RAMAZAN-I ŞERİF' LE VEDAMIZ...
Davulların son tokmakları yankılanıyor sokaklarda.Bir Ramazanı daha böylece uğurluyoruz ve buruk bir hüzün olsa da yüreklerimizde, yeni kavuşmaları düşünüp teselli buluyoruz.. Ama kendimce sormadan edemiyorum; mübarek ay da kederli mi bu ayrılıştan , yoksa insanlığın halini görünce bir kaçış mı bu veda onun için..?
Yaşlarımız fazla uzak geçmişe götürmese de bizi, en azından çocukluğumuzun ramazanları diyebilecek kadar eskiyiz nihayetinde. İftar zamanı topun atılışını pencere pervazlarında bekleyişlerimiz, büyüklerimize cevabını öncesinde en az dokuz kez alsak da tekrar “niye okunmadı, ne zaman okunacak?” diye ardın sıra sorularımız, unutarak ağzımıza koyduğumuz simiti orucumuz kaçacak endişesi içinde çıkarışlarımız ve devamında bozulmadığını en yakınımızdaki büyüğümüze bilmem kaçıncı kez teyit ettirişlerimiz…
Geçmişten hatırladığım anıların sadece birkaçı. Ramazan ayı o kadar kutsal bir kimliğe sahip ki, diğer ayların aksine sanki bu ay her şeyi hissediyor, biliyor, duyuyor ve anlıyor zannımca. Büyüklerimiz ise bu ayın hazırlığına günler öncesinden başlardı.
Tabii biz çocukları bilgilendirme de bu hazırlıklardan biriydi. Büyükanne, büyükbaba ya da ebeveynimiz bu görevi severek üstlenirdi. Oruç nedir, nasıl tutulur, niçin oruç tutarız, oruçlu insan nasıl davranır ya da insan oruç tutmasa da ramazan ayında nasıl davranmalıdır gibi konularda bilgiler en önde gelirdi.
Bir anlamda Ramazan ayı saygı ve sevgi ayı demekti, paylaşım ayı demekti; “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” hadis-i şerifinin anlamını daha iyi idrak edebilmekti. Kırık lokmasını paylaşabilmekti. İnsanlar birbirlerini daha çok sevmeli ve birbirine daha çok saygı göstermeliydiler bu ayda. Sabır ayıydı bu ay, kişi kendisi sabredemese de sabır imtihanında olanı saymalıydı. Üstelik bizi biz yapan değerlerdi bunlar, bizi diğer milletlerden farklı ve üstün kılan, ecdadımızı yüzyıllara hükmettiren kıymetlerdi her biri.
Şimdi kendimce sormadan edemiyorum; dünyada ne değişti de, bu kadar önemli hazinelerimizin elimizden yavaş yavaş kayıp gitmesine seyirci kaldık bizler? Dünya çok mu büyüdü, yoksa bu değerler çok mu küçüldü gözümüzde?
Bugün özellikle şehirlerde yaşayan bizler niçin dur demiyoruz bu gidişe? Lokantaların özellikle dükkan önüne masa attığı, insanların su şişesini kafasına kaldırıp içerken bir taraftan da yürümeye devam ettiği bir şehirde, hissiyatlı ve kutsal ay dediğimiz Ramazan-ı Şerif hiç mi incinmez? Ne oldu bizi biz yapan değerlerimize? Camlarına perde çeken esnafımıza, öncelikle insana duyduğu saygıdan suyunu kuytu köşede içme gayretindeki insanımıza ne oldu? Bizim çocuklarımızın suçu nedir ki, bu değerleri görerek değil sadece masal gibi dinleyerek büyüyecekler? Ve bir süre sonra o masal da efsane olacak.
Acep şehr-i İstanbul’un fatihi bu halimizi görse ne derdi? İstanbul’u tekrar fethe kalkışsa bizi ardına alır mıydı? Ve yine sormadan edemiyorum kendimce, bir gecesi bin aydan hayırlı Ramazan-ı Şerifimiz kederli mi bu ayrılıştan, yoksa bu veda, bizlerin halini görünce bir kaçış mı onun için…
Lütfen şimdi sorun kendinize, acaba hangisi ?
YORUMLAR
Estağfurullah, ama benim amacım tutmayana olumsuz tavır takınmak ya da oruçlu olmadığı için onu kınamak değil, sadece oruçlu kişilere biraz da olsa saygı duyulan bir ortamın yoksunluğunu anlatmaktı..
Eleştirim de kişilerin oruçlu olup olmaması değil kat'iyen, sadece bulunduğumuz ortamda kişi bir ibadet yapıyorsa buna insan olmanın gerektirdiği düsturla saygılı olunmasını vurgulamaktı.
Konu ibadet de değil; zira ibadet elbette kul ile Allah arasındadır, ancak bundan farklı olarak orucun bir boyutu daha vardır; o da Ramazan ayı, sadece ibadet ayı değil, aynı zamanda milletçe bizi bütünleştiren değerlerimizden de biridir.
Bir ailenin tüm fertleriyle masa başında ilk lokmayı beklemesindeki güzellik oruçlu olsun olmasın genelde herkese hoş görünmez mi? Tutmayan kişiyi belki de gelecek yıl tutuyor görebiliriz böyle güzelliklerle..ama özellikle vurguluyorum,güzellik parçada değil, bütünlükte gizli..Bu aydaki güzellik de işte bu birlik ve beraberliktedir bence.
Bu yüzden yazımdaki sözkonusu tavrım kişinin oruçlu olmamasına değil, oruçluya davranışıydı. ayrıca hiçbir oruçlu eminim açıklama beklemez, sadece insan olmanın gerektirdiği bir sevgi saygı bekler beraber yaşadığı insanlardan.
Bilen müslüman için sorun yok, bilmeyenin de kendi ayıbı deyip toplumsal sorumluluğumuzu da üstümüzden atamayız, bu herşeyden önce bizim gibi bir milletin fertlerine yakışmaz,çünkü bu beraberinde çözülmeyi getirir ki bugün avrupa toplumlarının yaşadığı en büyük sorun bu.
Dinde baskı ve zorlama boyutunu ise bu başlıkta değil ama farklı bir noktada tartışmak isterim sizinle. Sözkonusu gazete yazarının üslubu hakkaten hoş olmamış nihayetinde uzaklaştırıcı değil uzlaştırıcı eleştirilerde ortak fayda bulabiliriz.
Yazımı bu anlamda tartışma ortamı sağlayarak açıklama fırsatı verdiğiniz için teşekkürler..
Sevgili RUBAB
Bende bu sene Ramazan şerifi uğurlarken daha bir hüzün yaşadım.sizin yazınıza bende katılıyorum.keşke insanlarımız biraz daha Ramazanı şerife saygılı olsalar.bu konuda görev biz annelere düşüyor.evlatlarımızı çok iyi yetiştirmeliyiz.toplu örnek saygılı efendi insanlar yetiştirmeli.yüreğinize sağlık.rabbim inşallah hepimize ramazanı şerifin tekrarını nasip eder.sevgileerimle.
Sayın yazar,
Amacım yazınızı olumsuz eleştirmek değildi.
Oruç tutanların tutmayanı eleştirme hakkının olmadığı düşüncesindeyim.
Zira,tutmayanların neden tutmadığını her gördüğü oruçluya açıklaması mümkün değil. Oruç ibadettir. İbadetini yerine getiren Allah rızasını alır, getirmeyen bu razılıktan mahrum kalır.
İbadet ve saygı Allah için olmalı, bunu böyle bilen müslüman için sorun zaten yok.Bilmeyene gelince o da onun k/ayıbı.
Benim burada eleştirdiğim kısım tut(a)mayana karşı takındığımız tavır.
Baskı ve zorlama yok dinimizde. Tavsiye ederiz. Güzel hal davranışlarımızla örnek teşkil ederiz. Bu yıl tutmayanı gelecek yıl tutuyor görebiliriz.
Yani kınama yerine, hoşgörülü bir tutumla çekebiliriz kişiyi,ibadetin ne çok huzur verdiğini huzurlu olduğumuzu belli ederek başarırız.
Bir gazetede köşe yazarlığı yapan yazarlardan biri, tesettür konusunu işlerken,deve hörgücüne benzetme yaparak başını bu tip bağlayan hanımlara hakaret etti. Bunu yazan da İslama hizmet ettiğini vurgulayan gazetede aynı görüşte olan yazarı.
Böyle uzaklaştırıcı eleştiride bulunarak hizmet olur mu?
Aynı tavır değil ama yakın bir uslup bulduğum için düşüncemi paylaştım.
Kabalık ettimse bağışlayın.
Selam ve dua ile.
Değerli hüzünlü şarkım, Ramazan-ı şerif elbette hoş geldi, iyiki geldi..Satırlarımda gelişini sorgulamak değildi amacım, gidişini memnun kılmak için yapamadıklarımızı paylaşmaktı..
Bu hayırlı kapıdan , neden hep beraber geçemediğimizi dile getirmekti.. Toplumu oluşturan bireyler değil mi? Sadece kendimizden sorumlu olduğumuz görüşünüze katılmıyorum, zira milletleri millet yapan onların bütünlüğüdür..Bu anlamda oruç, bireysel bir ibadet gibi görünse de onu asıl kıymetli kılan bu manevi iklimi toplumca yaşamamızdır..
Duamız bu güzel ayın nimetlerinden dolu dolu faydalanmak elbette, yalnız bunu yaparken beraberlik içinde olmak, zira sadece kendimizden sorumlu olsaydık, "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen bir peygamberin ümmeti olamazdık..
Fatih'e değinirken ise Rahmanın zaman takdirine sual sormak da ne haddimize, sözlerim bir özeleştiriydi nihayetinde. Üstelik tarih de tekerrür etmiyor mu bazen, zaman mefhumunun ne önemi var? Değişen biz insanlarız alemde, oysaki zaman yüzleri değiştirse de özünü koruyor daima.
Hülasa, yine de sürç-ü lisan ettiysek affola.. Yorumunuz için teşekkürler.
Hayırlı bayramlar
Ramazan topluma gelmiyor olabilir,ama sizin, benim komşumun yüreğine gelmişse geldiğine dua edip halimize şükür deyip üstümüze düşeni yapmamız yeter.
Sanmıyorum ki çocuklarımıza bu yüzyılın eserlerini anlatalım. Anlatırsak yine peygamberimizin yaşadığı yılların eserlerini, Osmanlı'nın muhteşem eserlerini anlatır tanıtırız.
Yaşadığımız yüzyılda bizler harabiyetten başka hangi eseri bıraktık ki anlatalım?
Yine de hoşgeldi Ramazan.
Ve bu aşırı ziyankarlığa nazaran yine de geldi.İyi ki de geldi..
Ya göremeseydik bu hayırlı kapıların hayrını?
Biz kendimizden, fikrimizden, elimizden, dilimizden sorumluyuz. Oruç ta bu demek değil mi?
İyi ki geldi Ramazan.
İyi ki faydalanabildik (umarım )feyzinden, nurundan.
Fatih'in bu yüzyılda gelmesini isteseydi Rahman,öyle yapardı.
Hayırlı Bayramlar