TUTUKLU KALMIŞ AŞKLAR
TUTUKLU KALMIŞ AŞKLAR
Ne kırılacak tek bir kanadım kaldı, ne yolunacak tek bir tüyüm, yetimliğin böylesi görülmemiştir daha öncesi....
Söylenebileceklerin hepsi bitti, gidilebilecek her yere gittim, yenebilecek ne varsa hepsi kursağımda, daha fazlası için yerim yok, daha fazlasını kaldırmıyor midem!
Birken bin olmuş gibiyim, yüzken, on binleri buldum, milyonlara daha çok var sanıyordum...
Saatleri saymayı bıraktım, günleri, haftaları...
Aylardır mı yalnızım, yoksa yıllardır mı, onu bile bilmiyorum,
Dedim ya, görülmemiştir daha önce yetimliğin böylesi....
Kuzey rüzgarlarını bekle dediler, yarım ay olduğunda geleceğiz...
Ben beklemekten yorulmadım, belli ki; onlar gelmekten yoruldular.! Oysa söz verdiler “yorgunluk nedir bilmeyeceğiz “ diye, artık sözlere de inanmaz oldum!
Kimliksiz buluyorum kendimi, hatta hiç yaşamamış sayıyorum, ardımdan “iyi biriydi” bile diyecek bir insan bulamadan gidiyorum, bir ona yanıyorum zaten.
Güle oynaya çıktığımız gençlik merdiveninden, göz yaşlarıyla inmekte varmış, ağladığımı saklamama gerek yok; umursayanım olmadığından...
Yetimlik işte böyle bir şeymiş.
Saçlarındaki kırlar, yalnız yürüdüğüm onca yoldan hatıra, hepsinde beklemenin o büyük ağırlığı ve hayal kırıklığının verdiği o keskin acı saklı, kendime “neden?” diye soramayacak kadar yıldım hayatımdan.
Eskilerimi yeni diye yutturup gönül evime, kendimi kalabalıklarda hayal ediyorum.
Kalabalıklar el üstünde tutuyor beni, pervasız ve olabildiğince mutlu gözüküyorum. “Bir dirhem et bin ayıp örter” diyorlar, yedikçe yiyeceğim geliyor, sırtladıklarım o kadar ağır ki; taşıyabilmek için güçlü olmam lazım, midem sancıyor yine!
Tutuklu kalmış aşklarımı alıp götürdüler...
Nerede olduklarını bilememenin verdiği o burukluk içimde ince bir sızı... Dudaklarımda adını bile bilmediklerimin haykırışları, gözümde; daha önce hiç görülmemiş diyarların birer sureti var.
Kaşla göz arası tutup kaldırıyorlar bedenimi, nereye gidiyoruz diyemeden, eller üzerinde yol alıyoruz, içimde derin bir korku beliriyor birden, anlıyorum ki, artık uyanmak yok, mide sancıları, yalnızlıklar...
Keşkeler’i çıkarıp atıyorum lügatımdan!
TALAN AYŞE KANCA