- 1079 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ANLATMA DİNLEMEK İSTEMİYORUM SENİ
Her ailede yaşanan kırgınlıklar olmuyor mu? Oluyor! Bu kırgınlıklar bazen yılları bile içine sarıyor. Teyzem hep şunu söyler, dururdu.
“Bir ailede olup bitenleri dışarıdan hiç kimse tam bilemez. Şu gördüğün kapı kapandı mı, sorun içeride kalır, yaşanan ve yaşanacak olan bu kapının ardındadır. Kederi ve sevinci, huzuru ve sıkıntıyı ancak onu yaşayan o kapının ardında kalanlar bilir.”
Teyzem ileri görüşlü ve çağa ayak uyduran bir hanımefendidir. Anadolu’yu eşinin tayinleri yüzünden çok gezmiştir. Yıllardır göçer yaşamış bir emniyet görevlisinin eşidir. Çok sıkıntılar çekmiştir, dört kız evladını yetiştirirken. Bu arada hafta sonları bana ve iki kardeşime de, analığını esirgememiş bir insandır. Kısacası; teyzemin o sık sık sarf ettiği sözleri bugün nedense yazmak istedim.
Evet, çok doğru ve anlamlı sözlerdi. O kapının ardındaki farklı düşünenler yüzünden birçok “dedikodu çuvalı” dolup taşmıştır. Ne gariptir ki, biz insanların en çok haz aldığımız ve ilgiyle dinleyerek beslediğimiz bu kişilerin, ardı kesilmemiştir. Erkek ve kadın, hiç fark etmiyor. Kulaklar pür dikkat kesiliyor her yeni bir insanın özel yaşamına.
Teyzem birde şu sözü sık yinelerdi.
“ Bazı insanlar vardır; insanlarla uğraşır, bunlar küçük insanlardır. Bazı insanlar vardır; onlar olaylarla ilgilenen orta hallidirler. Ve bazı insanlar vardır ki; onlar düşünce ve fikirlerle alakalıdırlar. İşte o insanlar büyük düşünür ve zamanlarını boşa harcamayan üstün değerde olanlardır. Sen sana güzel bir söz söyleyenle gez dolaş. Ondan sana bir fenalık gelmez.”
O yıllarda bize nasihat gibi gelen bu sözleri, algılamak belki kolay değildi. Yetişkin olduğumuzda bir uzak doğu düşüncesi olan bu sözler kulağımıza küpe yapmıştık ki, oturup, konuştuğumuz arkadaşlarımız hep düşünce insanları olmuştur. Yani o, şu, bu nasılmış, ne yapıyormuş, nerdeymiş, kimleymiş? v.s gibi, “mış mışlarımıza” kulak tıkamışızdır.
Sahi ben bu, “mış mışlara” nereden geldim? Doğru ya;
“Dedikodu, dedikodu,
Hergün en güzel konu.
Damadın boyu kısaymış.
Gelinlik modaya uymamış.
Limonatalar ekşi,
Pastalar bayatmış.
Dedikodu dedi kodu
Her gün en güzel konu.”
Evet, çok sever olduk son günlerde kulaktan duyma birçok safsatayla beslenmeyi. Özellikle şu son günlerde Atatürk’e çamur atan, “insanlarla uğraşan küçük insanlardır” modelleri türemişken…
Ve, ortada elini kolunu sallayıp dolaşıp, bir müddet sonra da, “ee, normaldir, adam yazar ve prof, araştırmıştır, doğrudur belki de…” gibilerinden fikir beyan eden, nankörlere tepkimiz ne oluyor?
Susmak mı?
Bu modeller hep vardı zaten. Buz pistinde birbirine kar topu atan hokkabazlar gibi, hep dans etmiştir, görsel medyada boy boy...
Beni asıl acıtan ise, bu hokkabazları dinleyip, yüce değerlerimizin avuçlarımızda eriyen kar gibi azalması. Milli duygularımıza olan hassasiyetimizin azalması. Zaman içinde bu asılsız dedikodularla erezyona uğrayan değerlerimiz…
Korkuyorum!
Bir zamanlar, Çanakkale Anafartalar’da haykıran Ulusumun, toprağından bir zerre vermek yerine canını veren Ulusumun,
“ aman sendeee, ne varmış bunda? Biz koruyamadık, zarar bile ettik! Bırakalım gelsinler, işletsinler?” diye şimdilerde İngilize, Fransıza, Yunana satılan topraklarımız ve işletmelerimize, nasıl içim acımaz, nasıl?
Acaba, ben mi yanlış duydum, yoksa bu yazılanlar, çizilenler birer dedikodu mu?
Teyzemin dediği gibi, bende mi susayım?
“Dışarıdakiler ve içeridekiler!” misali…
Sokrates geldi aklıma. Adamın biri gelmiş ve ona arkadaşının söylediği bir sözü iletecek. Ünlü düşünür onu dinlemeden önce;
- “ Dur bakalım! Önce seni bir doğruluk süzgecinden geçireyim. Eğer sana soracağım üç sorunun birine veya hepsine doğru yanıt verirsen seni dinleyeceğim.”
Adam Sokrates’in üç sorusunu dikkatle dinler.
- “ Arkadaşım hakkında anlatacağın şey doğru mu değimli?”
Adam:
“ Hayır, emin değilim, duydum sadece.”
Sokrates;
- “ Arkadaşım hakkında anlatacağın şey iyi mi, kötü mü?”
Adam:
“ İyi değil!”
Sokrates son soruyu sorar:
- “ Arkadaşım hakkında anlatacağın şeyin bana bir faydası var mı?”
Adam:
“ Kesinlikle yok!”
Sokrates kızar:
- “ Eee, hem doğru değil, hem kötü ve hem de bana faydası olmayan bir şeyi neden dinleyeyim?”
Ağzının payını vermiş filozof. İyi de etmiş. Keşke bizde de, doğruluk süzgecinden geçirip, ellerini vicdandan önce başlarına koyan insanlarımız olsa da. “ Dedikodu, dedikodu her gün en güzel konu!” diye düşünmesek, beslenmese belleklerimiz. Ve şöyle haykırsak o art düşünceli kişiye:
- “ Anlatma, dinlemek istemiyorum seni!”
Yüzünüzden sağlıklı gülüşler, yüreğinizden sevgi eksik olmasın…
23 Nisan 2008/Edremit- Akçay
YORUMLAR
Ağzının payını vermiş filozof. İyi de etmiş. Keşke bizde de, doğruluk süzgecinden geçirip, ellerini vicdandan önce başlarına koyan insanlarımız olsa da. “ Dedikodu, dedikodu her gün en güzel konu!” diye düşünmesek, beslenmese belleklerimiz. Ve şöyle haykırsak o art düşünceli kişiye:
- “ Anlatma, dinlemek istemiyorum seni!”
Yüzünüzden sağlıklı gülüşler, yüreğinizden sevgi eksik olmasın…
.........................................
emine hanım,
beğeniyle okudum harika öykünüzü.
saygımla.