BAŞKA HASANKEYF YOK...
Bir ülke düşünün...Üç tarafı denizlerle çevrili.Çaylarıyla nam salsın yedi cihanda.Ve bu ülke enerji konusunda dışa bağımlı olsun.Ne garip değil mi?
Bir ülke düşünün…Bu ülkenin mühendisleri, akademisyenleri, hasılı... Enerji konusunda uzman kişiler “En ucuz enerji, en sağlıklı enerji, hidroelektrik elektrik enerjisidir “diye demeçler, belgeler sunsun. Buna rağmen, hala bu ülkede termik santrallerinin bacalarından dumanlar süzülsün. Ne acı değil mi?
Ve bir ülke düşünün…Bu ülkenin politikacıları, arkeologları, hasılı…Bütün aydınları, sahip oldukları bir eserin “Dünyada eşi, benzeri yok “ diye, üzerine nutuklar atsın. Ve aynı ülkenin idarecileri, bu tarihi eserin toprağa gömülmesine seyirci kalsın…Bundan kötüsü, bu idareciler bu eserin, sulara gömülmesi yönünde karar alsın …Ne acı değil mi?
Düşündükçe aklı duruyor insanın. Şu bir gerçek ki, enerji konusunda varlık içinde yokluk çekmek gibi bir şey bizimkisi...Bunu her alanda görmek mümkün.Yıllar önce Rusya’ya elektrik enerjisi sattığımızı biliyorum.Bulgaristan’a…Bu gün dışarıdan elektrik enerjisi alacak duruma geldik. Geldiğimiz tabloya bakın…Trajikomik dedikleri bu olsa gerek.
Yıllar önce dev görüntüsü ile, göğsümüzü kabartan hidroelektrik santrallerinin yerini , bu gün, ufacık Mobil Santralleri almış bulunmakta… Yakıt sorunu, sağlık sorunları gibi sorunlar bu santrallerin belli başlı sorunları…
Bu durumda , kesin bir gerçek çıkıyor ortaya.O da şu, elektrik enerjisi için en sağlıklı, en ucuz yöntem, hidroelektrik Santralleridir.Bunun böyle olduğunu biliyoruz da neden başka alanlara yöneliyoruz, işte orası tartışılacak bir konu. Biraz da sisli…
Medyada uzun süredir tartışılan, gündemden uzun süredir düşmeyen bir konu var,
Ilısu Projesi…
ülkenin kaynaklarına, ihtiyaçlarına, bu günkü koşullarına bakıldığında, aslında tam yerinde, belki de geç bile kalınmış bir proje…Ama kurulacak yer bakımından, biraz
hassas bir durumu teşkil etmekte." Baraj buraya kurulmalı mı? kurulamalı mı ? " tartışmaları sürerken, yetkililer son noktayı koymuş gibi…Gelen açıklama da şu yönde:
“Hasankeyf’i aynı tarihi dokuyla taşıyacağız”
Peki bu ne kadar inadırıcı?
Yada ne kadar mantıklı ?
Bilinen bir gerçek şu ki, Hasankeyf zarar görecek. heba olcak bu eser. Belki de, insanlar burada yaşanılan bir hadiseden “Bir varmış, bir yokmuş “diye başlayacak … Ve bir tarih kaybolacak O Dicle’nin sularında. Yazık...
“ Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz” diye bir atasözümüz var, bilirsiniz…
Bekleyip göreceğiz hep beraber…
Tarihi yerleri ziyaret etiğinizde, yaşanan her şeyi sanki bir daha yaşarsınız o an…Bir savaş meydanı ise örneğin ziyaret etiğiniz yer, kılıç sesleri, kalkan sesleri , beyninizde bir daha canlanır sanki… Ve o anı bir daha yaşarsınız. Tuhaf bir duygudur bu …
Hasankeyf’i tasımak zor olsa da mümkün.Ya orada yaşananları, orada hissedilenleri nasıl taşıyacaksınız?
Tarihi yeniden yazabilseydik, Hasankeyf’ i başka bir yere taşırdık. Ama ne tarih yeniden yazılabilir, ne de başka Hasankeyf yaratılabilir.Çünkü başka Hasankeyf yok…
Bence Hasankeyf’in yerinin degiştirilmesinden önce, kafalarımızın değiştirilmesi gerekir.
Bekleyip göreceğiz...
Tarih mi haklı çıkacak?
" hasankeyf sular altına gömülsün" diyenler mi?