- 903 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yeryüzü Kampı
Başka bir şey bekliyordum, bambaşka.
Günler aynı monotonlukla gelip geçiyordu. Aynı pazartesi temizlikleriyle yeni bir hafta başlıyordu. Annelerin akşama ne yemek yapacaklarına dair merakları oluyordu. Babalar ertesi sabah yine aynı işe gidecek olmanın sorunsuz alışkanlığıyla gece yarısı olunca televizyonu kapatıp yataklarına çekiliyorlardı. Sonra aynı otobüsler, trafik..
Trafik hep sıkışık olurdu belli yerlerde. Barbaros’ta trafik yoksa örneğin, o gün bir anormallik aranırdı günlük hayatta. Obama gelmiş olabilirdi mesela, öenmli insanlar Dolmabahçe’ye gidecek olabilirlerdi. Öğrenciler çalışmayı hiç sevmezlerdi. Okulun bitip iş hayatının başladığı o ince çizginin hayali yeni rehavetlere sürgün ederdi. İş hayatına atılanlar, çalıştıkları ortamı sevmezlerdi; çünkü orası bile çok monoton gelirdi. Günler heyecansız ilerlerken ya gri günlerden sonra sarı sabahlara uyanmak gerekirdi ya da yeni bir aşkın girmesi beklenirdi kalbe heyecanlanmak için.
İnsanoğlu, heyecanı bir başka ademin teninde aradı ya, işte burada yanıldı. Ruhu olmayan her şeyde olduğu gibi, aşklar da tene doyulduğunda def edilmek istenirdi. Biten her aşktan sonra, büyük, kasırga gibi bir aşkın hayali kurulurdu. Sonra birkaç hafta küfürle kapanırdı içli başlayan bu konuşmalar.
İnsan elinden hiçbir şey gelmezken bile yine de bir şeyler yapabilmeye yetecek gücü olduğunu hatırlamak ister. Sessizliğin boşlukları küfürle doluyor ne zamandır, bundandır işte.
Hayat diye beylik bir söylem vardır herkesin dilinde. Birine küçük gelir, birine büyük. Hayat adlı aşifte kimseye tam karar gelmemiştir ne yazık. Ümitsizlik ve amaçsızlığa bir de tembellik ve cehalet eklenince bizim zavallı aşifte dillerde ortamalı olmuştur böyle. Başı sıkışan bir kendine sayar, bir de gelmişine geçmişine..
İşte böyle havalarda vazgeçtim hayata yüklenmekten..
Sevgili Polyanna,
İyi ki 21. yy’da yaşamadın. Çünkü çocuklar da artık çok modern ve mondernizmin oyunlarından başkasına kulak asmıyorlar. Dolayısıyla mutluluk oyunu onlar için çok arasbesk canım Polyanna.
Zamanında oynadığın oyunların hep senin lehine bitmesi ne güzeldi. Okur okur hep iyilerin kazacağına inanırdık. Zaman çok değişti canım Polyanna. İyi olan kimsenin kazanmasına izin vermiyorlar. Öyle oldu ki, bir şey kazanınca nerede hata yaptım diye düşünür olduk. Bir de ne var bilyor musun, yahu bu hatun bunu nasıl başarıyor diye, yıllarca tutturduğun türküyü algılamaya çalıştık; tam öğrendik, baktık 21. yy olmuş.
Annem bayram sabahları yaptığı gibi, ’Hadi kızım, 21. yy bugün, kalk!’ dedi; ve zorundalığın verdiği sıkıntıyla gözümü açtım.
Bir de ne göreyim canım Polyanna,
mutluluk oyunu, kızamık gibi, su çiçeği gibi ancak ilkokuldayken sempatik görünüyor.
Hoşçakal Sevgili Polyanna!
Annesiyle teyzesinin adının bileşkesi isimli kız, hoşçakal
çili ve kızıl hatun
..
YORUMLAR
Hoş bir yazı açıkcası... Her yazının ucundan bucağından eleştirilecek bir nokta ararım. Fakat bu yazı beni can evimden vurdu. Polyanna evet, hep bahsettiğimiz ama hep ötelenen yerlerde sürülen polyanna. olabilir bizler bir düş dünyasında görebiliriz kendimizi, fakat artık hayatın modern olmuş çocukları ile başedecek gücümüz yok. Maalesef zaman, o asil polyannaları sevimli pandacıklar haline getirdi. yazı için teşekkürler gayet hoş ve doyurucu bir çalışma olmuş.kalemine sağlık..