- 596 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
“NEFES” ADLI FİLİMİ İZLERKEN NELER HİSSETTİM?
Levent Semerci’nin ilk sinema filmiymiş Nefes. Henüz vizyona girmemiş. Filimin en çarpıcı içtimai karelerini izlediğimde dondum adeta. 2365 metre yükseklikteki çetin şartlarda çekimi başaran küçük ekip Güneydoğu’da 40 askeri timin nasıl eğittiğini gördüğümde dehşete kapılmamak mümkün değildi. Güneydoğu’da sadece terör yaşanmadı. Orada her karış toprağı sıksan avuç avuç kan da akar.
Her baharın yazla buluşmasında tomurcuklanan gelincikleri farklı bir hüzünle izlerim. Şehit kanları ile ıslanan topraktan, fışkıran o kırmızı “naif çiçeklere” dokunmaya bile kıyamam. Aklıma Mehmetciğin akan kanı gelir, sarsılır ruhum. Bir kaç dakika artçı titreyişler sonrası kendime gelirim.
Nefes adlı filim, Ekim ayında sinemaseverlerin gözleriyle buluşacak ama ben bir kısmını izledim videodan. Kahroldum, aklıma gelince Sarıkamış.
Evet, nereden geldi ki?
Nasıl gelmez bu yüzleri izlerken. Aynı yüzlerdi ve aynı ifade vardı her birinde . Korku yok olmuş, beyaz beyaz bakan bir ifadeydi yüzlerini kaplayan. Tıpkı Sarıkamış şehitlerimizin ifadeleri gibi…
Sıcağı sıcağına Akdeniz seferinden yeni dönen ve üzerlerinde sadece yazlık askeri kıyafetleri olan. Ya ayakları? Buz kesen -36 derecede kar soğuğuna karşı direnmeye çalışan ayaklarda ise delik deşik çarıklar vardı. Tam 108 bin vatan evladı neye terkedilmişlerdi?
Açlığa…
Soğuğa…
Yalnızlığa…
Çaresizliğe…
... Her biri ana kuzusu olan Mehmetciğimiz hazinli bir bekleyiş içindeydi Sarıkamış’ta.
Peki neyi bekliyordu?
Gece gündüz uyumadan bu bekleyişleri ne içindi?
Korkutmuşlar mıydı ?
Düşmanın geleceği kaygılarından mıydı?
Hayır…
Evet, kesinlikle hayır…
Onlar, Alman hayranı egoist bir komutanın emriyle doğuya sürülmüşler ve ölmeyi bekliyorlardı. Korkmak sözcüğü onların yüreğinde barınmazdı ki. O damarlarında mevcut bulunan asil kanı taşıyan Mehmetcik kimseden korkmuyordu komutanından korktuğu kadar.
O Mehmetcik Çanakkale’de şehit olan 57.Alayın bir devamıydı ve hala ulu önderlerinin o gür sesi kulaklarında çınlamaktaydı.
“Ben size ölmeyi emrediyorum asker!”
Ve ardından göğüs göğüse yedi düvel ile çarpışmış ve koca bir alay şehit olmuştu. Çünkü süngüsünde mermisi yoktu. Ama kanının son damlasına kadar VATAN toprağından "zerre vermemek" adına savaştılar ve canlarını feda ettiler.
"YETERKİ VATAN SAĞ OLSUN" dediler.
Ya Sarıkamış’ta ne vardı?
Düşman mı?
Varsa bile bu düşman, hani nerdeydi?
Asıl düşman içimizdeydi...
Asıl düşman solukları dahi havada buza çeviren -36 derecedeki soğuktu...
Şimdi benimde kulaklarımda çınladı onların çaresiz, umutsuz ölüm sesleri. Farkı bir sesti. Titredim,inlemeleri duyarken kıvrıldı sol yanım buruk bir acıyla. İçimi üşüten "pisi pisine" ölen, Sarıkamış şehitlerimizi anımsadım.
Nefes adlı filimden bir kareyi göğsüm onurla kabararak aktarıyorum:
Bölük komutanı;
“Eğer bir hatanızı yaklarsam ve nöbette sizi uykuda yakalarsam sizi vururum ve ölürsünüz.”
” Altına “Eğitim Zaiyatı” diye de imzamı atarım. Anlaşıldı mııı askerrr?”
Ardından yükseldi havaya bir ağızdan 40 askerin sesi.
“Emredersiniz Komutanım.”
Bu bir hiddet miydi?
Bu bir öfke miydi?
Bu nasıl bir yönlendirmeydi?
Bu nasıl bir etkidir?
Bu nasıl bir yürek sesidir?
Bu nasıl bir çığlıktır?
Bu nasıl bir itaattir?
Bu nasıl bir nidadır?
Bu nasıl bir bağlılıktır?
"Nasıl?" diye sormak bence bir hatadır.
Sarıkamış Şehitlerimiz de sormadılar ve sessizce itaat ettiler, komutanlarının emirleri ölüm de olsa yerine getirmek boyunlarının borcuydu.
Çünkü VATAN SEVGİSİ yüreğinde varsa bir insanın, ÖLMEK ona yakışır.
Çünkü ÖLMEYE hazır olan ve ÖLÜMÜ emreden o insanlar ŞEHİTLERİN ölmediğini çok iyi bilir.
Çünkü onun ATASI kanıyla ısladığı yere düşürmediği AY YILDIZLI SANCAĞINI ona teslim etmiştir.
Çünkü o VATANINA ve ATASINA bağlı bir ulusun evladıdır.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…
Emine Pişiren/Edremit-Akçay 16.09.2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.