- 1101 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Hayat Ne Güzel
Uzlete çekilmek günümüzde her ne kadar mümkün gözükmese de insan bunu yapmadan da yaşayamıyor. Hani bir tabir vardır ya kalabalıklar içinde yalnız olmak, bu bence o kadarda kötü değil ya da artık öyle düşünmeye başladım. Şimdi aşağıdaki yazıyı okuyunca bakalım bana hak verecek misiniz?
Hayalimdir bu yazı ve eminim hayalinizdir söyleyemediğiniz.
Cep telefonumun olmadığı bir gün istiyorum hayatımda, kapatmışım gece yatarken, kolumda saat yok hatta benim için o an saat kavramı yok, uyumak için tek şart uykumun gelmesi. Alarm yok beni uyandıran ya da ulaşamayanlar evden aramasınlar diye çekmişim ev telefonunun fişini, uyanmak istediğim zamana kadar rahatsız edilmek istemiyorum. Derken ulvi ve eşi benzeri olmayan "Namaz uykudan hayırlıdır" diye ruhu okşayan saba makamındaki, dinlerken bulduğun huzuru anlatmaya güç yetiremediğin o sesle uyanmak. Müezzin bitirdikten biraz sonra sanki tekrar oku diye çırpınan kuşların serenadı. Yataktan kalkarken daha ilk anda yudum yudum içmeye başladığım mutluluk. Olumsuz hiçbir şey düşünmeden günün doğuşuna eşlik etmek ve güneşle birlikte yeniden doğduğumu hissetmek. Hatta konuşmak, şakalaşmak güneşle
- Bu gün ısıtacak mısın yoksa sadece aydınlatacak mısın?
Tekrar dönmek yatağa, yorganı başıma çekerken yatağın sıcağında gat çiğnemiş Yemenlinin gördüğü hayallere dalarak tekrar uyumak kahvaltı saatine kadar. En güzel başlangıçlar iyi bir kahvaltıyla olur prensibinden hareketle mükellef bir kahvaltı sofrası kurmak kendime ve tabii olmazsa olmaz mis gibi bir çay mümkünse içinde biraz tomurcuk. Filiz çayın kokusunu içime çeke çeke yaptığım kahvaltının üzerine günün ilk sigarası tek şekerli çayımla beraber. Ruhun gıdası müzik olmazsa olmaz ama radyodan olacak öyle mp3 değil, güzel bir şarkı dinlemek için bir istasyondan diğerine gezeceğim derken şansıma tuttuğum şarkı Zeki Müren’den olacak ve ben bir kez daha mutlu olacağım. Bir de O’nun için şarkı tutacağım sanki bundan haberi olan radyo programcısı bizim şarkımızı çalacak. İçimi kaplayan buruk acı, hatıraların tadı eşliğinde giyinip sokağa çıkacağım. Yakın mesafeler için taşıtlara binmek yok, yürüyeceğim bilmediğim bir şehri keşfetmeye çalışan yabancının heyecanıyla, doğup büyüdüğüm şehri tekrar tanımak için. Dolmuş da liseli öğrencilere bakacağım özlediğim günlerin hasretiyle, dolmuşçuyu inceleyeceğim her gün onlarca gittiği yoldan sıkılmadan nasıl araba kullandığını anlamaya çalışarak. Bütün bunları yaparken kapıp koyveren bir boşluk ya da acı duymadan sadece özlemle, merakla…
En kalabalık semt kahvesine girip boş bir masaya oturacağım, meraklı bakışlar altında bir çay söyleyeceğim kendime, insanların yüzlerini inceleyeceğim hayatlarına ya da yaşamlarına dair izler bulmak ümidiyle, bulduklarımı aklıma kazıyacağım akşam kâğıda dökmek için ama klavye kullanmadan. İhtiyar amcaların masasına teklifsiz oturacağım sohbetlerine ortak olmak için.
Akşam dönüşte bu kez belediye otobüsü tercih edeceğim bu kez. Misafirlikten eve geç dönen teyzelerin telaşlı hallerine gülerek, akşamki maçtan konuşan gençlere kulak vererek, onların heyecanlı hallerinden izlemediğim maç hakkında skor tahminlerinde bulunarak, çapkınlık hikâyelerini bire on katarak anlatan adamı dinleyerek eve geleceğim.
Sabah bulaşıkları iyi ki yıkayıp çıkmışım diye düşünürken o saatlerde sanat müziği çalan bir radyo bulmak ümidiyle farklı istasyonlarda farklı hayatlara tanık olarak
akşam yemeğini yiyeceğim. Kendini özel hissetmek için hazırladığım bol köpüklü kahvemi yudumlarken ilk gençlik yıllarımda okuduğum Memduh Şevketin bir hikâyesinin son cümlesini hatırlayacağım.
“Hayat ne güzel.. İnsan ömrü olmalıda yaşamalı…”