- 981 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEHİD'E MEKTUP 3
Çanakkale / 27.Kânunuevvel Perşembe.1915
Güzel Anam, Kıymetli Babam...
Evvela müebbet hürmetimi arz eder, ellerinizden öperim. Muhabbet çemberinizin dışında olmak keder verir elbet. Fakat vatan muhabbeti daha mühimdir, ilelebet. 24 Kânunuevvel pazar ertesi günü Alçı tepe’de yakın dostlarımın; Bilal, Hakkı, Serhat ve daha nicelerinin müteakip hücumlarda şahadetine şahit oldum. Gayet müthiş bir duman ve toz bulutları arasında kaybolduk. Kendime geldiğimde muharebede sağ dizimden yaralandığımı fark ettim. Hamdolsun şimdi sağlıcaklayım. Ne var ki; Çanakkale değirmen olmuş Ey! Babam. İnsan öğütür olmuş Ey! Anam. Geceleri, yaralı kandaşlarımın, dertli kardaşlarımın iniltileri bizi uyutmuyor. Diyeceğim şu ki; yarın ve müteakip günlerde girişeceğimiz muharebelerden sağ çıkma huzuru taşıyamıyorum. Bu mektubu size hatıram kalsın diye yazıyorum. Baksana Ey Babam; haylaz oğlun Selim, ilk defa bir işe yarıyor, Vatan bekliyor...
Canım Kardeşim Semih...
Anamı, babamı sakın üzme. Ne ihtiyaçları olursa, noksansız gör. Yokluğumu hissettirme. Onları evvela Allah’a, sonra sana emanet bıraktım.
Güzel Anam, Kıymetli Babam, Canım Kardeşim...
Size karşı kusurlarımı affedin. Mukadderat-ı İlahiye böyleymiş. Haklarınızı helal edin. Benden yana helaldir. Bende şehit olursam; ruhumu şad edin. Ebediyen Allah’a ısmarladık. Sizi Cenab-ı Hakkın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum. Esselam vesselam...
4.İstihkâm Taburu Oğlunuz Selim...
2.Hücum Bölüğü
Alçı tepe / Çanakkale
Işıklar Köyü / 22 Nisan 1925
Kahraman Ağabeyim...
Son mektubunu teslim aldık. Sana nice cevaplar yazdım. Hiçbirine karşılık vermedin. Aradan epey vakit geçince, biz yavaş yavaş idrak etmeye başlamıştık ki; acılı haberini aldık. Bize yazdığın mektubun; 3. günü nihayetinde işaret ettiğin gibi, şahadet mertebesine ulaşmışsın. İşte bu mektubu; aziz ruhuna yazıyorum. Ölmeyen şehidimiz, nasılsa öğrenir diyorum.
Canım Ağabeyim...
Mektubunu alınca, babam pek mesut oldu. Hele anam havalara uçtu sevincinden. Varlığını hissetmek bizi memnun kıldı. Bende pek tabi sevindim. Saadetimiz pek uzun sürmedi Ağabey. Şahadet haberini, Kumandanın Yüzbaşı Mahir Bey, mektup ile bildirdi. Varlık haberini de, yokluk haberini de mektupla öğrendik biz. Bu yüzden sana olan hasretimi de mektup ile bölüşüyorum. O gün tarlada babam ile beraber buğday hasadındaydık. Eve mektup gelince anam, koca yolu koşarak geldi. Selim’den mektup var diye diye nasıl mutlu, nasıl şendi. Babam; hele oku şu mektubu, ne yazmış haylaz oğlan, diyerek zarfını yırtıp kâğıdı elime uzatıverdi. Garip anam nereden bilsin, senin şahadet haberini taşıdığını. Mektubun senden olmadığı daha ilk satırında kendini belli ediyordu. Yüzbaşı evvela selam etmiş sonra, oğlunuz vatana kurban oldu, siz rahatta kalasınız diye kendini feda etti yazmıştı. Bu yürek yakan mektubu nasıl okurdum, senden selam bekleyen anamın, sevincinden tebessüm eden babamın yüzüne. Hala sağlıcaklaymış, selam edip, ellerinizden öpüyor demek istedim önce, ama yapamadım. Ağabeyimin kumandanı yazmış dedim, Ağabeyim arşı alaya yükselmiş diyebildim. Keşke bende okuma-yazma bilmeseydim. Kısa bir sükûnetten sonra, anam bana sarıldı. Semaları yırtan feryadıyla Selim, Selim diyordu. Hey gidi kumandan! Demek Selim, biz rahat edelim diye gitmiş, öyle mi? Ben Selim’siz nasıl rahat ederim, diyordu. Babam hasat ettiğimiz buğdaylara baktı kaldı. Gözü yaşlı, sedası titrek; vatan sağ olsun diyebildi ancak
Buğdayı önce değirmene, sonra ekmek edip cepheye gönderiyorduk. Ne kadar vakit geçti bilmem. Neden sonra; babam hele davranın dedi. Selim’ler ekmek bekler. Ben ağlayamadım Ağabey, Anamı, babamı teselli etmek, bana görev olmuştu. Son mektubun geldi aklıma; onları bana emanet bırakmıştın. Onları sakın üzme yazmıştın. Ben anamı, babamı hiç üzmedim Ağabey. Ne ihtiyaçları olduysa, noksansız gördüm. Tarlada babama daha bir canla başla yardım ettim. Biz sofraya hep bir fazla çanak daha koyduk senin için. Anam geceleri senin döşeğini de serdi. .Güzün bize hırka örerdi bilirsin, hep bir fazla hırka ördü senin için. Anam kaç gece Selim diye haykırışlarla uyandı. Hani babam sana; haylaz, bir işe yaramaz derdi ya, sevdiğinden çatarmış hep. Haylaz oğlanın ettiği işe bak, vatanı kurtaracakmış meğer diyen hıçkırıklarını işittim, gözyaşlarını sildim kaç kere. Ben bayramlarda, anamın elini iki defa öptüm Ağabey. Babamın elini iki defa öptüm. İlki senin için, diğeri kendim için. Yokluğunu hissetmesinler diye; sen gibi yürüdüm, sen gibi konuştum, sen gibi güldüm, kasketimi sen gibi yan taktım hep. Anam şaşırışta, bana Selim diye seslendiği vakitler, sen gibi; buyur anam diye cevap verdim. Sen şehit düştüğünde ben 12 yaşımdaydım, bugün senin yaşına vardım. Yokluğunu anam, babam hissetmesin diye gündüzleri sen, geceleri ben oluyordum, hasretinle yanıyordum. Kaç gece döşeğini Ağabeyim diye diye ıslattım. Anam, babam duymasın diyerek, karşıki tepenin ardına kaçıp, azmı Ağabeyim gel, dön gayrı diye haykırdım, ağladım. 5 sene evvel izdivacım oldu Ağabey. Bir oğlum var tıpkı sen, karagözlü, sert simalı, ismini Selim koyduk, senin gibi kahraman olsun diye. Artık kalabalığız ama Bir yanımız noksan hala. Yerin dolmadı, ızdırabımız dinmedi Ağabey. Ne büyük saadet ki; düşman yurtta mağlup kaldı ama gel gör ki, bizde senden mahrum kaldık. Gür sesinden, nükteli sözlerinden, uzun boyun, kara gözlerinden geri kaldık. Ruhuna Fatihalarımız vardı, göklere hediye eylediğimiz. Mahzun nazarlarımız kaldı ardından, toprağa devirdiğimiz. Koca bir yiğittin, vatana kurban ettiğimiz. Küçükken karanlıktan korkardım, Sen bana yetişir, korkumu dindirirdin. Ben karanlıktan hala korkarım Ağabey! Sana nasıl iltica edeyim bilmem ki? Keşke cephede yanında bende olaydım, küfre attığınız bir kurşunda ben olaydım, sen yerine, ruhumu Allah’a ben bıraksaydım.
Azamet Kapısının Nöbettarı, Ağabeyim...
Şimdi senin yaşında, yokluğunun 10. yılında vasiyetin olan; bana emanet, anama, babama gözüm misali bakıyor, onların gene her ihtiyaçlarını noksansız görüyor, hayır dualarını alıyorum. Biz savaşın nihayetlendiği, huzurla buluşan ve bu huzuru bir daha kimsenin bozamayacağı yurdumuzda rahat ediyoruz gayri. Sana elbet hasretiz ancak; varlığınız, yokluğa dönüşmese, bu toprak düşmandan nasıl kurtulurdu diye kendimize teselli verme çabasındayız. Kati galibiyete, zafer çığlıkları atan düşmanın, tekbir naralarınızla kaçışına, Allah’ın size olan yardımına, yurdumuzun selamete çıkışına şükrediyoruz. Yeğenin küçük Selim sana selam ediyor Ağabey. Baksana; senin kasketini, sen gibi yan takmış, kaşlarını çatmış, gür sesiyle dedesine kim bilir neler anlatıyor. Garip anam, hala Selim diye feryatlarla uyanıyor. Babam hala; haylaz oğlanın ettiği işe bak; vatanı kurtaracakmış meğer diye diye ağlıyor. Ben ise; seni çok özlüyorum Ağabey. Çok özlüyorum. Ruhum daralıyor gene, karşıki tepenin ardına kaçıp Ağabey gel, dön gayrı diye haykırıyor, ağlıyorum. Bundan böyle; ben seni Cenab-ı Hakkın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum. Azamet kapısının nöbettarına müebbet selam ediyor, Azamet kapısının sahibinden sana rahmet, bize sabır dileniyorum. Yarın mahşer günü bizi şefaatinle azgın alevlerden çek kurtar. Olur, mu Ağabey? Rabbim; seni ve arkadaşlarını razı olduğu kullarından eylesin. Sen ki; gönüldesin, dildesin, hala candan öte bir yerdesin. Gez cennet bahçelerinde, bizi düşünme gayri sen. Yurdumuz emin ellerde, bayramın olsun. Sen Rabbimin seçtiği kulsun. Hain düşman; Türk’ün heybetini görsün, sussun. Biz fani kullardan , siz baki şehitlere hasret dolu selamlar olsun....
Aydın / İncirliova Kardeşin Semih...
Işıklar köyü
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.