- 1009 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Edebiyatın rûhu ve edebiyatçı duruşu…
“söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı, söz ola ağulu aşı bal ile yağ ide bir söz,
kişi bile söz demini, demeye sözün kemini, şu cihan cehennemini yedi uçmağ ide bir söz”
Söz ve hikmet ustalarından, aşk ve mânâ dervişlerinin en seçkinlerinden birisi olan “bizim yunus” tan ödünç aldığım hikmetli dizelere tutunarak çalmak istedim idrak kapınızı.
Sözün insanın ne kadar kaçınılmaz ihtiyaçlardan birisi olduğu tartışılmaz bir gerçek.
Eğer fıtri bir engelimiz söz konusu değilse yaşadığımız hayatı onunla ziynetlendirir, başarının, yenilginin, huzursuzluğun, mutluluğun vs. şeylerin onunla farkına vardırırız çoğunlukla muhataplarımızı.
Konuşmak o kadar değerli bir nimettir ki insan için, kırık dökük de olsa ilk kelimeyi telaffuz eden bebeklerimiz dünyaları koyar o anda avuçlarımıza.
Sözlerimizdir en yakınımızdan başlayarak tüm insan ve hatta kâinattaki diğer varlıklarla fiziki olduğu kadar ruhi temaslarımızda sevginin de tepkinin de ifadesi.
Her ne kadar gözlerimiz de konuşuyor olsa kimi zaman kendi dili ve usulünce ve her ne kadar meramımızı bir nebze olsun anlatabiliyor olsak ta vücut dili yani lisan-ı halimizle, sözlerimizdir duygu ve düşüncelerimizi ifade edebilmek için açtığımız en özgün pencere.
Onlarla dillendiririz memnuniyetlerimizi ve hoşnutsuzluklarımızı.
Onlardır saygılarımızı sunmak için başvurduğumuz en etkin vasıta.
Onlarla tutunur hayata, onlarla yönlendiririz sevdiklerimizi ümide ve coşkuya.
Onların diliyle parlatırız hayata hayat veren en nadide kıvılcımları, onlardır iç yangınlarımızı körükleyen hercai nefes ve onlardır kanatlandıran duygularımızı.
Ân olur en zehirli hançerden daha çok acıtır canlarımızı.
Ân olur en etkin silahtan daha çok tahrip eder ülkeleri, yuvaları, insanları.
Onlardır cennet ya da cehenneme çeviren bütün dünyamızı.
Kızgınlıklarımız ifade etmek için her ne kadar kaş çatmayı, parmak sallamayı kullanıyor olsak ta yardımcı olarak bazen, sözlerimizdir genellikle duygularımızın çığlığı.
Bunu çoğu zaman dilimizle, sözün ve tınının eşliğinde yansıtırız karşımızdaki insana ama kimi zaman da “söz uçar yazı kalır” veya “yazarsan karar eder, yazmazsan firar eder” özlü sözleri gereğince yazılardır sözlerimize elçi kıldığımız en önemli vesilelerden birisi.
Bundandır ki insanlık tarihinin mazide kalmış dönemlerinden yazı marifetiyle taşınmıştır günümüze kadar tarihe not düşülen hayata dair en kıymetli vesikalar. Bundan böyle de yine bunların vesilesiyle tarihe iz bırakır, geleceğe emanet edebiliriz eserlerimizi.
Yazamamak ve konuşamamak, sebebi her ne olursa olsun eksik hissettirir bize kendimizi. Ve hep yazarak ya da konuşarak ifade ederiz her halükarda meramımızı.
Buraya kadar ifade etmeye çalıştığımız her şey doğal, zorunlu ve değişmez bir akıştır insan hayatını yakından ilgilendiren.
---------------------
İnsan; kudreti, hikmeti ve tasviri iç içe kaynaştırarak, severek ibda ve inşa etmiş olan bir yüce yaratıcının ince, hassas ve sanatkârane eserlerinin en önemlisidir. Bundandır ki ona “eşref-i mahlûkat” diyerek varlıklar içerisinde çok seçkin bir yere koyarak yâd etmiştir.
Yine bundan olsa gerek ki; hep bir tecessüs içerisinde olmuştur insan. Hayat ile ilgili ihtiyaçlarını yerine getirirken her şeyin daha güzelini yakalayabilmek için arayış, sefer ve tahammül halinde olmuştur hep.
Tefekkür, keşif, icat ve inşa yoluyla elde ettiği her şeye duygularını da katarak bu ruhu yakalamaya çalışmıştır mahdut sayıda da olsa belli bir zümre.
Böylesi arayışlar sonucu bilgiden fiile dönüşenler arasından insan ruhuna haz veren estetik ve özellikli kazanımlarını ise sanat olarak adlandırmış, sıradan ve doğal uygulamaların üstünde seçkin bir yere koymuştur onu.
En önemli iletişim vesilelerinden olan söz ve yazı da da estetik ruhu arayan insan bu alandaki özellikli kazanımlarını sanatsal değerler arasında sayarak eser makamında görmüştür.
Bu zümre söz ve yazılarda da hep bir dengeyi ve ince ruhu yakalamaya çalışmış, bunun da adına edebiyat diyerek sıradan söz ve yazıların üstünde seçkin bir yere yerleştirmiştir onları.
Bu itibarla edebiyatçılar gerek duygu ve düşüncelerini, gerekse meramlarını dile getirirken hep ifadenin en isabetli, en zarif, en edepli olanı ile bir gergef gibi inceden inceye işlemeye çalışmışlardırlar eserlerini.
Atışmalarında bu zarafeti, çatışmalarında ve hatta kavgalarında bile hep bu lezzeti tatmaya, okuyan ya da dinleyenlerine de tattırmaya çalışmışlardır,
Kendilerine yönelik bir övgüye yazdıkları teşekkür yazısında da, yazarına talihsiz bir şekilde irtifa kaybettiren sövgüye cevaben yazdıkları tepki yazılarında da bu seviyeyi korumayı kendilerine ilke edinmişlerdir.
Seviyeyi düşürmeden, edebiyatçılığın edebî özelliğini gösterme inceliği içerisinde sanatkârane verilen cevaplar ile saldırganlığın cevapsız bırakılmaması gerektiğini öğreten mücessem öğretmenlerdir onlar.
Aynı zamanda bunu saldırganlığa sapmadan, tahkir etmeden, aşağılamadan maruf kıyas ve tasvirlerle tezyin ederek gösterebilmek de ayrı bir yetenek ve sanat olarak sahibinin sıra dışılığını ortaya koyan çok önemli karineler olmaktadır.
Öyle inanıyorum ki; seviye itibariyle farklı kategorilerde de olsak her birimiz temsil ettiğimiz edebiyatçı kimliğinin üzerine titremek zorundayız. Belki de en çok üst seviyelerdeki sevgili dostlarımız ve üstatlarımız bu anlamda sorumluluk altında hissetmelidirler kendilerini.
Gerek genel anlamda sorumluluk alanlarımızdaki haklarımıza, gerekse özel hayatımızdaki mahrem alanımıza saldırıldığında, ya da kimi yazı ve uygulamalardaki bize göre bir yanlışın düzeltilmesi girişimlerinde ortaya konulacak tepkilerdeki haddi aşmaktan uzak, hikmetli ve hakkaniyetli çizgi bu alanda ki saygın dengenin sağlanmasında geleceğe iz olarak bırakılan çok seçkin öğretiler olacaktır.
--------------------
Haddi aşmak bazen konuşulması gereken yerde susmakla, bazen susulması gereken yerde konuşulmakla, bazen de konuşma ve yazmada maksadını aşan kelimelerin ardına sığınarak ifadenin ölçüsünü kaçırmakla olur.
Kimi zaman yakın ve uzak ilişkilerde bulunduğumuz muhataplarımıza içselleştirdiğimizi kabullendirdiğimiz kimi mizaç ve üslup dayatmalarının arkasına sığınarak aşarız haddimizi farkında olmadan da olsa.
Kimi zaman küfrün / hakaretin en usturuplusunu, en sanatsal(!) biçimde nasıl da ustalıkla kullandığımız pohpohlanması ve zehabıyla kendimizi ayrıcalıklı bir yerde görme yanılgısına düşmek haddimizi aşmamıza neden olabilir.
Kimi zaman da alanımızda elde etmiş olduğumuz kültürel saygınlık seviyesi ve bulunduğumuz sosyal mevki bizi küçüklerimize(!) haddini bildirme anlamında söz ve yazımızı bir hizaya getirme aracı olarak kullanmaya sevk edebilir. Bunu bir hak olarak görebilir ve sözün edebinin haddini burada da aşabiliriz.
Hangi durumda olursa olsun, haksızlığa uğradığımız düşüncesiyle de olsa yazarken ya da konuşurken; haksıza hikmetle ve güzel öğütle cevap vermeyi seçmeliyiz. Onun gibi hakaret etme haksızlığını kendimize hak gibi telakki etmekten kaçınıp, bilakis temsil ettiğimiz edebî misyonun sorumluluğunu ifsat etmeyecek bir hassasiyetin içerisinde olmak zorundayız.
Ne çıkarlarımızın çatışıyor olması, ne ayrı gurup ya da ekollerde kendimizi temsil ediyor olmamız, ne doğduğumuz coğrafyanın şehir ya da köy olması, ne de alanımızda ulaşmış ya da ulaşamamış olduğumuz seçkin seviye hakkaniyet çizgisinden uzaklaştırmamalıdır düşünce ve duygularımızı. Tabi ki kalemimizi de.
Aksi takdirde her durumda da erdem anlamında yozlaşan, yıpranan, özünden uzaklaşan hatta kendi özüne ve temsil ettiği değerlere ihanet eden biz oluruz.
Hiç unutmamalıyız ki; sözün ve yazının edebî estetiğini temsil ve ifade eden edebiyat ikliminde birbirimize karşı saygı, merhamet ve muhabbeti kaybetmiş talihsiz yüreklerin hamalı olan bir topluluk olmamız halinde başkalarından / bir avuç pohpohçunun dışında / özellikle de toplumsal vicdandan saygı ve muhabbet beklememiz boşuna bir kuruntu olarak kalmaya mahkûmdur.
Edebiyat iklimi ile birlikte insani erdemler alanında da büyümek ya da hak edilmiş gerçek saygınlıklar ve samimi kalbî muhabbetler kazanmak istiyorsak eğer bunu haddi aşan hırçınlıkların batağında değil, edebin ve âdâbın engin vadilerinde aramak durumundayız sanırım.
Bunun için de muhatabımız her kim olursa olsun dışımıza doğru hoyrat adımlar atmadan önce içimize doğru bir hikmet ve vicdan yürüyüşü başlatmayı düşünmek yerinde olacaktır.
Hepinize en derin saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum efendim. Selam ve dua ile.
YORUMLAR
Yazının tamamını dikkatle okudum.Gerçekten böyle değerli bir kalemin sitemizde yazılarını ve şiirlerini görmek beni çok sevindirdi.Okuduğum iki şiiri dışında bu yazıyla birlikteartık Yusuf Beyi takip etme ihtiyacı hissediyorum.Edebiyatın edepsizliğe malzeme yapılmaya çalışıldığı bazı şeylerin içeriğinin boşaltılıp yozlaştırıldığı gibi özellikle daha çok şiirde gözüme çarpan çarpıklıkları sezen bir kalemin edebiyatın her alanıyla bağdaştırabileceğimiz bu güzel ve etkili makalesinden çok istifade ettim.Kendi iç muhasebesini yapmanın önemi aşikar.Esasen edebiyata özellikle şiire aşık bir kalem olarak bu yazının yön verici olduğunu düşünüyorum.Sürekli kendini yenileme ihtiyacı hisseden ve her yeni çalışmamla tekrara düşmeden yeni bri ses yeni bir soluk getirme gayretinde biri olan bu fakiri çok sevindirdiniz.Hep daha iyiye güzele diyorum.:Edebiyatın sırlı ikliminde en beliğ kelamların zihin atmosferinize girmesi temennisiyle.Hayırlı Ramazanlar.Hayırlı Bayramlar...
En önemli iletişim vesilelerinden olan söz ve yazı da da estetik ruhu arayan insan bu alandaki özellikli kazanımlarını sanatsal değerler arasında sayarak eser makamında görmüştür.
Ç ok değerli paylaşımdı.Emeğiniz için sağ olun.
Sanat,estetik önemli sıradanlaşmak işin kolayı.
selam ve dua ile