- 2634 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GECE HOCALARI;muskacı hoca
BÜYÜ;
Nuray Hocam; sizinle çok acil görüşmem lazım, lütfen zikirden sonra sizin evin yakınındaki kırmızı boyalı, 14 numaralı evime gelir misiniz? Hayat memat meselesi, Allah rızası için gelin, sizi bekliyecem.
Nuray Hanım notu okuduktan sonra, katlayıp pardösüsünün cebine koydu. Bir an gidip gitmemek konusunda karar veremedi. Hem yürüdü hem düşündü, acaba gitse mi? Gitmese mi? Sonunda kararını verdi, önce evine uğradı, gelinine gideceği evi tarif etti ve verilen adrese, kafasında soru işaretleri ile gitti. Kırmızı boyalı evi bulup çekinerek kapı ziline bastı. Bir süre sonra kapı açıldı. Kapıyı genç bir bayan açtı. Nuray Hanımı görünce sevinçli bir sesle:
—Hocam! Allah sizden razı olsun! Gelmeyeceksiniz diye korkmuştum, inanın şu gelişinizle bana dünyaları verdiniz! Buyurun içeri geçelim.
Beraberce eve girdiler. Evin içinde fark edilir bir şekilde kasvet vardı, insanın içini daraltıyordu. Salona geçtiler. Nuray Hanım genç kadının ısrarına rağmen pardösüsünü çıkartmadan oturdu. Merak edercesine sordu:
—Hayırdır İnşallah, beni böyle gizlice çağırmanın sebebini anlat bakalım.
Genç kadın karşısına oturmuştu. Bu söz üzerine ağlamaya başladı. Nuray Hanım şaşkın ve meraklı gözlerle, genç kadının ağlamasının bitmesini ve sakinleşmesini bekledi. Bir süre sonra genç kadın biraz sakinleşip önüne bakarak anlatmaya başladı.
—Sizin birçok insana yardım ettiğinizi duymuştum. İnşallah bana da yardım edersiniz, yardımınıza öyle ihtiyacım var ki... Evlenmeden önce mahallemizde bir gençle birbirimizi çok sevmiştik. Belki ben daha çok sevmiştim. Neyse ailesini, beni istetmek için gönderdi ama babam işi gücü yok diye ona vermedi, şimdiki kocama verdi. Karşı gelemedim, korktum. Babamdı o, nasıl karşı gelebilirdim ki? Boyun eğdim evlendim. Kocam çok iyi bir insan, çok saf, temiz, tertemiz bir insan. Neyse çocuklarım oldu, iyi kötü geçinip gidiyorduk. Bir gün bir yere gidiyordum, onunla karşılaştım. Aniden karşımda onu görünce, şok oldum. Ayaküstü biraz konuştuk. Evlenmiş, çocukları olmuş, karısı iyi bir insanmış. Ama beni unutamamış.
Susmuştu ama bu suskunluk çok şey anlatıyordu. Nuray Hanım üzülmüştü, üzgün bir sesle:
—Peki, sen ne hissettin? Sende mi unutamadın?
Genç kadın omuzlarını kaldırıp boynunu büktü.
—Valla bilemedim Hocam! Ama o günden sonra bana bir haller oldu. Sanki huyum değişti, sinirli, asabi biri oldum, çocuklarımı dövüp kocamı azarlıyordum.
Genç kadının gözlerinden adeta gözyaşı yerine pişmanlık akıyordu. Üzgün bir sesle konuşmasına devam etti.
—Zavallı adam bana sabredip alttan alıyordu. En çıldırdığım bir zamanda kayınvalidem yanımızda kalmak için gelmişti, kadın beni bu deli hallerde görünce ne yapacağını şaşırdı. Çok üzülüyordu. Çünkü öyle bir hale gelmiştim ki, uyku uyuyamıyordum, yerimde duramıyor, bir şey yiyemiyordum.
Nuray Hanım endişeli bir sesle:
—Sen depresyona girmişsin. Doktora gitmeyi hiç mi düşünmediniz?
Genç kadın dudak bükerek cevap verdi.
—Ne bilirim depresyon, mepresyon! Kaynanam üzüntüsünden olanları konu komşuya anlatmış, onlar da sözde iyilik olsun diye çeşit çeşit yorumlar yapıp, sonunda bir hoca ismi vermişler. Hoca çok derin bir hoca imiş, bu işi gizli yapıyormuş çok saygın bir insanmış, falan. Güya o hoca bana muska yapıp iyileştirecek. Kaynanam hocaya gidip durumumu anlatmış. Hoca önce nazlanıp sonra kabul etmiş. Yalnız bir şartı varmış. Beni kurtarması için, hayızlı, nifazlı olmamam gerekiyormuş. Yıkanıp, paklanıp öyle okunmam gerekiyormuş.
Söz verilen gün gelince kocam da işinden izin alıp evde kalarak beni hazırladılar, adeta kurda kuzu gibi, teslim ettiler. Hoca denilen alçaksa; elli yaşında, güya ciddi, dindar bir insan. Evde çocukları ve kocamı görünce biraz bozuldu, ama belli etmedi. Kafasına göre bir plan kurup kaynanama, sözde benden cin çıkaracak ya! Cinlerin çocuklara zarar vermemesi için onları komşuya bırakmasını söyledi. Kaynanam çocukları bırakıp gelince küçük bir su bidonu istedi. Su bidonunu kocamın eline tutuşturup kaynanamla ikisine (…….) çeşmesine salavat getirerek gitmelerini, çeşmeden su doldurup sonra çeşmenin başında kıbleye dönerek oturmalarını ve biner adet ihlas suresi okumalarını söyledi, gelirken de yine salavat çeke çeke gelmelerini, söyledi. Ama asla arabaya binmemelerini, yürüyerek gidip gelmelerini söyledi. Bu adi adamın dediği çeşme yedi-sekiz kilometre uzakta. Neyse onlar büyük bir inançla yola çıktılar. Ben ise bu Hoca denilen adamla baş başa kalmıştım. Biraz çekiniyordum ama ne de olsa yaşlı bir adamdı ve hocaydı. Sonra bu adam evin odalarını fısır fısır bir şeyler okuyarak dolaştı, salona geldi, ortaya bir daire çizer gibi yapıp, beni ortasına oturttu. Cebinden çıkardığı karabiber gibi bir tozu dairenin etrafına serpti, kalanını yüzüme üfürdü. Ben o esnada bayılmışım, ne kadar baygın kaldım bilmiyorum... Ayıldığımda ise, midem bulanıyor, her yerim ağrıyordu ve çırılçıplaktım. Bana tecavüz etmişti.
Nuray Hanım şok olmuştu. Elini ağzına götürmüş, gözleri kocaman kocaman, şaşkın şaşkın bakıyordu. Öyle panik olmuştu ki, söyleyecek bir şey bulamıyordu. Genç kadın ağlayarak konuşmasına devam etti.
—Hatırlamak istemediğim bir iğrençlikti Hocam! Namusum, onurum, gururum, iğrenç biri tarafından kirletilmişti. Karşımda pis pis sırıtıp beni tehdit etti, birine söylersem cinlerini evime gönderip, çocuklarıma musallat edeceğini söyledi. O kadar kötü bir halde idim ki, o an onu öldürmek istedim. Yapamadım, kendimde derman, takat bulamadım, bitmiştim tükenmiştim. Gücüm ağlamaya yetti, ağladım, lanet ettim.
Nuray Hanım şaşkınlık içinde bir süre konuşamadı, sonra kendini toparlayıp:
—Nasıl böyle bir tuzağa düşersin? Kocana anlattın mı? Yâda kayınvalidene, anlatmadın mı?
Genç kadın ağlayarak cevap verdi.
—Anlatmaya çalıştım. Tecavüz ettiğini söyleyemedim, ama bir daha o adamı görmek istemediğimi söyledim. Daha fazlasını anlatamadım, Hocam!
Nuray Hanım merakla.
—Eeee, ne yaptılar?
—Hoca onlara; bizi kıskanan, çekemeyen birinin evin eşiğine domuz yağı sürdüğünü, onun için benim böyle hasta olduğumu ve kocamdan ayrılmam için de, papaz büyüsü yapıldığını, bu büyü zor bozulduğu için, on beş günde bir mutlaka gelip, üzerime ayet okuması gerektiğini söylemiş. Bizim saflar da inanmışlar. Bu arada kaynanamın evdeki otoritesini anlamış olacak ki, kaynanama övgüler yağdırıp iltifatlar ederek kandırmıştı... Artık bu lanet adam, on beş günde bir bizim eve geliyordu. Herkes ona öyle güveniyordu ki! O gelince evi terk ediyorlardı. Hatta o kadar ileri gitti ki, kocamla can ciğer dost bile oldu.
Nuray Hanım üzgün, ağlamaklı, çaresiz bir sesle:
—Bu hal ne kadar sürdü?
Genç kadın başını önüne eğdi.
—Bir senedir devam ediyor, Hocam!
Nuray Hanım yine şok olmuştu, dayanamayıp hışımla ayağa kalktı, sinirli ve sert bir şekilde bağırarak:
—Sen salak mısın, kızım! Aman Allah’ım inanamıyorum! Bir sene boyunca, bu adi herif sana tecavüz ediyor, sen buna göz yumup susuyorsun! Söylesene suçlu kim? Karşına çıkan eski aşkın mı? Milletin sözüne uyup çareyi hocalarda arayan kaynananın mı? Hocalık gibi kutsal bir mesleği ayaklar altına alan, bir adi mi? Yoksa bu iğrençliklere susup teslim olan, sen mi? Söylesene kim daha suçlu?
Genç kadın yine ağlamaya başladı. Gözlerinden adeta çaresizlik akıyordu. Yumruklarını sıkıp kanlanmış olan gözlerle sesini yükseltip Nuray Hanıma baktı:
—Anlayamazsınız Hocam! Kime söyleyip, kimi inandırabilirdim! Adım deliye, cinliye çıkmış, bana kim inanırdı! O adi adamın saygınlığı var, herkes ona inanırdı, bana değil!
Nuray Hanım öfkeyle:
—Böylesi sahtekâr bir büyücüye kim inanır? Milletimiz bu kadar saf mı?
Genç kadın başını öne eğerek, konuşmasını alçak bir sesle sürdürdü.
—Hocam bilmiyorsunuz, o adam bizim caminin imamı ve mahallemizde oturuyor.
Nuray Hanım hışımla genç kadına dönerek, yüz ifadesi gergin bir şekilde bağırdı.
-NE!!!!!!!!