IRMAK GAÇIYIRMI LAN YOĞRUM
IRMAK GAÇIYIMILAN YOĞRUM?
Sene bilmem kaç tam olarak hatırlamıyorum.Kirvem Durmuş,Katip gilin Şöyüp(Şuayip) karar verdik Ağdereye gidip (Ağdere Gürün topraklarından çıkıp Akdeniz`e akar)balık tutacağız.Akşamdan torları hazırladık.Yırtıkları onardık,genişleyen gözleri küçülttük.
Ertesi gün Cuma Gürün`e Pazar kuruluyor ve köylerden gelen insanlar alış verişlerini yaptıktan sonra akşama doğru evlerine dönüyorlar.Ağdere`ye başka ulaşım aracı olmadığından bizde bu araçlarla gidiyoruz.Bu köyde yaşayan insanlar dışarıdan birilerinin kendi sularında balık avlanmasını istemiyorlar bu nedenle de torlarımızı 17.kğ lık teneke içersine koyup üzerine giysilerimizi yerleştirdik. Saat 16 gibi yola çıktık.Yollar bozuk araç eski.Her metresinin de bir macera yaşayarak ve köy köy dolaşarak akşam 20 gibi köyün yakınlarına ulaştık.Şoföre inmek istediğimiz söyledik.Duymamış olacak ki durmadı .Yolcular hep bir ağızdan enecek varr!!! diye bağırdılar.Araç önce biraz yavaşladı sonra birkaç çukura daha düştükten sonra durdu.Yaşlı bir yolcu yavrum burası köye çok uzak siz neye burada iniyorsunuz diye seslendi.Bizde o civarda bulunan bir köye gideceğimizi söyleyerek tenekemizi de alarak araçtan indik.
Hava yeni kararmaya başlamış güneşin kızıllığı hala gök yüzünde gelin duvağı gibi dağların tepelerini örtmekte idi.
Araç bir gürültü ve ardında yükselen toz duman içerisinde uzaklaşırken biz de dereye nasıl ulaşacağımızı kararlaştırıyorduk.Tenekemizi açtık,içinden önce giysilerimizi sonra azıklarımızı en sonunda da etrafa bir göz attıktan sonra kimse olmadığına karar verip torlarımızı çıkardık.Kirven kendi torunu ben kendi torumu omzumuza attık .Şöyüp`de tenekeyi kılıfına koyarak sırtına attı.Kirvem önde onun arkasında Şöyüp en arkada da ben yoldan ayrılıp derenin geçtiğini tahmin ettiğimiz yana yöneldik.Ayağımızda cızlavet(lastik ayakkabı)ayakkabılar var.Taşlara bastıkça açılar hissederek derin bir vadiye doğru sessizce süzülerek inmeye başladık.Hava kararırken bir yandan da soğumaya başmış olmasına rağmen hızlı yürümekten ayaklarımız terlemeye terledikçe de ayakkabı içinde sesler çıkararak ileri geri kaymaya başladı, o nedenle de yürümek zorlaşmıştı.Şöyüp durun lan biraz dinlenelim ırmak gaçmayır ya dedi.Ben yorulduğumu hissettirmemek için sesimi çıkarmadım.Kirvem Durmuş ulan yoğrum sende amma nazikmişsin suyun kenarına varınca dinleniriz dedi.Bende hee öyle yaparız dedim.Hafif bir duraklamanın ardından yürümeye başladık.Tahminen 1 saat sonra suyun taşlara çaptıkça çıkardığı sesi işitince hazine bulmuş korsan gibi sevindik.Ağdere buz gibi temiz berrak sularını Akdeniz`e ulaştırmanın telaşı içinde hızlı hızlı akıyordu.
Bir süre karanlıkta suyun sesini dinleyip soluklandık.Geceyi geçire bileceğimiz bir yer gerekli olduğu için ırmağın akış yönüne doğru tekrar yola koyulduk.Bir süre karanlıkta yürüdükten sonra terk edilmiş bir değirmene rasladık.Etrafını bir dolaşıp kontrol ettikten sonra yarısı kırılmış kanatlı kapıyı aralayarak içeri girdik.Işıkta yakmıyoruz bir gören olur diye.İçerisi zifiri karanlık ilerlemek mümkün değil.Kipriti çıkardım avucumun içinde saklayarak yaktım.İçerisi boş ve uzun süre kullanılmadığı belliydi.Bir köşeye oturduk.Ama hava çok soğumuştu.Ateş yakmak için bir şeyler aramaya başladık ne bulduysak bir yere yığdık ve ateşledik.
Hemen ateşin çevresinde yerimizi aldık biraz ısındıktan sonra çıkında bulunan yufka ekmekleri çıkardık kısa süreli ateşin üzerinde ısıttıktan sonra çökelikle dürüm yaptık.Birerde soğan kırdık karnımızı doyurduk.Ardından ateşin çıkardığı cılız ışıkta bir birimizin yüzünü tam net görmiyoruz.Ama sohbet etmemize plan yapmamıza egel bir durum olamadığı için biryandan sohbet ettik bir yandan da tutacağımız balıkları nasıl taşıyacağımızı konuştuk.Ardından ateşin karşısında uyuya kalmışız.Uyandığımızda gece saat 04.olmuştu.Ateşi canlandırdık azıklarımızdan kalanları da yedikten sonra saat 05 gibi torları alıp su kenarına indik.Her torda sarı birkaç tane alabalık tuttuk.Saat 08.30 sıralarında balık koymak için getirdiğimiz balık kabı dolmuştur.
Hava o saatlerde pırıl pırıl ve güneşli ydi. Yeşil çimenlerin kapladığı düz bir açıklıkta bir araya geldik ve kısa süreli dinlendikten sonra.Bu yorgunluk ve yükle geldiğimiz yolu geri gitmektense kısa yoldan Kayseri Gürün yoluna çıkmayı planladık.Bulunduğumuz vadi okadar derin ve dikki sadece gök yüzü gözüküyordu.Yine Kirvem önde Şöyüp onun arkasında ve en sonda da ben tek sıra halinde tırmanmaya başladık dik yamacı.Sırtımızdaki ıslak torlardan sızan sular üzerimizde buharlaşıp kurumaya başlarken mavi olan gök yüzünde bulutlanma başladı.Yamacı yarılamıştık ki uzaklardan gök gürültüsü duyulmaya baladı.Biz mümkün olduğunca hızla yürümeye ve tepeye ulaşmaya çalışıyorduk.Tam vadinin ufukla birleştiği noktaya ulaşırken sanki güneş tutulmuş gibi hava karardı siyah bulutlar gök yüzünü kapladı ardından bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı.Kısa sürede sırıl sıklam olmuştuk.Ama ısrarla tepeye ulaşmak için yürümeye devam ettik.2 saatlik bir yürüşün ardından vadi yamacını tırmanıp düzlüğe çıktığımız da gözlerimize inanamadık.Tüm plato bembeyaz bir örtü ile kaplanmıştı.Vadi tabanına yağan yağmur bu platoya dolu olarak yağmış.Yağış durduktan kısa bir süre sonra güneş bulutlar arasında çıkarken yer yüzünde de ilginç bir olay meydana geliyordu.Kırcı(dolu) güneş ışınları ile birlikte yok olurken tüm vadi kaynayan kazan gibi buhar çıkarıyordu.Bu şaşkınlığı atlatıp biz yola koyulduk, sanırım 2 saatlik bir yürüyüş yaptıktan sonra uzakta bir sürünün otlamakta olduğunu gördük o tarafa doğru yürümeye başladık ama tam bu sırada üç iri kangal köpeği bize doğru havlayarak koşmaya başladılar.Ardından sırtında kepeneği ile dev gibi bir çoban köpeklerine şimdi hatırlayamadığım isimleri ile seslendi.Köpekler bu sese kulak verip kuyruklarını sallaya sallaya geri dönerken arada bir dönüp bizi kontrol etmekten de geri kalmıyorlardı.
Biz biraz çekinerek uzaktan kendimiz tanıtmaya çalışarak Gürün è gitmek istediğimizi söylediğimizde bize ulan çocuklar siz yanlış yöne gelmişsiniz.Burası Sarız Goçova yaylası siz şimdi geri dönün şu yöne doğru gidin dedi.
Biz çaresiz çobanın gösterdiği yöne doğru yürümeye başladık.Ne kadar yürüdük bilmiyorum.Yorulmuştuk ve açıkmıştık.Tam o sırada bir yılkı gördük(Yaban atı topluluğu)kendi kendimize hemen birer at yakalayıp kalan yolu atla gitmeyi düşünerek atlara doğru hızlanmıştık ki doru bir aygırın kişnemesi ile durakladık.Çünkü aygır sürüsünün etrafından bir tur attıktan sonra bize doğru yöneldi belirli bir koşu gösterisinden sonra durdu ön ayağını kaldırıp hızla ıslak toprağa vurdukça etrafa çamurlar sıçratıyordu.Bu durumda hayallerimizden vaz geçmek zorundaydık.Yürüyüş sıramız artık bozulmuştu.Bazen ben öne geçiyorum bazen Durmuş bazen Şöyüp.Sanırım öğle olmuştuki köpek hav lamaları duyduk o yöne doru yöneldik önümüzdeki tepeyi aşınca dere içinde kurulmuş küçük bir köy önünde çeşmesinden su dolduran çocuklar ve kızlar vardı.Kirvem hemen su içmek için çeşmeye doğru koştu tam su içeceği sırada sokak aralarından birkaç delikanlının hızla bize doğru siz buralarda ne arıyorsunuz diyerek geldiklerini gördük.Bizi hiç dinlemeden kızgınlıkla art arda anlamadığımız bir dilde (Kürtçe bir biri ile bir şeyler konuştular)konuştular ve üzerimize yürümeye başladılar biz hemen tabana kuvvet suda içemeden koşarak oradan uzaklaştık.Köyün çıkışında Gerdek Mağara köyüne hoş geldiniz yazıyordu.Bizde hiç iyi bir intiba bırakmamıştı.
Gün ikindiye dönerken Güldede yada Güneş Köyüne ulaştık.Yürümeye halimiz kalmamıştı.Normalde 5 kg olan torlar öyle ağırlaşmıştı ki altında eziliyorduk.İlk gördüğümüz kişiye bizi Tekirahma köyüne bırakabilecek araç olup olmadığını sorduk traktörü göstererek var dediler.Tekirahmada kirvemin akrabası vardı.Oraya ulaşmaya çalışıyorduk.Traktörün sahibini bulduk ne kadar istediğini sorduk.150 lira dedi.Bu o döneme göre okadar fazla idi ki balıkların tamamını ve torları da satsak o parayı etmezdi.Ordan umutsuz bir şekilde yürümeye başladık sonu hiç gelmeyecekmiş gibi bir düzlük bir tarafında yüce bir dağ ve yamaçta belki 100 belki 200 koyun dan oluşan bir sürü gerem atmış yayılıyordu.Tam bu sırada şöyübün yorgunluktan ayakta uyuduğunu gördüm.Gerçektende ilginç bir durumdu sırtında balık tenekesi öylece duruyordu.Seslendim birden ayıldı gülerek ve tekrardan yürümeye başladı.Çobanda en usta sanatçılara taş çıkarırcasına;
Ali Kızıltuğun
Bir ev burda bir ev şurada kalmış.
Sorun hele bizim komşular nolmuş.
Kırk yıllık ağaç kurumuş kalmış
Bizim köye benzemiyiki gelele gelele
Diye türkü söylüyordu.Bu türküyü çok sanatçıdan dinledim ama o güzelliği bir daha bulamadım.
Çoban kimdi adı nedir nerelidir bilmiyorum ama sesi hala kulaklarımda çınlıyor.Bu türkünün sözleri ile bir zaman yürümüşüz hava kararmak üzere iken Durmuş Tekirahma ya yaklaştığımız söyledi.Düz arazide çatısız toprak evler den oluşan büyükçe bir köy.Sokaklarda hayvanlar ve onların peşinde elinde sopa hoo hoo diye yürüyen çocuklar vardı.Köyün orta yerine doğru ilerledik.Önü taşlarla kaplı bir eve geldik.Kirvemi gören yakını koşarak gelip bizi karşıladı.Ayakkabılarımızı çıkardıklarını hatırlıyorum yemek yedik mi? Yemedik mi? Hatırlamıyorum.Sabah uyandığımızda üstümüzde temiz giysiler vardı.Sonradan anlıyorum ki bu güzel insanlar bizi akşam doyurmuşlar ve temiz giysiler giydirip yatırmışlar.Sabah dinlemiş olarak kalktık kahvaltımızı yaptıktan sonra gürüne giden araçla yola çıktık.Bir an önce Gürüne varıp Dutlu Pınar Lokantasına satıp bir haftalık harçlığımızı çıkarmış olacaktır. Bir saat sonra Gürüne vardığımızda tam bir hayal kırıklığı yaşadık.Çünkü o dolu Gürüne de yağmış ve güründen geçen dereden müthiş sel gelmiş.Tabi sel geldiğinde vatandaşlar su kenarında kenarlara vuran balıkları toplamışlar.Buda balığın satılmayacağı anlamına geliyordu.Durmuş gitti lokanta sahibine rica etti yarı fiyatına balıkları sattık ve evin yolunu tuttuk.
Bu benim yaşadığım sürece asla unutamayacağım bir anı olarak belleğimde yerini koruyacaktır.
Bu serüvende yer alan Kirvem Durmuşa ve Şöyüp`e(Şuayıp)saygılar ve selamlarımı sunuyorum.Bu anıyı izinsiz olarak yazdığım içinde aflarını diliyorum.
Ekrem MADENLİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.