Zoraki aşk
Akşamdan başlayan kar hiç durmamacasına yağdı. Arada bir penceremden kar manzaralarına baktım. Hızlı adımlarla evlerinin yolunu tutanlar geçti önümden. Neredeyse gelirler artık diye geçmeye kalmadı içimden kapı vuruldu, hafiften daldığım düşleri bir yana bırakıp, kapıya yöneldim.
Acele , ecele çalıyordu zil bir telaş halinde ,bir yandan da kapı tokmağına hızlıca dokunan bir el yüreğimi hoplattı.
- Geldim , geldim
Sesimi duymamış olacaklar ki aceleciliklerini devam ettirdiler. dışarıdan fırtınanın uğultusu değdi
kulaklarıma. Uzaklardan gelen araba kornaları ve köpek havlamaları evin içine kadar doldu.
Alelacele açtım kapıyı şu bizim ev arkadaşı daha doğrusu babamın beni emanet ettiği , uzaktan da akrabamız olan Hülya , yanında yeni yetme yeğeni Turgut... Her zaman ki delici bakışlarını üzerimde gezdiren Turgut’a baktım, baştan aşağı kar içinde, ancak o hoyrat bakışları içimde garip ve ürküntüyle dolaşmaya başlayınca irkildim...! Nereden baksan ablası sayılırım ama gel de anlat , geçenlerde Hülya beni bir kenara çekip " biliyor musun şu Turgut’ta büyümüşte sana bakar olmuş , haberin var mı ?"
- Yok daha neler o dünkü çocuk sayılır
- Öyle deme kız, aşık olmuş o sana . hem çıksan onunla ne olur sanki !
- Hülya sen ne diyorsun , ne dediğini kulağın duyuyor mu ?
-Tabi ki duyuyor , çocuk aşık olmuş diyorum, yatamıyor geceleri. geçende açıldı bana, "abla şu kızı istiyorum ne olur benimle çıksın..." Ya yemeden içmeden kesildi bak ya çıkarsın bu çocukla ya da...
- Ya da ne ?
-Ya da çıkar gidersin bu evden.
- ben okumaya geldim buralara, babam’a ne cevap verirsin sonra , yani sokağamı atacaksın beni çıkmazsam onunla..!
- Ya amma büyüttün çocuk sana kesik çık işte ne var bunda...
Kafamda dolaşan ve Turgut’un hayalinin üzerimde gezindiği kapı önünde kalıverdim bir süre...Hülya bön bön baktı yüzüme , gözlerimi kaçırdım...
- Hoş geldiniz baştan aşağı kar olmuşsunuz , hadi girin içeri , sobayı yeni alevlendirim bak sesi bile gürül , gürül...
Hülya’yla yeğeni Turgut kapının önünde üstlerine yığılan karları silkeleyerek içeri doğru hamle yaptılar.
Dışarıda esen rüzgar iyice azmıştı, belli belirsiz bir tipinin uğultuları duyulmaya başladı.
" ah babam kimlere emanet ettin beni ? Şu Sivas’da benimde mi. sazım çalınacak , şuncacık çocuğa bak diretmiş ,nasıl kalırım ben bu evde , kimi tanır kime giderim. Kimbilir belkide geceleri kapının deliğinden beni gözlüyordur, yapar mı yapar , ya zorla girmeye kalkarsa odama off içim sıkıldı..."
Hülya üstündeki karları elleriyle aşağı doğru atmayı sürdürerek "ammada soğukmuş donduk, donduk." Diyerek içeri girdi. Gürül , gürül yanan sobada ellerini ısıttı parmakları sızım , sızım sızladı , gözlerinden bir kaç damla yaş aceleyle sobanın üstüne düştü.
- oh be ısınmak bile ağlamayı gerektiyor şu diyarda , neredeyse donmuş parmaklarım.
Turgut sen üşümedin mi ? ama seni ısıtacak başka şeylerde var seni kerata seni...
Hülya’nın garip ve bir o kadar da manidar sözlerinden cesaret alan Turgut sobanın başında, vücudunu biraz daha bana yaklaştırarak arsızca sürtündü. kendimi geriye doğru çekerek " ben bir çay demleyeyim içiniz ısınır " dedim ve hızlıca odadan çıktım. Artık ok yaydan çıkmıştı bu evde kalamazdım , gece ağır , ağır iniyordu , dışarıda esen rüzgar karları havalandırmış tipi bütün hışmıyla Sivas sokaklarında gezinmeye başlamıştı. Başımda çatlarcasına ağrıyordu , halbuki biraz öncesine kadar hiç bir şeyim yoktu , çok berbat hissediyorum kendimi şu kasvetli gece bir bitse... " Ah bir bitse , babam ne yaptın bana.?
Hülya çayı içerken kaş göz hareketleriyle Turgut’u işaret etti devamlı bana, görmemezlikten geldim ama bakışları her yanımda gezinmeye başlamıştı.
- bu gün çok yoruldum birazda üşütmüşüm, erkenden yatmak istiyorum başım çatlayacak sanki. Turgut odadan kaçma olarak algıladığı sözlerimden alınmıştı. "Akkız bense bu akşam biraz konuşmak istemiştim seninle, hani başbaşa, Hülya ablam söylemiştir seni çok... " gerisini duymak istemedim çayı olduğu gibi bırakarak odama doğru koşarcasına gittim...
Hülya peşimden geldi . Akkız ne yapmaya çalışıyorsun sen, bak çocuk nasıl üzüldü , bu akşam düşün taşın ya onunla çıkarsın ya da bu evde bir dakka dahi duramazsın...
Gece boyunca uyku tutmadı , tipinin sesini dinledim , köpeklerin var güçleriyle bağırmaları içime oturdu. Karanlık odam iyice karardı , sobanın son nefesi tükeninceye kadar fırtınanın uğultusuna bıraktım kendimi , loş bir aydınlık odama değdi , yerimden doğrularak anahtar deliğine bir klağıt’ı tıkaç yaptım. ruhumda garip duygular gezindi. Ertesi gün hafta sonuydu ve tanımadığım bilmediğim bir şehirde yapayalnızdım. Sabaha karşı garip düşlerle uyandım, odamdan çıkmak istemiyordum yine Turgut’un o delici bakışlarına maruz kalmak...
İçeriden Hülya’nın sesi duyuldu Akkız hadi kahvaltı yapacağız bak Turgut’ta kalktı seni bekliyoruz. "Aman Allah’ım bir kabus olmalı bu, geliyorum , geliyorum..."
O gün öğleni zor etmiştim kafama koydum gidecektim bu evden . Ayrılmalarını fırsat bildim aceleyle bavullarımı hazırladım iki bavul eşyam ve ben hazırım. Onlar gelmeden gitmeliyim cebime baktım kaç gün yeter ki bu para bana , olsun hele bir çıkayım şurdan yoksa boğulacağım burda...
Öğlenden sonraydı , kar hafiflemiş tipi durmuştu , dondurucu bir soğuk kasıp , kavuruyordu Sivas sokaklarını ve ben iki elimde iki bavul şu Sivas’ın sokaklarındayım. Bir otel bulmalıyım , hızlı adımlarla yürüyorum ama gözlerimden dökülen yaşlar sel olmuş , sinirden ağlıyorum , bacak kadar çocuğun maskarası olmaktan kahroluyorum. ve rüzgar vurdukça üşüyorum , gözlerimden dökülen yaşlar buzlaşıyor ikide bir durup kirpiklerimi ovalıyorum. " Ah babam kızın ne hallerde haberin var mı ? Nereden olcak ki , ucuz bir otel bulmalıyım , kimbilir oralarda da kimler musallat olacak bana."
Kar sokakları tepelemesine doldurmuştu , meydandan aşağı otellerin olduğu caddeye doğru iniyorum arada bir dönüp , dönüp bakanların tacizlerine aldırmıyorum bile , lakin gözlerim boşanıverdi içimde birikenler irin gibi iniveriyor aşağı...
Önümde duran bir gence ters ters baktım oralı olmayacaktım ama "Akkız bu ne hal ? " diye bir tatlı söz duyunca gevşedim. Okuldan arkadaşım Cenap, sanki Tanrı çıkartmıştı karşıma , bir ağlama krizine tutuldum sonra Cenap’ın o fukara evinde buldum kendimi. Gazete kağıtları üzerin de yediğim o akşam yemeği ve Cenap’ın tatlı , güven veren sözleri... Odasında ki tek yatağı bana bırakmıştı garibim . Günler sonra ne kadar da tatlı güven içinde bir uyku uyumuştum hemde anahtar deliğine bile bakmadan...Hiç bir karşılık gözetmeden "ya dünyada böyle insanlarda varmıymış ? " ben tanıdım varmış...
İş bu öykü gerçek bir yaşamdan kurgulanmıştır... Olaylar ve kişiler tamemen gerçektir.
ALPER KAR
YORUMLAR
Bilgisizlikten mi geliyor bunlar başımıza anlamıyorum.Olay gerçek diyosunuz peki.Aklıma şu soru geliyor başka memlekette okumaya gittiysen git o üniversitenin yurduna kal ne diye otele gitmeye karar verir insan.Cenap ile karşılaşmasa başına kötü şeyler geleceği açık ama seçeneği de var.