Gönül Eğitimi
Bir üniversitede, psikolojik danışmanlık öğrenimi gören son sınıf öğrencilerinden, yakın bir beldedeki ilköğretim çağındaki çocukların psikolojik durumlarıyla ilgili tez çalışması yapmaları ve bu öğrencilerin gelecekleriyle ilgili öngörülerde bulunmaları istenmiş. Çalışmalar tamamlanmış, iki yüz öğrenci hakkında “Hayatta başarılı olmaları mümkün değil. Gelecekte toplumda problem olabilirler.” şeklinde değerlendirmelerde bulunulmuş. Tez çalışmaları incelenmiş, üniversitenin arşivine konulmuş, hazırlayan öğrenciler de mezun olmuş. Yirmi yıl sonra arşivdeki bu değerlendirme, bir öğretim üyesinin dikkatini çekmiş. O da öğrencilerinden, daha önce haklarında olumsuz görüş bildirilen iki yüz kişiyi bulmalarını ve şu andaki durumlarıyla ilgili bir araştırma yapmalarını istemiş. Beldeye giden araştırmacılar, vefat eden veya beldeyi terk eden yirmi kişinin dışında, yüz seksen kişiye ulaşabilmiş. Mühendis, öğretmen, tüccar, esnaf gibi değişik alanlarda çok başarılı bir konumda olan bu kişilerin durumuna, öğrenciler de öğretim üyesi de hayret etmiş. Hocalarının isteği üzerine onlara “hayattaki başarılarını neye borçlu oldukları” sorulmuş. Tamamı, bayan bir sınıf öğretmenini işaret ederek “Hayattaki başarımı o öğretmenime borçluyum.” şeklinde görüş beyan etmişler. Bu defa, münzevi bir hayat yaşayan yaşlı öğretmene ulaşılmış ve bu öğrencilerin eğitimi, topluma kazandırılması için nasıl bir yöntem izlediği sorulmuş. Öğretmen “Ben sadece görevimi yaptım.” demekle yetinmiş. Bekledikleri cevabı alamayan araştırmacı öğrenciler, vedalaşıp ayrılırlarken öğretmen arkalarından seslenmiş: “Yalnız, öğrencilerimi çok seviyordum!” Sonucu öğrenen profesör öğrencilerine “Maksat hasıl oldu. Hayatta başarının sırrı öğretmenin bu son cümlesinde gizlidir. Başarıyı getiren sihirli kelime ‘sevgi’dir.” demiş.
Eğitim, şüphesiz çok önemlidir. Bunu her fırsatta dile getirir, eğitimli bir toplum olmamız gerektiğini vurgularız. Fakat “eğitim” adına yapılanın aslında “öğretim” olduğunun; eğitimi ise ihmal ettiğimizin pek farkına varamayız. Okullarımızda, yeni yetişen çocuklarımızın, gençlerimizin dimağlarını müspet ilimlerle, bilgilerle süslemek mutlaka gereklidir. Bunun yanında billur gibi saf gönüllerin de eğitilmesi gerektiği asla unutulmamalıdır. Şu da bir gerçektir ki gönüllere girilmeden beyinlere girilemez.
İnsanı sadece bir yönüyle değerlendirmek eksik ve hatta yanlış olur. Manevi yönümüz, duygularımız da var. Beyin, bilgilerin merkezi ise gönül de duygularımızın merkezidir. Beyinlerin eğitimini haklı olarak önemsiyoruz ama gönül dünyamızın eğitilmesi konusunda galiba biraz ihmalkâr davranıyoruz. Eğitim çağındaki çocuklarımızın, gençlerimizin gönül dünyalarını güzelleştirmek adına neler yapıyoruz? Okul çıkışlarındaki öğrenci kavgaları, aile içerisindeki husumetler, şiddet, çocuklarımızın, gençlerimizin sevgi ve hoşgörüden ne kadar yoksun olduğunu göstermiyor mu? Duyguların da disipline edilmesi, kötülüklere sevk eden duyguların en azından frenlenmesi, “sevgi”nin de gönüllere nakşedilmesi gerekmiyor mu?
Tasavvuf düşünüşünün temel amacı da insanların gönül dünyalarını eğitmektir. İnsan olarak gönlümüzde, bizi iyiliklere yönelten duygularımızın yanında, kötülükleri bize cazip gösteren duygularımız da var, şüphesiz. Yanlışa sevk eden bu duygular, eğitimle disiplin altına alınmalı hatta köreltilmelidir.
Mutasavvıflara göre kibir, haset, hırs bütün kötülüklerin kaynağıdır. İnsan olarak hepimizde farklı ölçülerde bulunan ve maalesef gönülleri karartan bu duyguların panzehiri ise “sevgi”dir. Etrafını saran yabani bitkiler temizlenmedikçe çiçek fidesinin gelişmesi ve güzel çiçekler açması beklenemez. Tıpkı onun gibi kibir, gurur, hırs, haset, kin, nefret, düşmanlık duyguları da eğitimle gönüllerden atılamadıkça sevgi, hoşgörü, barış duygularının gelişmesi ve gönül dünyamızı süslemesi beklenemez. Gönüllerini, ruh dünyalarını güzelleştirebilen gönül erlerine, sevgi fedailerine toplum olarak çok ihtiyacımız var. Yunus’un ifadesiyle “Yaradan’dan ötürü yaratılanı hoş görmek” ne güzel!
Beyinlerini bilgilerle süslemeye özen gösterdiğimiz çocuklarımızın, gençlerimizin gönül dünyalarını da eğitebiliyor muyuz? Ahmet Yesevi’nin, Hacı Bektaş Veli’nin, Mevlana’nın, Yunus’un mesajlarına kulak verebiliyor muyuz? Günümüzde toplum olarak en çok ihtiyacımız olan şeyin “sevgi” olduğunu biliyor muyuz? Özellikle son yıllarda birbirimize tahammül edemeyen, selam vermekten imtina eden, bir tebessümü bile esirgeyen “sevgi yoksunu” bir millet olduk. Sevgiye, hoşgörüye, kardeşliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. “Sevgi toplumu” olmak zorundayız. Hayatımızdaki anahtar kelimemiz “sevgi” olmalıdır. Çünkü “sevgi” her kapıyı açar.