NEHİR ve DENİZ
Çok uzun zaman oldu ona kavuşmayalı. Kokusunu, yanında olamasa da taa uzaklardan duyduğu, gecenin sessizliğinde dalgasının sesiyle avunduğu sevgiliye kavuşmaya çok az kalmıştı. Yağmur da öylesine hızlanmıştı ki, kendisine yardım etmek istiyor gibiydi. Kavuşmanın bir an önce olmasını diliyor, yağıyor yağıyordu.
Nehir, mutluluk ve heyecanla aşkına doğru hızla yaklaşırken kabardıkça kabardı, çoğaldıkça çoğaldı. Bu sevinci zaman zaman sekteye uğruyordu. Akışının hızını kesen engellerle karşılaşıyordu. Hâlbuki bu yol onun yoluydu. Nehirin denize ulaştığı güzergâhı bilmeyen mi vardı? Bilmiyorlarsa bundan böyle öğrenip gereken dersi alacaklardı. Biliyorlarsa o zaman durum daha da vahimdi. Nehir kendine biçilmiş olan rolü oynamak zorundaydı. Onu yolundan hiçbir şey alıkoyamazdı. Denize karışmak, onda yok olmak, onun bir parçası olmak şu anda arzu ettiği tek şeydi. Önüne çıkan engelleri teker teker aşma gayretiyle hızını arttırdı. Evler, arabalar, tabelalar, yollar, fabrikalar, hastaneler, insanlar… Sahi onların kendi yatağında ne işleri vardı?
Buraların kendisine ait olduğunu defalarca hissettirse de insanlar bunu hep yapıyorlardı. Her yere sahip olma duyguları bencilce bir hal almış, boş buldukları yerleri ele geçirip ne kadar güçlü olduklarını gösterir gibi davranmışlardı. Su çoğunlukla hayattı. Ama şimdi ölümün adı suda saklıydı. Felaketin sebebi suydu. Suyu içinde barındıran nehir ise getirdiği tüm yüklerle birlikte denizine ulaşmayı düşlüyordu. Amacı yıkmak, üzmek, öldürmek değildi. Onun yoluna taş koyan insanların bile bile aynı yanlışları yapmalarındaki amacını ise hiçbir zaman anlayamayacaktı. Suyun gücünü insanlara bir kez daha hatırlatmış olmaktan duyduğu üzüntü, denize doğru yaklaştıkça azaldı. Kendini suçlu hissetmiyor, olması gerekenin olduğunu düşünüyordu. Sonbaharın gelmesiyle yağmurlar yağmaya başlar, dereler nehirlere, nehirler denize ulaşır, bu döngü böylece sürer giderdi. Her şeyi bildiğini sanan insanlık bu gerçeği es geçmenin hesabını ödüyordu.
Ve şimdi doğayı yok etmeyi elbirliğiyle başaranlar, ona hükmetmenin mümkün olmadığını anlayacak ama çabucak da unutacaklardı.
Özden HORAN
13.09.2009
@İstanbul
Fotoğraf:Mustafa Gürdal
YORUMLAR
...
"Nehir, mutluluk ve heyecanla aşkına doğru hızla yaklaşırken kabardıkça kabardı, çoğaldıkça çoğaldı. Bu sevinci zaman zaman sekteye uğruyordu. Akışının hızını kesen engellerle karşılaşıyordu. Hâlbuki bu yol onun yoluydu. Nehirin denize ulaştığı güzergâhı bilmeyen mi vardı? Bilmiyorlarsa bundan böyle öğrenip gereken dersi alacaklardı. Biliyorlarsa o zaman durum daha da vahimdi. Nehir kendine biçilmiş olan rolü oynamak zorundaydı. Onu yolundan hiçbir şey alıkoyamazdı. Denize karışmak, onda yok olmak, onun bir parçası olmak şu anda arzu ettiği tek şeydi. Önüne çıkan engelleri teker teker aşma gayretiyle hızını arttırdı. Evler, arabalar, tabelalar, yollar, fabrikalar, hastaneler, insanlar… Sahi onların kendi yatağında ne işleri vardı? "
...
Güncel, acıklı bir doğa olayı gayet edebi bir dille anlatılmış. insan - doğa ilişkisinden insanoğlu dersini alır ve bir daha böyle olaylar tekrar etmez, inşallah.
Bir pazar sabahı okuduğum güzel yazılardan biri, kutlarım.
TUYSAL tarafından 9/13/2009 6:43:28 PM zamanında düzenlenmiştir.
* YOLSUZLUK *
İşte kanıtı !
Demekki derelerin yatağında akması için bir yol bulamamışlar ve dereler yolsuz kalmış !
Haydi şimdi... şarkılarla alkışkarla hep birlikte sandıklara...
Bereber yürüdük biz bu yol (suzluk) larda
Beraber ıslandık yağan yağmurda
Şimdi dinlediğim tüm (cenaze namazında) şarkılarda
Bana her şey (şeref) sizleri hatırlatıyor !...
Saygımla