- 884 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YETMEZ MİYDİN SEN EY ÖLÜM !...
*kellâ bel tuhibbûnel-’âcile
Hayır! Hayır! Siz âcil olanı seviyorsunuz
*vetezerûnel-âhire
ve ahireti (sonra geleni) bırakıyorsunuz
Öyle... Maalesef öyle... Peşin olanın peşindeyiz. Yakın olanı seviyoruz. Şimdiyi istiyoruz. Burada ve hemen olsun, diliyoruz. Nefs ısrarcı, şeytan aldatıcı, dünyaysa pek cazip. Halbuki,
"Göz odur dagın ardını göre
Akıl odur basa gelecegi bile"
Hep çok zamanımız var, sanıyoruz. "Şimdi önümüzdeki lezzetleri kaçırmayalım, sonra iyilerden oluruz", umuyoruz. Yıllar geçiyor, ömür bitiyor, "Hiç yaşamamış gibiyim!", diyoruz. Varışımız, durağımız, yurdumuz ancak ahiret, buraya bir uğradık geçiyoruz, unutuyoruz. Ancak bir yolcuyuz, oyalanıyoruz. Sahi, ne çok yanılıyoruz.
Dünya ise aslında karanlık bir gece... Herşeyin örtüldüğü, kimsenin kimseyi hakkıyla bilemediği, niyetlerin açık edilemediği bir yer. Gün, o gün doğacak, bekliyoruz. Yarın rûz-ı mahşer, içlerin dış olduğu, hâllerin yüzlerden okunduğu dehşetli bir gün olacak, biliyoruz:
vucûhun yevmeizin nâdire
ilâ rabbihâ nâzire
vevucûhun yevmeizin bâsire
tazunnu en yuf’ale bihâ fâqire
Nice yüzler vardır ki, o gün parlaktır.
Rablerine bakarlar.
Nice yüzler de vardır ki, o gün asıktır.
Bel kıran bir felâkete uğrayacaklarını anlarlar.
Halbuki, yetmez miydin, sen ey ölüm, nasihat olarak?
Yetmez miydin?
kellâ izâ belagatit-teraqiy
ve qîle men râq
vezanne ennehul-firâq
vel-teffetis-sâqu bissâq
ilâ rabbike yevmeizinil-mesâq
Dikkat edin (can) köprücük kemiklerine dayandığı zaman,
"Var mı çare bulacak?" denilir.
Artık (can çekişen), hakîkaten bir ayrılış olduğunu sezer,
Bacak bacağa (can havliyle) dolaşır.
O gün sevk ancak Rabbinedir.
YUNUS NE GÜZEL BİLMİŞ:
" Giderimiş bunda gelen, dünya işi cümle yalan
Ağlar ömrün yavı kılan, âh nideyim ömrüm seni"
(Ayet-i kerimeler, Kıyâme suresi 75:20-30)
2007
YORUMLAR
Dünyanın yaratılışından kıyâmetin koptuğu ânâ kadar varlık âlemine gelen bütün insanları ve cinleri nerede ve ne halde olurlarsa olsunlar mahşer meydanında toplayan, (Hicr, 24-25; En’âm, 128; Âl-i İmrân, 9, 25, 55; Nisâ, 87, 172; En’âm, 38; Kehf, 47)işlerinden ve hâllerinden hiçbir şey kendisine gizli kalmayan Allah Teâlâ onlara şöyle hitap eder:
“Bugün mülk ve hâkimiyet kimin? (Mahşer halkı şu cevabı verir): Mutlak gâlip, tek hâkim olan Allah’ın!” (Mü’min, 16)
“İşte o gün insan hakikati anlar, fakat o zaman anlamanın kendisine ne faydası olacak?” (Fecr, 23)
* * *
Efendimiz’in şu sözleri, o günün dehşetini anlatmaya kâfîdir:
“Sırat köprüsünde mü’minlerin şiârı: «Yâ Rabbî, selâmet ver, selâmet ver!» duasıdır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 9/2432)
“Kıyâmet günü rasûllerin de sözü:
«Allah’ım, selâmet ver, selâmet ver!» olacaktır.” (Buhârî, Ezân, 129)
* * *
Samanî hükümdarlarından Nâsır bin Ahmed (h. 301-331), Nişabur’u fethettikten sonra meclisin toplanmasını emretmiş ve tahtına çıktıktan sonra, Kur’an okunarak toplantının açılmasını istemişti. Sâlih bir zât öne çıkarak yukarıdaki Mü’min Sûresi’nin 16. âyetini okudu. Nâsır, âyeti dinleyince dehşetle irkildi ve titremeye başladı. Hemen tahttan indi, başından tâcını çıkarıp secdeye kapandı ve:
“–Allah’ım! Hükümranlık bana değil sana aittir” demeye başladı. (Mevdudî, Tefhîm, V, 137, [Mü’min, 16])
Herkesin kıyameti kendi ölümü ile başlar...
Selam ve Dua ile...
huzeyfi tarafından 10/3/2009 8:34:07 PM zamanında düzenlenmiştir.
Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:
“Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azabına uğramaktan) korkuyoruz.” (İnsân, 10)
* * *
İnsanlar kıyamet günü bir meydana toplanır ve dehşet içerisinde beklemeye başlarlar. Bu uzun bekleyiş ve dehşetli korkudan kurtulmak için Hz. Âdem’e müracaat ederek şefaat isterler. O, insanları Hz. Nûh’a gönderir. O, Hz. İbrahim’e; o, Hz. Musa’ya; o, Hz. İsa’ya, o da nihayet Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e gönderir. Peygamberler de korku ve dehşet içindedirler. Kendilerini kurtarmayı büyük bir muvaffakiyet olarak görürler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- secdeye varıp Allah’a en güzel şekilde hamd eder. Kendisine şefaat izni verilince bütün insanlık ve bilhassa da ümmeti için derece derece şefaatlerde bulunur. (Buhârî, Enbiyâ 3, 9, Tefsîr, 17/5; Müslim, Îmân, 322-329; Tirmizî, Kıyâmet, 10/2434)
* * *
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- ümmetinin Sırat’tan geçişini şöyle anlatır:
“…Sırat’tan ilk geçenleriniz şimşek süratiyle geçerler… Sonra rüzgâr gibi, sonra kuşun uçuşu ve bir adamın hızla koşması gibi geçerler. Onları bu şekilde amelleri geçirir. Bu esnâda sizin Peygamberiniz de Sırat’ın başında durur ve devamlı olarak;
«Yâ Rabbî, selâmet ver, selâmet ver!» der.
İnsanların amelleri kendilerini Sırat’tan geçiremez hâle gelinceye kadar bu durum böyle devam eder. Hatta bir kişi gelir, yürümeye güç yetiremez de sürünerek gitmeye çalışır. Sırat’ın iki tarafında asılı çengeller vardır. Bunlar emrolundukları insanları yakalamakla vazifelidirler. İnsanların bir kısmı bu çengeller tarafından tırmalanmış ve yaralanmış vaziyette kurtulur, bir kısmı da cehenneme atılıverir.” (Müslim, İman, 329)