Okunmayan bir yazarın son yazısı
Muhtemelen bu mektubu okuduğunuzda, ben çoktan kelimelerimi hali hazırda çarpan gönlümden kovmuş olacağım
Üzüleceğinizi hiç sanmam, umrunuzda olacağını da. Kim ne yapsın ki tanınmayan, okunmayan bir yazarı?
Böyle adamlara yazar bile denmiyor ya, haydi neyse. Ben hala o onursuzluğu yapıyorum,(okuyan varsa) sizlerin affınıza sığınarak.
Eh, merak edeceğinizden değil de, bu duruma nasıl geldiğimi yani hiç de garip olmayan geçmişimi bir anlatayım. Sonuçta bu sonu niye yazıyorum?
Konya’nın bir yerinde dünyaya açmışım şaşkınlıkla banak gözlerimi. Çoğu insan gibi ilk gözyaşımı doğduğum yerde dökmüşüm, ilk şaplağımı da orda yemişim.
Çocukluğum, pek fazla olmamakla beraber, güzel geçivermiş. Aslında sorunsuz desek daha iyi. Çünkü o günlerden belliymiş bir halt edemeyeceğim şu dünyada. Neyse efendim oraları geçiyorum hemen.
Büyümüşüm, koca kazık kadar olmuş, kafam, kolum, boynum; kısacası her şeyim.
İlk aşk ve benzeri güzel tatları pek iyi almamış gençliğimin ilk yılları - sanki sonrakileri almış da-
O dönem, zor dönem; 80’lerin demokrasi bunalım yılları tabi.
Elde sopa, cepte kefen, koltukta kelle gezinilirdi hani.
Neyse üstadım, biliyorsunuzdur zaten.
İki üç arkadaşım vardı o zamanlar. Şimdi kraldan çok kralcı olmuşlardır ya şüphem yok. Aman bana ne, konumuz o değil.
İşte o arkadaşlarım “cunta” ya karşı idiler. Kabullenmiyorlardı bir türlü. Haklıydılar, şimdi desteklediğim gibi o dönemde de destekledim bu fikri.
Yazmaya başladım bu yüzden. Lisede de bir iki bir şey karalanmıştı defterlerime ama bu sefer kesindi, netti.
Başlar başlamaz da durmadım işte. Hep yazdım, okudum araştırdım. Daha ilk kelimemle, hâkim bey içeri buyur etti beni.
Onur zannettim, marifetmiş gibi gördüm. Bir ay sonra gözlerim mor şekilde aileme teslim etmişler, açıkçası pek hatırlamıyorum yediğim darbelerden. Taşlarda uyumaktan hala böbreklerim ağrır. Bir on yıl böyle geçti işte hayatımdan.
Arkadaşlarım?
Onlar daha ilk tokatta kul köpek oldular.
Eleştirdim onları da. Hatta onlar gibi olan herkesi. Kimse yorum yapmadı, sustu tüm dünya ben konuşunca.
Beğenmemişler miydi, yoksa yorum yapacak sağduyu mu kalmamıştı kafalarda, hala anlamadı garip aklım.
Bugün de olduğu gibi o gün de okunmadım. Ama hep yazdım. İçimde bir umut vardı çünkü. “Hani” derdim. “Bu sefer olacak gibi” Kimi kandırmışım bunca zaman? İyi aldatmışım kendimi. İnsanın sevdikleri bile hatır için okumaz mı yahu?
O kadar mı kötü cümlelerim? Neyse ne, bitiyor zaten bu macera artık bu gece.
Aslında hiç okunmadım değil, bir okuyucum vardı. İçeri girişlerimin birinde yalnızlığımın en üst düzeyinde çıkıp gelmişti. Çok beğendiğini söylemişti. Hatta “ Durma yaz!” diye tembihlediydi de.
Ama emin değilim açıkçası, hayal miydi gerçek miydi kendisi. Kolay değil tabi, fiziksel ve psikolojik bir sürü “DARBE” yedi bu bünye de.
Zaman geçti, İstanbul koca şehirdi, mega köy oldu. Özünü aldılar halkın, demir perdenin arkasına girmedik ama demir eller vıcık vıcık etti bizi, oramızı buramızı mıncıklamaktan.
Sonrası, büyük zafer; “Gümrük Birliği” yılları. Durur muyum kardeşim? O’na da karşı çıktım.
Gene kimse duymadı beni, yılmadım. İncecik sesimle Beyoğlu’nda insan seline akıttım düşüncelerimi.
Ağır geldi sanırım, hemen dibe çöktü çünkü. Ardından biri geldi sen kadınsın dedi, biri de geldi erkeksin diye diretti. Busun, şusun derken ne olduğumu şaşırdım.
O gün kaybettim kendimi ve bir daha da bulamadım. O yüzdendir ki ismimi sorarsanız, veremem. Olmadığından değil, emin değilim.
Belki de isim koymadım sonlarını diye eridi yazılarım, ne yapalım sağlık olsun.
Markalaşmak bu kadar önemliymiş demek ki.
Ya da ad koymadım diye birileri çullanmıştır üzerlerine. Bak buna bile sevinirim, fikirlerim hiç olmazsa duyulmuş olur.
Neyse, sanırım anlattım tüm istediklerimi.
Kasedim bitti artık çalmıyorum işte.
Ad veremedim ama bir tanıtayım yine de kendimi kısaca;
Ben, zırhı bile olmayan kalem kılıçlı bir atlıydım,
Şimdi ise Kalamış’tan biraz huzur almaya giden bir yaralı…
Soracağınız varsa, aramayın sormayın,
Elveda…
YORUMLAR
Realiteleri yaşayarak anlatan Mükemmel KALEM için üstte okuduğum yazıdan mütevellit konuşacak o kadar çok şeyim !!! vardıki...Ancak: ---Markalaşmak bu kadar önemliymiş demek ki.---cümlenize gelince tıkandım...!?!Maalesef yaşadığımız gün bu olmuş sadece işi onlar götürüyor...Azizim his ve duygularınızı anlatış şeklinize müteşekkirim.Daha ötesine gücüm yok maalesef...Kendinize iyi bakın.Saygı ve sevgilerimle...