, bende özlemişim çocuklar sizlere bir şeyler yapıp yedirmeyi”
Hep birlikte yemeklerini yiyip kalktılar, Ayşe, masayı toparlayıp, çocuklarını derslerini çalışması için yan odaya göndermiş, kendi de küçük oğlu ile salonda TV izlemek için oturmuştu. Aklı hep bugün başına gelen olay ile meşguldü. TV izliyor ama izlediğinden hiçbir şey anlamıyordu. Bir an TV’de çocuğunun seyredebileceği bir şeyler olup olmadığına bakarken, bir haber dikkatini çekti. Haber” okuma yazma seferberliği başlatıldı” diyordu.
Ayşe okuma yazmayı biliyordu, babası ilkokulu bitirtmişti Ayşe’ye. Yorgun olduğu zamanlarda kızının kitaplarını okuyor bilmediklerini onlardan öğreniyordu. Köydeyken de köy öğretmeni kızına okuması için kitap verdiğinde Ayşe’de okumuştu kocasından gizli gizli. Şimdi de okuyordu ama bu defa gizli değil, açık açık korkmadan, yatağına yattığında bir iki satır bir şey okumak ve yeni bir şeyler öğrenmek hoşuna gidiyordu Ayşe’nin.
Bir kitap okumuştu köydeyken. Kızı öğretmeninden almış ve “ bu kitabı mutlaka annen okusun” demişti ve kızı da annesine kitabı okuması için vermişti. İsmini şimdi hatırlamıyordu. Bir annenin evlatları için yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığını anlatan bir kitaptı. Ayşe o kitabı okuduktan sonra, eşine karşı çıkıp, köyden kaçabilme cesaretini gösterebilmişti zaten. Hani soruyorlardı ya ona “nasıl bu cesareti buldun” diye. Ayşe o cesareti bir Kitaptan almıştı ve yolunu seçmişti. Kitap okumak ve onlardan bir şeyler alıp yoluna devam etmek çok güzeldi fakat kimse bunu bilmiyordu Ayşe haricinde.
Devam Edecek
YORUMLAR
Sevgili Türkan, gerçekten bazı kitaplar, insana zor zamanlarında ışık tutabiliyor.
Ben de zor bir anımda ( KORKUSUZ YAŞAMAK ) diye bir kitap okudum.
bu kitap bana bazı kararları almamda gerçekten ışık tuttu diyebiilirim.
Yazınız yine çok güzel olmuş, zamanım olduğu müddetçe yazılarınızı kaçırmamaya çalışacağım...
Kutluyorum...
Ayşe'nn içindeki güç ve cesaret kitap olup kendini göstermişti ona..
Kitap bir vesileydi..
Aynaydı, Ayşe'nin varolan cesaretini Ayşe'ye yansıtan..
Ayşe es geçmemiş ve kitabın işaret ettiği kendi içindeki gücü ve cesareti harekete geçirmişti..
Aslolan içimizde taşıdıklarımızdır.. Dışımızda olan biten ne varsa içimizdekileri dışarı çıkarmaya hizmet eder..
Ayşe'nin yaşamı buna çok güzel bir örnek..
Ayşe belki de yazmalı da bundan sonra.. Hayatın ona sunduğu ve içinde biriken manevi zenginlik dışına çıkmalı..
Bu hikayenin yazılması bile ona sende yaz diyen bir mesajdır belki..
İçindeki güç kitapla gösterdi kendini içindeki yazarda Türkan Hanım'la göstermiş olabilir..
Varsa içinde bir yazar, durmaz o da bir gün dışarı taşar..
TEBRİKLER...SEVGİLERİMLE...
Sayın Türkan hanım!Her şeyden önce bir öğretmen gönlüyle(Makine Teknolojileri Öğretmeniyim)sonunu baştan tahmin edemediğim,tasvirleri ve anlatımı gayet akıcı yazınızı sonuna kadar merakla ve keyifle okudum.Hem öğretmenlerimizi, hem de anne şefkatini ön plana çıkaran duyarlı yazınızdan dolayı sizi kutluyorum.Yazının devamını okumak üzere selamlarımı ve saygılarımı gönderiyorum...