- 2914 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GECE HOCALARI;gece hocası gelin.
Misafirler gitmiş, yataklar yapılmış, herkes yatağına yatmıştı. Fatma Hanım’ın inleme seslerine Süleyman Beyin horultuları karışıyordu. Zeliha da bulaşıkları yıkadıktan sonra odasına gidip, karyolada uyuyan kızını beşiğine koyduktan sonra yatağına girdi. Zeliha’nın yatağa girdiğini hisseden Murat, hızla dönüp Zeliha’ya sarıldı. Zeliha yapmacık bir nazla kollarından kurtulmaya çalıştı. Sonunda teslim oldu. Yanında kıpır kıpır oynayan Murat’a, cilveli bir sesle seslendi.
—Murat, sana bir şey diyecem. Kızma emi!
Murattan ses çıkmayınca, konuşmasına devam etti.
—Cumartesi günü beni annem gile götürür müsün?
Murat başını kaldırıp, Zeliha’nın yüzüne baktı.
—Ne işin var anan gilde?
Zeliha Murat’ın bu bakışını iyi bilirdi. Korka korka cevap verdi.
—Şey. Özledim...
—Daha geçen gün götürdüm ya! Üç gün kaldın. Durmadan anana mı götürecem seni?
Zeliha hayretle kaşlarını kaldırarak:
—Geçen gün dediğin altı ay önce, bayramda götürdün! O da babamın ısrarı ile götürdün, yoksa gene gidemiyordum.
Murat sinirlenmişti.
—Şu saatte anan aklına düştü değil mi?
—Niye kızıyorsun, Murat? Özledim işte! Özlemeye hakkım yok mu?
—Yat uyu! Deli etme beni!
Zeliha’nın içi dolmuştu, arkasını dönüp sessizce ağlamaya başladı. Murat da sinirli bir şekilde arkasını dönüp mırıldanarak Zeliha’ya sövüp saydı. Zeliha korkudan ağlamasını kesip hareketsiz yatmaya çalıştı. Murat’ın huyunu iyi biliyordu. Daha önce böyle bir muhabbetin arkası dayakla bitmişti. Aynı şeylerin olmasını istemiyordu. Çünkü kızı uyanmış, çok korkmuştu. Üstelik Murat’ı kızdırdığı için de kaynanasından bir sürü laf işitmişti. “Cadı” dedi içinden. Kendi kızları benim yerimde olsa kıyameti koparır. Bulmuş birer saf damat parmaklarında oynatıyorlar. Her hafta kızı Emine burada! Kakara, kikiri pek mutlu oluyorlar. Öbür kızı da on beş günde bir geliyor. Benim canım yok mu? Benim anam, babam yok mu? Benim amcam, dayım yok mu? Yok, saydılar! Bildirmediler. Gözün kör olsun, el kapısı!
İçi yanmıştı, başını yastığa iyice gömerek, içinin yangınını gözlerinden akıttı. Yaşlar yuvarlanıp yastığa düşerken içinin acısı azaldı. Bir süre ağlayan Zeliha, sakinleşince sırtüstü yatıp gece lambasının ışığında tavanın ağaçlarına bakarak, Aysun’un söylediklerini düşündü. Bu kız âşık diye geçirdi içinden. Allah yardımcısı olsun, babası dünür gelenlere Aysun’u verecek. Zeliha az önce olanları unutmuş, düşünmeye devam ediyordu. Peki, Aysun ne yapacak? Of, kızın durumu çok zor. İyi ki daha fazla konuşmadım, diye mırıldandı. Çünkü Aysun bütün sırrını anlatmış olsaydı, hem daha çok üzülecek, hem de Allah korusun duyulur-muyulur, adı lafa söze karışır! Zeliha birden ürperdi. Aman Allah’ım, diye fısıldadı. Murat öldürür, acımaz! Üstelik hiç kimseyi suçsuz olduğuna inandıramazdı. Kaynanasına gün doğar, canı sıkıldıkça laf vururdu. Belki de boşattırırdı! Yapar mı yapar! Murat da anasının sözünden çıkamaz, boşardı valla!
Zeliha, birden paniğe kapılıp, korktu. İçinden, Allah’a kendini kocasından, çocuğundan ayırmaması için dua etti. Her çileyi çekmeye razı. Hatta baba evine gitmezse gitmesin, yeter ki yuvası bozulup adı dul olmasın. İçini bir korku sarmıştı, hemen dönüp Murat’a sarıldı. Uyanan Murat, sanki böyle bir şeyi bekliyormuş gibi keyifli bir şekilde dönüp, o da Zeliha’ya sarıldı. Bu hareketten mutlu olan Zeliha, cilveli bir sesle fısıldadı.
—Beni seviyon mu, Murat?
Gözleri yarı kapalı halde, mutlu bir şekilde sarılmış olan Murat’ın birden havası değişti. Ellerini Zeliha’dan çekip, sırt üstü yatarken söylendi.
—Haydaaaa! Yine başladık.
Zeliha Murat’a doğru dönüp, elini başının altına koyarak Murat’ın yüzünü iyice görecek bir şekilde ve bakarak konuştu.
—Ya, ne var bunda? N’olur ben sormadan sık sık söylesen, ağzına mı yapışır?
Murat köşeye sıkıştığını hissedip, Zeliha’nın elinden kurtulmak için kaşlarını çatarak:
—Sevmesem burada işin ne?
Zeliha tatmin olmamıştı. Hazır Murat’ı sakin ve istekli yakalamışken sıkıştırmaya devam etti.
—Tabi orası öyle de! Yani insan yine de duymak istiyor. Sen soğuk davranıyorsun, ben de sevmediğini düşünüp üzülüyorum.
Zeliha yattığı yerden doğrulup oturdu. Neşeli bir şekilde Murat’ı dürttü.
—Bana televizyondaki kadınların giydiği kırmızı, açık-saçık geceliklerden alsana! Odamıza girince giyerim, ne güzel olur!
Murat gözlerini kocaman kocaman açıp, Zeliha’ya şaşkın şaşkın baktı. Sonra kaşlarını çatarak, sinirli bir şekilde:
—Ne! Orospu musun sen?
Zeliha Murat’ın bu tepkisine aldırmadan saçlarını eli ile yana savurarak:
—Ne alakası var? İnsan kocasına güzel görünmek için giyinince, orospu mu oluyor?
Murat Zeliha’nın bu ani değişimine şaşırmış, panik olmuştu. Soran gözlerle Zeliha’ya bakarak:
—Sen kimden akıl aldın? Söyle bakalım!
Zeliha bir an söyleyip söylememek arası durakladıktan sonra:
—Aysel’in ablası, kocası ile ilk evlendiği sıralarda çok mutsuzlarmış. Sonra kadın kocasına cilveli ve seksi davranınca araları düzelmiş, şimdi çok mutlularmış.
Murat duyduklarına inanamaz bir tavırda yataktan doğrularak, parmağını Zeliha’ya doğru tehditkâr bir şekilde sallayarak:
—O kadın hakkında dışarıda neler söylüyorlar biliyor musun?
Zeliha şaşkın bir ses tonu ile kafasını salladı.
-Yoo! Nerden bilecem! Ne diyolar ki?
Murat Zeliha’nın bu şaşkın ifadesine sevinmişti, tekrar yatağına sırt üstü yatarak:
—Ayselin ablasını gördün mü hiç? Artiz gibi karıdır. Güzel giyinir, güzel de kadındır. Kocası da sakat tek gözü kör! O kadın boş değil, o herif ona yetmez, çünkü kadın genç! Mutlaka dostu, postu vardır onun.
Zeliha yüzünü ekşitip Murat’a da nefretle bakarak:
—Çok iğrenç! İğrenç olan kim biliyon mu? Sanki gözü ile görmüş gibi bu lafları çıkaranlar. Kadın sakat olup adam sağlam olunca laf olmuyor, tersi olunca hemen kadına bir iftira atılıp, zina ile suçlanıyor! Midem bulandı! Kadın kendine bakmayıp dağınık olsa zina ile suçlanmaz, kocası zina yapar, bunun adı da hovardalık olur, karısından dolayı hak verilir. Kadın kendine bakar, güzel giyinir, güzel konuşursa, adı orospu olur. Sanki gözleri ile görmüşler gibi etiketi yapıştırırlar.
Murat bu lafa bozulmuştu. Yerinden doğrularak elini kaldırıp dövecekmiş gibi yapıp, sinirli sinirli:
—Ne diyon lan? Kimden miden bulandı? Ne gocunuyon, sana ne oluyo?
Zeliha üzgün bir ses tonu ile yatağa sırt üstü yatarak:
—Bunca zamandır evliyiz. Sana bir saygısızlık yaptım mı? Ben de bir kadınım! Kocasını kendine bağlamak isteyen veya güzel giyinmeyi seven bir kadın hakkında böyle çirkin şeyler duymak içimi acıttı!
Murat susmuştu. Yatağa tekrar yatıp düşünmeye başladı. Acaba Zeliha haklı mı konuşuyordu? Gerçi Aysel’in ablasını uzaktan tanırdı. Allah için gözüyle kötü bir hareketini görmemişti, ama mahallede dedikodusunu yapıyorlardı, insan duyunca inanıyor! Yoksa birinin kıskançlıktan çıkardığı iftiraya herkes inanıp, onun için mi laf ediyorlardı. Kadın güzel, kocası da onu seviyor, el üstünde tutuyormuş. Murat’ın aklı karışmıştı. Eli ile başını ovup, söylediği laftan dolayı pişman olmuştu. Çünkü babası “iftira eden, kul hakkı ile cezalandırılır, cennete giremez” demişti. Sonra annesinin söylediği laflar aklına geldi. “Kızlar eksik etektir. Saçı uzun aklı kısadır. Sakın yularını kaptırma, yoksa yanarsın” demişti. Ama Zeliha karısı idi. Cahil salak bir kadın da değil. Belki güzellikle anlatırsa, anlayıp kendisini suçlamazdı. Sanki böylelikle kendini Allah’a affettirmiş olacaktı. Gülümseyerek Zeliha’ya sokuldu.
—Sen dışarıda neler oluyor bilmiyorsun. İnsanlar öyle bozuldu ki, sanki dünyanın üzerine bir sinir bombası atılmış! Kimin namuslu kimin namussuz olduğu anlaşılmıyor. Bak bir yerden duymuştum, bir hikâye var, sana onu anlatayım:
Zeliha Murat’a doğru dönüp, ilgili bir tavırla yüzüne bakarak:
—Hadi anlat, diye fısıldadı.
Murat da Zeliha’ya doğru dönüp, o da fısıltılı bir şekilde anlatmaya başladı.
—Çok eskiden güzellikle çirkinlik iki iyi arkadaşmış. Bir gün karar verip beraberce denize yüzmeye gitmişler. Neyse soyunup birlikte denize girmişler. Bir süre yüzdükten sonra, çirkinlik denizden çıkıp güzelliğin elbisesini giyip, kendi elbiselerini de orada bırakarak kaçmış. Denizden çıkan güzellik bir baksa ki, elbiseleri yok. Ne yapsın, çıplak gezmemek için mecburen çirkinliğin elbiselerini giymiş ve o şekilde dolaşmaya başlamış. İşte o günden sonra güzellikle çirkinlik ayırt edilemez olmuş. Yani insanlar bazı durumlarda güzeli çirkin, çirkin de güzel zanneder olmuşlar.
Zeliha kaşlarını kaldırıp gülümseyerek:
—Aysel’in ablasının kıyafetine bakıp da, ona çirkin demek doğru mu şimdi?
Murat kaşlarını kaldırarak:
—Bazı evliliklerde denk olmayan durumlar olunca, doğal olarak böyle dedikodular çıkıyor. Bu benim suçum değil ki! Toplumumuz kabul etmiyor.
Zeliha, bu söz üzerine iç çekerek:
—Hem böyle bir şeyin dedikodusunu yaparlar, hem de kızlarını acımadan uygun olamayan insanlara; zengin, rahat olur, kıymetli olur, gibi bahanelerle verirler. Sözde yirminci yüzyıldayız, ama ne yazık ki bu adet ve töreler çağ atlamıyor.
Zeliha sırt üstü yatıp elini başının üzerine koydu. Çaresizliğin verdiği bıkkınlıkla konuşmasına devam etti:
—Bir kere biz kadınlarımızı ve çocuklarımızı doğru dürüst eğitemiyoruz. Kızlarımızı yetiştirirken nasıl iyi bir eş, nasıl iyi bir anne, nasıl iyi bir insan olunuru öğretmeyip, onları; çocuk doğurup büyütmekle yükümlü, anaç ruhlu ve erkeğine hizmet edip, kocasının ve toplumun kahrını çeken, fedakâr, zavallı insanlar gibi büyütüyoruz. Kız çocuğu, beş tane üniversite bitirmiş olsa bile, çocukluğunda almış olduğu eğitimle ve ailesinden gördüğü ile hareket edip, bilinçaltındaki ezilmeye mahkûm kadın imajını silemiyor. Sonunda ne kadar kültürlü olursa olsun, o da eziliyor. Ama kültürlü kadınların okumamıştan bir farkı var, o da ezilmeye daha fazla sabır gösteremiyor, boşanıyorlar. Bizim gibi cahiller de; duvakla girdik, kefenle çıkarız deyip, çileyi çekiyoruz. Ama erkek çocuğu büyütürken durum böyle mi? Bunu sen daha iyi bilirsin, yani erkek olarak.
Murat Zeliha’yı dinlerken kendi çocukluğu geldi aklına. Zeliha’nın son sözü, sanki düğmeye basılmış gibi, o günleri hatırlamasına ve konuşmasına yetmişti.
—Annem babam derdi ki; “Sen erkeksin”. Ben erkek olmanın ne olduğunu bilmediğim bir yaştayken, kızların aciz ve zayıf olduğunu öğrendim. “Sen erkeksin; korkmazsın, ağlamazsın, kuvvetlisin, güçlüsün, akıllısın, şımarmazsın”. Hâlbuki karanlıktan çok korkardım, düştüğüm zaman ağlardım, gücümün yetmeyeceği şeyler de olurdu. Bazen salakça bir şeyler söyleyip, aptal durumuna düşerdim: Şu yaşımda bile şımarabiliyorum, bunları yapmaya hakkım olmadığını, erkek olduğumu düşünüp bazen bocalıyorum. Erkek olduysak, Süpermen olmak zorunda değiliz ya! Valla kızım, kıymetinizi bilin, yiyip içip evde yatıyonuz! Siz sıcacık evde uyurken, otururken biz bir milyon kişinin ağız kokusunu kokluyoruz. Ekmek parası için, ele el üfeliyoruz. Size ne var, oooh ne rahat! Akşam eve gelen herifin önüne kıytırık bir yemek yapıp koyuyonuz, sona da belinizi başınızı tutup, yalandan bir de hastalık çıkarıp, çoluğa çocuğa bağırıp, terör estirerek, adamı eve geldiğine bin pişman ediyonuz. Samanlıktaki kediye kurşun değer mi? Zor erkek olmak zor!
Zeliha bu söze alınmıştı, hemen karşı atakla cevap verdi.
—Ne yani, çalışan kadın yok mu? Onların işleri daha zor ya!
Murat Zeliha’ya ters ters bakıp:
—Çalışan kadını mı diyom, salak! Senin gibi evde yan gelip yatanları diyom.
Zeliha heyecanlı bir şekilde:
—Tabi canım, akşama kadar evde yan gelip yatıyoz! Çamaşırı kim yıkıyo? Ütüyü kim yapıyo? Evi kim silip-süpürüyo? Yemeği kim yapıyo? Çocukla, misafirle kim ilgileniyo? Daha bu da yetmez gibi, bir de beyefendinin keyfini yetiriyoz. Daha da adımız yan gelip yatıyo oluyor! Valla ben razıyım, sen evde kal, ben işe gideyim, bakalım hangisi zor!
Murat keyifli bir şekilde:
—Her işinizi makine yapıyo! Sanki sabahın köründe kalkıp, inek mi sağıyonuz?
Zeliha ağzını açıp hayretle:
—İyi ki öğrenmişiniz, her işi makine yapıyo diye! Unutma beyim, makineyi bile çalıştırmak için bir emek lazım, bilgi lazım! Sen anlar mısın sanki çamaşır nasıl yıkanır!
Murat gülerek umursamaz bir şekilde:
—Ne var, öğrenir yıkarız! Kadın olmak varmış. Ah bir kadın olacaktım ki! Dokuz köyü birbirine düşürürdüm valla!
Murat gülerken, Zeliha şaşkın şaşkın kaşlarını kaldırıp Murat’a bakarak:
—Aman, iyi ki olmamışsın! Allah erkeklere acımış da, seni erkek yaratmış!
Zeliha Murat’ın böyle konuştuğunu ilk kez duyuyordu. Ama bu konuşma hoşuna da gitmişti, çünkü hiç böyle bir şeyi paylaşarak içlerini dökmemişlerdi. Elini Murat’ın yüzüne sürerek şefkatli bir sesle:
—Biz çocuğumuzu kız olsun erkek olsun, iyi yetiştirelim, olur mu Murat?
Murat da bir garip olmuştu. İlk kez karısı ile böyle konuşuyordu, hem mutlu olmuş, hem de sanki zayıf yanını Zeliha’ya göstermiş gibi rahatsız olmuştu. Kaşlarını çatarak:
—Bu söylediklerimi birine söylersen, gebertirim ha!
Zeliha Murat’ın halinden anlamıştı, gülerek bir yandan da tedbirli davranıp geri çekilerek:
—Bana kırmızı gecelik almazsan herkese söylerim!
Murat Zeliha’nın kolunu çimdikleyip yarı şaka, yarı ciddi bir sinirle:
—Daha kırmızı gecelik diyo! Ne yapacan, kırmızı gecelikle ha! Ne yapacan söyle!
Zeliha kıkırdayarak:
—Giyecem! Var mı diyeceğin?
Murat gevşemiş, mest olmuştu. Zeliha’nın üzerine abanıp, gözlerinin içine bakarak:
—Neler alacam sana, neler! Kırmızı, siyah, dantelli... Aman ha, kimse duymasın! Yoksa delikanlılık elden gider, rezil olurum.