- 562 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SON ÖYKÜSÜYLE AHISKA / ARDAHAN ÖYK.56 (kitap 52)
Eski belli ki çok eskiydi Ahıska ve Ahıska çarşısı.
İlk yerleşim burada yapılmış. Şöyle de diyebiliriz: Posof Çayının Rabat’a karşı geçe de ki kısmına yeni Ahıska ismini vermişler.
Bu geçede ki çarşı halis bir yapı. Posof Çayının üstündeki köprüden geçtikten sonra yönünü kırmadan direk yokuşa yürüyünce ayaklarınızın sağında çarşıyı bulursunuz. Ta askeriyeye kadar gider yol. Ahıska’nın en lüks caddesidir. Bütün evlerden caddeye piano zümzümesi çıkar. Villa tipindedir evler. Bahçeli, tek kat veya iki katlıdır. Caddeye nazır. Yan yana yapışık evler. Aralıklar: Sırf altında oturup satranç oynadıkları ağaçlar içindir.
Büyük gazarma binanın yalmanından sağa önünüzü kırdınız mı? Bir harmanlık kadar boşluk: Döviz bozan adamlar: Alış-veriş yapıyorlar. Tomarnan para ellerinde. Her çeşit para ellerinde dönüyor. Bozmaya, almaya mani yok. "Pul olsun yeter ki."
" ... PULİ"
Paraya pul diyorlar!
Çarşıyla karşı karşıya kalırsınız. Ahıska Çarşısı, halis bir eser. Kerpiç ve ağaçtan yapılmış, tek katlı avlusunda açılmış tezgahlarıyla eski, belli ki çok eski.
Bizim Karagöl Mahallesinde evlerin önü balkonlu olur. Bura evlerini ağaç doğrama vitrinle kafeslemişler. Evlerin önüne yekpare siper gibi çekilmiştir. Balkonun yarısı cam ve çerçevedir. Cam göbeği maviyle boyalıdır.
Çarşının dükkanları ahşap doğramadır. Camekan; doğrama yapının yarısını işgal ediyordu.
İki kapılı giriş var. İki köşe başında giriş; kapıların ağzını açmış bekliyor. Kimlerin girip çıktığını görmemiş? Ona sorsanız: neler anlatacaktır neler! Hiç terpetmemek lazımdır.
"Bir dokun, bin ah işit!" Görüp, geçirmiş ahvaller nesne olsun, insan olsun, hallerinden belli oluyor.
Çarşı: Derdini anlatacak olsa da onun havasına, oylumuna geçmedikçe hemen halinden anlanamazdı. İnsanların acılarını sevinçlerini bir bir yaşıyordu. Hayli derece de duygusallık içerdiği soluk alış verişinden belliydi.
Eski belli ki çok eskiydi.
Gogol; öykülerinde köpeklerin okuma- yazma bildiğini yazar.
Taşlar konuşuyordu çarşıda.
"Ben konuştum."
Doksan üç yaşında Saatçi Seroş Dede saatini açıp tamir goduyla saat ile konuşuyordu. Yirmi üç yaşında saatciliğe başlamış.
Yetmiş üç yıl tam.
Eski belli ki çok eskiydi onun sanatı.
Saatçinin kapı eşiğinde "Nal" çakılmıştı, ona ne sorsan cevap verecekti.
Hiç ilişmedim. Seroş Dede kaç yıldır burada ona da bir şey sormadım.
Hatıralar, aşklar, komşulukların, hepsi oradaydı. Nal o da; onlarca yıldır çakılı yerinde...
O da konuşmaya yelteniyor. Hiç kurdalamadım. Oralı olmadım.
Hüzünlendim; İskender Amcamın Ambarında ki nala benziyordu.
"İnsan insana benzermiş."
Seroş Dede:
" - Ola, babanlar yahşi mi?"
Yahşi Seroş Dede yahşi!.. dedim.
Posof Çayı, Ahıska’yı ikiye; şeftali gibi ayırıyor. Rabat güneye edalı kuma gibi kalır. Köprünün üstünde, korkuluklara yaslanmıştım. Posof’tan gelen sulara gözlerim dalmıştı.
Çakıl taşı, sürüklenip gelen dallar, su kenarında iki katlı bir ahşap ev.
Eski bina belli: "Ne dertler, ne sevinçler gördüm" der gibi.
Söylenip, boşalmayı insanlar gereksinir biliriz.
Dam, taş, evin, eşiğinde gereksinimiymiş!..
Köylerden gelme, meyve ve sebze satışa sunulmuştu.
Köylüler nevalesini çarşıdan alıp, bizim minibüsler gibi binip köylerine dönüyorlardı. Alış-veriş yaparken köyde ellerine verilen siparişleri ta ev de yazdığı kağıttan takip edip alıyordu adamlar.
Aldığı şeyleri, kağıtta çarpı işaretiyle üstünü çiziyordu. Çarpıyı aldığı şeyin kafasına vuruyormuş gibi çizgiyi çekiyordular. "Derin nefes alıyor ayriyeten. Aha, seni de hallettim," diyordular.
Bitirmek, becermek insanı rahatlatır. İnsanoğlunun zorunlu uğraşı, çalışmak, bunun dışına çıkılamayacağını milyonlarca yıllar insana öğretti.
Termo-dinamik yasalar aynını söylüyor. Ekmeden biçmek yok.
Hint, " Karma" anlayışında: Ne ekersen o’nu biçersin.
Uğraşmak ve bitirmek, zorunluluk ise,
Erişmekte mutluluk oluyor.
Ahıska da çarşı, eski belli ki çok eskiydi..
Akıllı, uslu ve yahşi çarşıydı.
İnsanları çarşıdan da güzeldi!...
Yalçıner Yılmaz
16-09-2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.