OH OH OH!
Şehirlerarası otobüs yolculuğunda bir mola yeri… Millet alelacele tuvalete koşmaktadır. Bizim hemşerimizde Kiğı Karakoçan Tur’dan indiği gibi yallah tuvalete koşar. Bu iş çok mühimdir, darda kalan bilir. Bizim hemşeri boş bulduğu bir tuvalete kendini zor atar ama yan tarafta boş bulunan birisinden çıkan acayip sesler hem dikkatini çeker hem de komiğine gider. Artık kendi halini unutur ve adamın çıkardığı garip seslere güler. Hem de nasıl? Hem de ne biçim? Utanmasa kendisini tuvaletin taşlarına atıp ayaklarını havaya kaldırıp kasıkları ağrıncaya dek gülecek.
Ve o sesler bugünkü yazımızın konusu olur… Böyle b.ktan yazı mı olur demeyin, bal gibi de olur işte! Her işin sonuna cuk diye oturan ifadeyi takip etmek, o ifadeyi bulmak ve o ifadeyi ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla olarak kullanmak kolay olmasa gerek! Belki de dilimize yapışıp kalacak bundan sonra, bilemiyorum. Bu da biraz maharet ister naçizane, biraz takip mesafesinde olmayı gerektirir kanaatimce!
Anlatmak istediğimiz olaya gelelim ve hemen bağlayalım bir neticeye. Çok büyük bir olasılıkla adamcağız ishal olmuştur ve yine çok büyük bir olasılıkla kendisini o tuvalete zor atmıştır. Her çıkardığı “çurçur”dan sonra rahatlamış olmanın vermiş olduğu keyfiyet ve iç huzurla; “oh oh oh oh” şeklinde nidalanmaktadır. Bu “oh oh oh” ünlemini biraz kalın ve biraz kabaca okursanız zannımca meseleyi daha veciz bir şekilde anlatmış olurum. Bizimkisi ise bu armoni, bu ritim karşısında gülmekten beter olmuştur. Her “çurçur”un bir “oh oh oh”u vardır. Siz İnek ŞABAN’IN filmlerindeki tuvalet esnası yüz ifadesini hayal edin bir zahmet. O rahatlık, o denge, o huzur hangi suratta var bugün.
Şimdi soruyorum size; bu adamdan daha mutlusu var mıdır yeryüzünde? O an dünyanın tüm zenginliklerini verseniz dahi o adam kabul etmez. Dünyanın en iyi ressamlarını getirseniz dahi o adamın çıkarmış olduğu “oh oh oh” gibi mutlu bir yüz ifadesini resmedemez. En iyi bestekârları getirseniz o iç erinci sağlayan ve o adamı mutlu kılan “oh oh oh” bestesinin cezbesini yapamaz. Nazım boşuna sormuş Abidin DİNO’YA: “Sen mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?” diye... Al sana mutluluğun resmi işte! Hem de hiç akıl edemediğimiz bir mekânda, hem de bir insanın gözlerinde, mimiklerinde saklı duran. Nazım yaşasaydı ve bu yazıyı okusaydı şiiri şöyle değiştirirdi:
“Abidin, galiba mutluluğun resmini çizebiliriz.
Bak hele bir, gör hele bir, çak bir zahmet
Memleketimden insan manzaraları bu,
Tuvaletinde ne ses çıkar bir adamın,
Ağzı ne der!
Bir zahmet sen bunu resmet!”
İşte size bir hikâye, olmaz demeyin, her insan bir hikâyedir esasen. Her sözün bir hayatı, her ifadenin bir belagati, her yolculuğun bir mahkûmiyeti vardır kavuşmalar üstüne.
İşte mutluluğun resmi, işte erincin şekli, işte huzurun yüz ifadesi! Bir insan sıkıntıdan kurtulduğu için Rabbine ne kadar dua etse azdır. Buradan çıkaracağımız ana fikir bu olmalıdır. Her sıkıntının ardında rahatlık vardır. Her diken bir güle yoldur, her engebe bir düzlüğü işarettir. Her dağ bir ovaya müjdedir, her “çurçur” bir “oh oh oh”a gebedir.
Birisi size bir şeyler mi anlattı Belediye Parkı’nda… Hemen yapıştırın üç oh oh’u… Gülmek garantilidir, gülünmezse şayet iade edebilirsiniz paket halinde.
Olumsuz bir durum mu nakledildi size… Hemen jelâtinini söküp iki çurçur üç oh oh’u uygulayın. Sonuç ummadığınızdan öte… Beyaz ötesi gibi bir şey!
Birisi lak lak mı etti yapıştır hemen lafı. Birisi dedikodu mu yaptı, bundan başka ilaç var mı?
Birisi küfrederse hemen uygulayın iki çurçur üç oh oh’u… Yani anlayacağınız içine edin her şeyin. Öyle bir zamandayız ki kimsenin tadı tuzu yok. Her şeyin üstüne, herkesin üstüne oh oh deyin bir zahmet. Bu oh oh; içinizdeki zehrin dışa vurumudur, içinizdeki irinin akıtılmasıdır, apsenin deşilmesidir. Bir cerahat işlemidir ki ahirde sizi düze çıkartacak bir işarettir.
Bu oh oh; psikolojik bir tavırdır ki zıvanadan çıkmış bir toplumun tekrar rayına oturtulması için bir çağrıdır. Sosyolojik bir haldir ki en olur olmaz yerde ve zamanda dahi insanlarla toplu olarak yaşamak ve bazı şeyleri kabul etsek de etmesek de paylaşmak zorunda olduğumuzu anlatır. Edebi bir vaziyettir ki böylesine eften püften bir ibareden dahi mesajlar çıkartır.
Bazen halkın kullandığı kavramları kullanmak daha tesirli oluyor vermek istediğimiz mesaj için. Öyle dolambaçlı ve girift anlatımlar para etmez, direk algılayabileceğimiz, hayatın içinde olan, gördüğümüz, şahit olduğumuz kavramlar para eder.
İşte iki çurçur üç oh oh’un hikâyesi...
Var mı bundan ötesi?
YORUMLAR
Sevgili gürhan Aksaray Yeraltı Çarşısının tuvaletinin girişinde benzerini okumuştum, demiştim...Tuvalet talimatnamesi ne benzettim...Bir dergide veya kitapta okumadım...Alınmayın efendim alıntı değildir, sadece benzerlik var demiştim...Beni gerçekten üzdünüz...Lütfen bu kadar sinirlenmeyin..Memleketi bu hale getirmekle suçlamanız beni daha da yıprattı...Günde beş vakit namzını kılan, alnı secdeden düşmeyen, sabahtan akşama kadar Çanakkale, Vatan diye haykıran birisi olarak üzüldüm...SAYGILARIMLA....
IRIZA BEY İSPATLAMANIZ LAZIM ALINTI OLDUĞUNU,SİZDE YAZIYORSUNUZ VE BÖYLE İSNATLARLA İNSANLARI KARALAMAYA HAKKINIZ YOK.SİZE GÖREYMİŞ HALLA HALLA,İSPATLAMAK ZORUNDASINIZ.BU YAZININ NOKTASI NOKTASINI AYNISINI BULUN VE YAZARINI BELİRTİN.BULAMAZSANIZ HAKKIMI HELAL ETMEYECEĞİM SİZE..MEMLEKET SİZİN GİBİ DÜŞÜNENLER YÜZÜNDEN BÖYLE..
Şimdi soruyorum size; bu adamdan daha mutlusu var mıdır yeryüzünde? O an dünyanın tüm zenginliklerini verseniz dahi o adam kabul etmez. Dünyanın en iyi ressamlarını getirseniz dahi o adamın çıkarmış olduğu “oh oh oh” gibi mutlu bir yüz ifadesini resmedemez. En iyi bestekârları getirseniz o iç erinci sağlayan ve o adamı mutlu kılan “oh oh oh” bestesinin cezbesini yapamaz. Nazım boşuna sormuş Abidin DİNO’YA: “Sen mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?” diye... Al sana mutluluğun resmi işte! Hem de hiç akıl edemediğimiz bir mekânda, hem de bir insanın gözlerinde, mimiklerinde saklı duran. Nazım yaşasaydı ve bu yazıyı okusaydı şiiri şöyle değiştirirdi:
“Abidin, galiba mutluluğun resmini çizebiliriz.
Bak hele bir, gör hele bir, çak bir zahmet
Memleketimden insan manzaraları bu,
Tuvaletinde ne ses çıkar bir adamın,
Ağzı ne der!
Bir zahmet sen bunu resmet!”
İşte size bir hikâye, olmaz demeyin, her insan bir hikâyedir esasen. Her sözün bir hayatı, her ifadenin bir belagati, her yolculuğun bir mahkûmiyeti vardır kavuşmalar üstüne.
..................................
gülmekten öldüm.
bu ramazan bayramında ishal oldum gece.
o oh oh oh ların nasıl bir huzur verdiğini iyi bilirim.
hoş bir yazıydı gayet.
saygımla.