SOKAĞIN DİLİ
Hayat bazen kendisi hakkında öyle ipuçları veriyor ki,
şu benim orta halli basiretim bile, onu kavramaya yetip artıyor.
Çok gezip çok görmeye, ansiklopediler devirmeye ne hacet.
Duvarları hissiz, herşeye karşı yalıtılmış apartmanlara bakmak,
apartmanlarda yaşayanlara bakmak yetiyor.
Hemen yanıbaşındaki boynu bükük gecekonduya bakmak,
gecekonduda yaşayanlara bakmak yetiyor.
Sokağa çıkıp çocuklara bakmak yetiyor.
Aleyna ;
Yaşı yedi. Bey babası önemli adam. İşadamı filan, annesi ise öğretmen.
Onlar mahalleye taşınalı bir yıl kadar oldu.
Şimdi ben bu aile hakkındaki tahminlerimle bir iddiaya girsem,
kaybedeceğimi sanmıyorum. Herşey o kadar berrak ki.
Herbiri en az iki yabancı dil biliyor olmalılar.
Sıkça gökyüzünde seyyahat ediyorlar.
Tatil için yurtdışını seçiyorlar.
Şükür ki mahallede henüz yedi katlı bina yok.
O yüzdendir ancak altıncı katta oturabiliyorlar.
Beşinci kata hiç tahammül yok.
Bulgur pilavı ve tarhana çorbasını hiç bilmiyorlar.
Yine öyle tahmin ediyorum ki, bu güzel kıza ailesi isim belirlerken
kura çektikleri torbada, Ayşe, Fatma, Hatice gibi gına getirici (!) isimler yoktu.
Aleyna’nın diksiyonu harukulade.
Elbiseleri o’na ne de çok yakışıyor.
Fildişi kuleden, oynayabilmek için nadiren indiği sokakta,
tüm çocuklar tek sıra halinde hayran hayran ona bakıyorlar.
Ve sanırsınız ailesi o’na, sadece diğer çocuklar kıskansınlar diye sokak yüzü gösteriyor.
Yoksa ne işi olurdu Aleyna’nın, yarısı apartman yarısı gecekondu olan mahallenin,
yarısı asfalt yarısı çamur olan sokağında.
Ama Aleyna’da gizli gizli bir utanç.
Ve aleyna henüz o kadar da masum ki..
İlayda ;
Yaşı yedi. Dünyalar güzeli. Mahallenin eskilerinden.
Özentiden olmalı ki, onlar ise ancak beşinci katta oturabiliyorlar.
Yoksa zemin katta bile oturabilecek gibi duruyorlar.
İlayda’nın ismi şans eseri olmalı.
Onun isim torbasında ninelerinin de isimleri olduğu nasıl da belli.
Babası bizim Abdullah. Arabeks dinleyen bir kamyon şoförü.
Anası ise ev hanımı. Ne zaman sokakta görsem,
elinde bir tabak, konu komşuya ikramda.
Mahallede onları sevmeyen yok.
İlayda’nın elbisesindeki renkler biraz solmuş. Deterjandan zahir.
Ama İlayda’nın yüzünde güller tomurcuk tomurcuk.
Yüzü, ay parçası.
Mustafa Emre;
Yaşı yedi. Ve bu mahallenin yerlisi.
O kadar yerlisi ki, her öğün bir başka komşunun sofrasında.
O’da biliyor skyboard filan ama, bilyalı araba dururken.. yakışır mı erkek adama?
Elinde sapan olunca, tüm kuşlar firarda.
Hal böyle olunca tüm camlar, kuş o’na.
O’nda ahşap evin sirayeti var.
Gökyüzü başlarını döndürüyor.
Emre’nin isim torbası olmadı.
Olsaydı da zaten büyük dedeye ve Yunus’a muhabbet varken..
Mahallenin delisi;
Şimdiye kadar hiç kimseye zarar verdiği ne görüldü, ne duyuldu.
Hatta öyle faydalı şeyler yapıyor ki, insan o’na bakıp kendini test edesi geliyor.
Tıp dünyası o’na karşı aciz. Ki bu yüzden akıl hastahaneleri acziyetten,
o’nu misafir bile edemiyor.
Kirazlı Sokak;
Üstünde yarısı apartman yarısı gecekondu olan sokak.
Yarısı unutulmaya yüz tutan dedem,
diğer yarısı ölüm için acele eder gibi,
herşeyle yarışan bir fırlama genç.
Ve bu sokaktan bir manzara;
Emre her zaman olduğu gibi yine İlayda ile oyunda.
Üçüncü arkadaşları ise Mahallenin delisi.
Fakat Aleyna ise, çok zeki.
O da ne? Bugün cici elbiseleri üstünde yok.
"İşte ben de sizlerden biriyim" der gibi.
Çamurlara basa basa yanlarına gelir.
Emre’ye bir topitop verir.
Bunun anlamı İlayda’ya malum.
Havada ihanet kokusu.
İlayda mahsun.
Mahallenin deli’si şaşkın.
Deli koşar bakkala, bir çikolata kapar verir İlaydanın eline.
"Hadi, hadi paylaş bunu Emre ile."
Havada hüzün.
İlayda mahsun.
Delinin, iki gözü iki çeşme.
Derken deli, Emre’nin kulağına fısır fısır..
Emre mahçup;
" Hey İlayda ! Ben zaten topitop sevmiyorum. Ama sen istiyorsan.... "
İlayda’nın yüzünde güller,
tomurcuk tomurcuk.
Ve fakat yazık ki üzülen Aleyna’dır. Ve o henüz o kadar da masum ki.
Fildişi kuleye geri göner.
Yanlızlığına.
Delinin iki gözü,
yine iki çeşme.
Ve sokağın dili bana sorar ;
-Manzarayı hatırladın mı?
Bir peygamber sözü ile el-cevap;
"Güneşin altında yeni birşey yok."
t.kaya
YORUMLAR
Mahallenin delisi;
Şimdiye kadar hiç kimseye zarar verdiği ne görüldü, ne duyuldu.
Hatta öyle faydalı şeyler yapıyor ki, insan o’na bakıp kendini test edesi geliyor.
Tıp dünyası o’na karşı aciz. Ki bu yüzden akıl hastahaneleri acziyetten,
o’nu misafir bile edemiyor.
**************
bu bölüm harka..
---------
Bir peygamber sözü ile el-cevap;
"Güneşin altında yeni birşey yok."
.....
ne güzel bir final..
------
çok çokk severek okudum..olağan yaşamların sıradışı anlatımları::))
tebrikler..