- 799 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Güneşin emanetçisi
Bıraksam kendimi gecenin karanlığına, görmeden önümü gitsem karanlığın derinliklerine doğru. Arkamda bıraksam ışıkları. Ve korksam bir an yalnızlıktan, karanlıktan. Ürpersem, titresem kendime gelsem. Sorular sorsam beynime. Ne aradığıma dair. Cevaplayamasam sonra, unutup gitsem sorduğum soruları dalmaya başlasam karanlığın içine. Uçsam sürekli bilinçsiz, sonbaharda yaprakları sürüklediği gibi rüzgârın. Dalgalansam karanlıkların içinde, bayrakların dalgalandırdığı gibi rüzgârın. Ama beni görmeseler, benim dalgalanmam için ölmese insanlar. Rüzgâr uçurmakla kalmasa beni, içimden geçse duygularımı çıkarsa dışarı. Birden ışıklar çıksa kalbimin ıssız ve tozlu kapalı kutusundan. Aydınlansa her yer duygularımın ışıklarıyla. Beyaz tuvaldeki koyu kırmızı fırça darbeleri gibi güzel olsa karanlıklar. Beyaz açsa her yer. Çiçekler özgür olsalar, güneşi beklemeseler yeryüzünde açmak için, kardelenler de karın yağmasını. Ben hala uçuyor olsam kalbimden ışıklar göndererek geceleyin, gökyüzünde.
Ayın bile görünmediği bir akşam, güneşi bekleme görevi benim olsa. Ben gözüksem yeryüzünden yukarıya bakan çocuğun gözünde. Ben eşsiz bir havai fişek gösterisi gibi dağılsam, parçalansam. Ve benim parçalarımdan gelen ışıklarla aydınlansa karanlık evler. Karanlık evlerde karanlıktan korkan çocuklar korkmasalar benim parçalarım sayesinde. Gece yatağında korkudan annesinin elini tutmak isteyen küçük çocuğun uyumasını sağlasam, o eve girerek. Ya da annesini kaybetmiş olan çocuğun, yalnız ilk gecesinde yanında olsam. Onun elini tutsa bir parçam. Sıkı sıkı sarılsa, sıcaklığını akıtsa onun kalbine. Yarın sabah ki o kötü töreni unutsa bir an. Beni düşünse ve güzel rüyalar görebilmek için uykuya dalsa. Gözlerinden akan yaşlar yastığında kurusa ve bir daha hiç akmasa bunu ben sağlasam.
Yalnızlığı yeni yaşamaya başlayan o teyzenin yanında olsa bir parçam. Çocuklarının çok uzaklarda olduğunu yıllardır beraber uyuduğu eşini kaybettikten sonra anlayan o teyzenin yanında olsam. Evinin yakınından geçen trenin sesiyle avuturken ben gelsem yanına. Ve benimle ilgilense, beni düşünse. Unutsa zihnindekileri ve saatlerdir bir türlü dalamadığı uykuya dalsa.
Benim parçalarım gezse şehrin üzerinde. Evlere girseler, insanları uykuya gönderseler ve sabah doğacak olan güneşe emanet etseler. Sonra tekrar birleşseler karanlığın en derininde. Tekrar olsam ben, başlasam dalgalanmaya ve karanlığın içinde uçmaya. Ama bu sefer görevini yapmış olmanın vereceği hazla. Güneşi gördüğümde girse duygularım tekrar kalbime, bir çok şeyler daha öğrenmiş olarak.
Selam versem güneşe, hoş geldin desem. Herkesin umudunun güneş olduğunu söylesem. Ve o evlere girmeye başlasa. Umutları doldursa o çocukların evine. Demir yolunun yanında oturan teyzenin evine de girse. Ve ben hızla uzaklaşsam. Gelsem dünyaya daha ağır bir kalple. Duyumsasam dünyayı iliklerimde ama çok yaşamam ben bu kalple…