- 1602 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATIM
Karamsarlık sarmaşıkları dolamış umutlarını, çıldırıyorsun. Nemli bir gecenin efkarında yapayalnız bir masanın hüznündesin. Ruhun daralmış, incinmiş, terk edilmiş, sokak köpeği gibi zavallı kalmışsın acıların kelepçesinde... Çıldırmak dolaşıyor damarlarında. Beynin efkar nikotiniyle zehirleniyor. Mutsuzsun, yalnızsın, kimsesizsin. Çok sevdiğini, çocuğunun annesini öldüren adam gibi çaresizsin. Bu ağır pişmanlıkla efkar mahpusluğunun nemli hücresindesin.
Karanlık yollarda yürüyorsun. Korkuyorsun. Bu yalnız yol nereye çıkar ?Bu karanlık sokaklara güneş doğar mı? Kimse sana cevap vermiyor değil mi?
Bu felaket sevdaları, muştularla bitmez mi? Bu yürekte ıhlamur sevdalar kokmaz mı? Bu ekmek korkusu tükenmez mi? Ah ulan efkar, şişe değilsin ki seni duvara patlatayım! İçimde, umudumda, annelik hayat mücadelemde havai fişek gibi renk renk patlarsın. Annemin hayat mücadelesi takılır, bu küflenmiş, bir hiç hayatımın pişmanlığına. O hırçın zamanın hırpaladığı, ama yenemediği o güçlü kadının oğlu, bu yalnız, sefil, onursuz hayata yenildi. Yüzüne tüküreyim!
Biliyorum ki, her yalnız batan güneş, bir adım daha beni kimsesiz ölüme yaklaştırıyor. Bu bana koyuyor işte. Turuncu akşamları bundan sevmem. Ağlarım dağların turuncu aşkına. Biliyorum ki bu vicdansız günahlar, ekmeğimi, gülüşümü, can bildiğim sevdamı çaldı. Ah ulan günah, can değilsin ki alnına bir şarjör boşaltayım!
Hayat, seni böyle perişan ve korkak yaşamak istemezdim. Seni hayat, yeni doğan bir bebeğin yaşam sevinciyle kucaklamak isterdim. İç Anadolu Mavi Treni gibi, hüzünleri, kavuşulamayan sevdaları, bölüşülemeyen ekmekleri, katilleri, pişmanlıkları, şehitleri taşımaktan yoruldum. Bu yürek mezar taşı olmaktan bıktı. Ya adsız Kasabası’nda, Ya Akşehir Garı’nda, ya da musallada bitmeli bu efkar yalnızlığının yolculuğu...
Yıllar nasıl da öyle bir hiçlikle bitiverdiniz. Ah sevdalar ,nasıl da beni bir savaş şehri gibi darmadağınık bırakıp, mutlu şehirlere gittiniz. Evlendiniz, eşinizle kavga ettiniz. Çocuklar büyüttünüz. Bir efkar cigarasında, sizi hayatsız kalacak kadar seven bu yalnız adamı hiç düşünmezsiniz, bilirim.
Sırtımda onca yılın kimsesizliğinin, pişmanlığının, ekmek kavgasının, günahla boğuşmanın o ağır vebali vardır. Ben bu vebali taşımaktan yoruldum. Her gece yalnızlık bıçağı ile kendimi öldürmekten usandım. Ama biliyorum hayat beni sevmeyeceksin.Bir annenin hasta çocuğunu öpmesi gibi, yalnızlık müptelası bu adamı öpmeyeceksin.
Ayaklarım bu kimsesiz cenazeyi taşıyamıyor.Etini satan bir kadın gibi düşersen hayatın yüzsüzlüğüne, biliyorum elimden kimse tutmaz. Çöp parçası gibi ayaklar altında ezilirsin. Sonra bir şehir çöplüğünde unutulur gidersin. Adam gibi bu memlekette yaşanmaz. Şerefli ile şerefsizi karıştırsın.
Gidenler, bir cenaze gibi ağlatarak, yaralayarak gitmiştir. Bekleme boşuna, ıhlamur kokulu kadınlarını, kapının ziline basmayacak hiçbiri yalnızlığında. Pişmanlık bir kurt gibi kemirir seni, heba ettiğin ömrün bir kere daha ölür. Zaman gelir ki, yaşam suyu çekilmiş Afrika topraklarında kuruyan ağaç gibi olursun. Dallarında pişmanlıkların çaputlarını taşırsın. Leş kartalları konar dallarına...
İçine kurt girmiş bir çınar gibi bitirdin kendini, hiç acımadın çocukluğunun nar çiçeğine. Böyle sefil, kimsesiz bir adam mı olacaktın? Bu sefil adamın çocukluğu böyle bir yaşamı hiç hayal etmemişti. Sen hayallerine de ihanet ettin.
Tövbe ettin günahlara, yüreklerde umut haccına çıktın. Yalnızlığı taşladın. Sevdalara hacı oldun. Ama, sevda kuşu konmadı yüreğinin kuruyan dalına... Sen hep günahkar kaldın. Neden yaptın, yaşamayı neden öldürdün, demeyeceğim. İnsan bile bile kendini, sevgisini öldürür mü?
Kim bilir kaç yıl yalnızlıktan zehir yedin?
Kim bilir kaç bahar sevgisiz yas tuttun?
Kim bilir, sevdiğin kadının başka şehirlerde sevişmesi ne acıdır?
Kim bilir güz efkarlarında kaç cenaze yıkadın?
Bu acıları, çıkmaz cinnetleri kimse bilmez işte!
Yalnızlığı yaşayan, acıyı çeken bilir..
Yakamozların yıkadığı sahillerdeki balıkçı tekneleri gibi, kimsesizliğe çilingir sofrası olursun. Zaman gelir, cinnet geçirircesine giden kadınlarına ağlarsın. Zaman gelir, ne olacak bu hayat sorusuyla ekmek -soğan tükettiğin gecelere yanarsın. Gün gelir, içine ölümün tohumu düşer. Kalmak için bir el bulamazsın.
Tutunacak nedenlerinden yoksun günlerinde, kaderinle, gidenlerinle, sevmeyenlerinle hırpalandın. O zor günler geride kalmış gibi sevinmiyorum.
Zor günlerdeyim. Hüzünden, ekmek kavgasından hastayım. Bir tas çorba kaynatacak insansızlıktayım. Hayat korkuları sarmaşığı sokağında çocuk yüreği ile yürüyorum. Felaket yıldırımı ne zaman üzerime düşecek diye bekliyorum. Ansız korkulardan, kaybedilen sevdalardan yoruldum. Artık sevmek istemiyorum.
Asılsız ihbar tadı beklentimde,gece ağladığımda anladım içimdeki beni,
Sanmayınki hayatla kavgam yeni.
Bir iplik kadar yaşamım var. Biliyorum.
Vasiyetimdir aynı zamanda savunmam işte yazıyorum..
Aşkın,hayatın,sevginin,saygının,sadakatin,ve bir insana yakışan tüm vasıfların,
TELİF HAKLARINI DEVREDİYORUM SİZE,
ASLI GÖRÜLMÜŞ VE BİZZAT TARAFIMDAN YAŞANMIŞTIR,
YÜREĞİMDEKİ ACIYLA,ŞAKAKLARIMDAKİ AKLA, SABİTTİR…..
EYVALLAHHHHHHHHH
21-09-2006
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.