Nerdesin
Ruhumun hayalinle tımarlandığı vakit,
kendi zindanımda ördüğüm dünya ile kıvranıyordum.
Ah Islak topraktan yükselen büyülü rayiha!
Ey esrarengiz sığınakların hüznünde hürlüğün medeti…
Kuyuların dibine inildikçe görünen karanlık oluyorum, her yadigârın olan gidişte.
Gözlerinden huzurun ve sükûnetin yansıyışlarına uzanıyorum.
Kum rengi yanışlarla duraklıyorum sesinin gölgesinde yolumu ararken.
Hep silikleşiyor siman, efsunlu gecelerin perdeli gözlerinde.
Kanımdan bir adam oluyor dingin kelimelerin...
Ağzından taşan her hecenin içinde kuru bir çamur renginde ismimin manası.
Pamuk bahçelerinin içinde kanatlı bir yağmur oluyorsun kimi vakit...
Kim bilir... Belki bir kurdun duası oluyorsun... İliğime işliyor zaman…
Gitme...
Terkedilmiş bir şehrin göbeğinde zamansız bir arayış oluyor gözlerim…kandilini yaktığın ilk
kaldırımda tutunacak bir bahar arıyorum.
Kış, gemimin rotası nereye çevrilirse oraya göçüyor, aldırmıyor dünyanın kaderine…
Sesinden ilkeli bir yağmur taşınıyor üzerime.
Ah gözlerinin değdiği ıslak iklimler...
Ah çaresizliğinin ardında bekleyen nalân!
Puslu bir gayenin iç kahrından süzülüyor ellerin…
Nice yorgun seneleri kucaklayan alemin beni kapı dışında bırakıyor umursamaz bir eda ile.
Tecrübeli tebessümünün endamından şebnem görünümlü bir seda yankılanıyor en ağrılı
yerine cerihamın.
Susmuyor kahrından biçare mırıldanan hazan, İçimde dolaşıyorsun.
Dermanım kalbinin irkildiği yerde canlanacak, bir seher.
Eski bir yara örtülüyor içimdeki karanlığın en çıplak yerine. Ben Eyüp değilim, Ey sabahın
entarisinden ikindi güneşine uçan yersiz hayal!
Kahrımın mabedinde ümide çetin bir yol veriş!
Sıkıntımın en muğlak yerinden açığa çıkan mihri can…
Yeşil bir şal sarkıyor kalelerinin yıkık dökük sarkaçlarından, üzerime kapanıyor rengin; kırılıyorum yorgunluktan…
Nerdesin...