- 507 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-44
Uzun bir yolculuğa çıkmışlar ve kendi araçları ile çıkmanın tedirginliği vardı üzerlerinde. Mola vererek, yavaş ve dikkatli ilerlemeye başladılar Anadolu yollarında. Adıyaman il sınırına geldiklerinde ise Halil’ in içinde bulunduğu huzursuzluğu dışına yansıtmamaya çalışıyordu. İlçeye geldiklerinde heyecanı iyice artmıştı.
İçinden “ Az kaldı Gülistan, yakında inşallah beraber olacağız. Allah’ım bana yardım et. “ Diye geçirdi. Melih ise geldiği yeri tanımaya çalışıyor ve Bursa ile kıyaslamaya çalışıyor gibi bakıyordu çevresine. Onda da tedirginlik vardı fakat belli etmemeye çalışıyor gibiydi.
Halil, ilçeye geldiklerinde Ahmet Astsubay’ ı arayarak geldiğini haber verdi. Ahmet Astsubay Halil’in sesini duyunca çok sevinmiş ve bu sevinci telefondaki konuşmasına yansımıştı. Telefonda yanına gelmelerini istedi.
Karakola girdiklerinde, Halil’in çok az bir zaman öncesine kadar buradaki yaşamı hemen gözlerinin önünde beliriverdi aniden. Asker ocağında yaşadıklarını, her erkek gibi o da unutmayacak ve yakınlarına aklına geldiğinde ballandırarak anlatacaktı.
İçeriye girdiklerinde, tanıdık bir ortama girmenin rahatlığıyla Ahmet Astsubay’ın odasında bulmuşlardı kendilerini. Ahmet Astsubay, onu ve yanındaki arkadaşını görünce ayağa kalktı ve onları kapısının önünde karşıladı. Ağabey kardeş gibi kucaklaştılar. Komutan er ilişkisi beraber geçirdikleri o günlerden sonra sivil yaşama geçmesiyle daha da samimileşmişti sanki. Biraz sohbetten sonra Ahmet Astsubay, endişeli ve soru dolu bakışını ona çevirdi.
“Halil! Ne düşünüyorsun. Hoş geldin fakat neden geldin. Planın nedir ? Sakın benden habersiz bir şey yapma. Aşiret kanunlarını ben daha iyi bilirim. Sende şahit olmuştun bazı olaylara. “
“Komutanım, bilmez miyim? Ama bize başka çıkar yol bırakmadılar. Ölüme baş koydum ben. Gülistan ile de konuştum buradan giderken. Sözleştik onunla. Bir hafta sonra geleceğimi söyledim. O, beni bekliyor. Belki de hiç gelmeyeceğimi düşünüyordur. Ama ben verdiğim sözü tutarım. Ben isterdim ki, telli duvaklı çıkarayım onu baba ocağından. Olmadı, olamadı. En son çare olan kaçma yoluna itti bizi. Komutanım, ben bunları size anlatıyorum ama lütfen anlatmamış gibi farz edin. Sizin, ne kadar dürüst bir insan olduğunuzu yakından biliyorum. İşinizde asla müsamahaya yer vermediğinizi de biliyorum. Fakat bu kez farklı bir durum var ortada. Seven iki kişinin mutluluğu söz konusu. “
Ahmet Astsubay’ın yüzü iyice değişmiş ve kafası duyguları ile mantığının karşılıklı çatışması ile iyice karışmıştı.
“Tamam Halil, karışmayacağım. Ama sen bu işi ne zaman yapacaksın. Hiç olmazsa zamanını söyle. En azından başınıza gelecek tehlikeleri engellemeye çalışırım. Bulunduğum konumu karıştırmadan. “
Komutanım, yarın akşam gece kaçıracağım. O şekilde sözleşmiştik. Bugün on haber ulaştırmam lazım ama nasıl yapacağımı bilmiyorum. Köye giremem, hemen tanırlar. Kuşkulanırlar. “
Ahmet Astsubay, çareler arıyor fakat aklına gelen çözümleri tehlikeli bularak vazgeçiyordu. Birden bire aklına Meliha Hemşire geldi. Sevdiği kızı tehlikeye atmak istemiyordu ama başkaca da bir fikir bulamamıştı.
“Halil, şimdi bir mektup yaz ve sağlık ocağına uğrayın. Meliha Hemşire’ye ben telefon edeceğim. Mektubu o ulaştırsın. Bir bahaneyle gider onlara nasılsa. Detayları iyice yaz ama. Aksilik olmasın. “
“Tamam komutanım.”
Komutanın verdiği kalem ve kağıtla Gülistan’a mektup yazdı Halil. Ahmet Astsubay’ın Meliha Hemşire ile telefonla görüşmesinden sonra oradan ayrıldılar.
Meliha Hemşire’yi sağlık ocağında onları beklerken buldular. Mektubu verdikten sonra oradan ayrılarak ilçeye geri döndüler. Anne ve babasının kaldığı otele giderek, yorgunluklarını atmak için odaya geçti iki arkadaş.
Meliha Hemşire, Ahmet Astsubay ile telefonda konuştuğu gibi, mektubu ulaştırmak üzere Gülistan’ın evine doğru yola çıktı. Yanına da tansiyon aletini almış ve Kezban Hanım’ın tansiyonunu ölçecek ve uygun zamanı bulunca da mektubu ona verecekti. Biraz tedirgin, biraz da onların mutluluğunu istemenin sevinciyle evin kapısında kapıyı çalmak üzere hazırlandı.
Kapyı çaldı ve beklemeye başladı. Kapyı açan Gülistan şaşırmıştı.Şaşkınlığının geçmesine fırsat vermeden Meliha Hemşire,
“Kimseye belli etme. Al şu mektubu. Kimse görmesin. Tamam mı?”
Mektubu eline alan Gülistan el çabukluğu ile buluzunun içine yerleştirdi kaş ile göz arasında,
“Tamam, Hemşire Hanım. Buyurun içeriye. Dikkat çekmesin. Girin içeriye. “
Meliha Hemşire’yi büyük odaya alan Gülistan, annesine haber vermek için uzandığı odaya doğru gitti.
Annesi ile odaya döndüler. Onlar sohbete başlayınca, kahve yapmak üzere mutfağa geçti. Heyecanla, mektubu okumak istiyor fakat birisine yakalanma tehlikesiyle yapamıyordu.
Düşürme tehlikesi aklına gelince, odasına gitti ve mektubu yatağının en altındaki şiltenin altına sakladı. Geri döndü ve kahveleri yaptıktan sonra odaya geçti. Kahvelerin içilmesinden sonra Meliha Hemşire Kezban’ ın tansiyonunu ölçtü. Tansiyon çok yüksek çıkmış ve Meliha Hemşire’nin yüzü değişmişti. Telkinlerde bulunarak, oradan ayrıldı.
Onun gitmesinden sonra annesi dinlenmek üzere odasına gitmiş, Gülistan da yalnız kalmıştı en sonunda. Heyecanla odasına geçti . Kapıyı kilitleyerek, gizlediği yerden mektubu çıkardı. Heyecandan titreyen ellerine aldığı mektubu okumaya başladı.
“Gülistan’ım, kara gözlü sevdam. Ben geldim. Hem çok yakınındayım. Hem de çok uzağındayım. Söz verdiğim gibi buradayım. Yarın gece tam yirmi dörtte seni kaçıracağım. Hazır ol. Az kaldı. Allah bize yardım etsin. Heyecanını belli etmemeye çalış. Nüfus cüzdanını yanına alırsın. Az kaldı sabret. Bir ömür boyu inşallah o siyah büyüleyici gözlerine bakacağım. “
Mektubu okuduktan sonra sanki Halil’ i öpüyormuş gibi dudaklarına değdirdi. Sonra da kalbinin üzerine bastırdı. Sonra da bulunmaması için okunamayacak halde parçalayarak başka odada bulunan sobanın içine attı. Kibrit ile tutuşturarak yaktı. Odasına gitti ve nüfus cüzdanı ile sevdiği bir iki eşyayı bir bohçaya sararak yatağının altına gizledi. Heyecanla ertesi geceyi beklemeye başladı.
İbrahim, düğün hazırlıklarına başlamış ve içini sevdiğine kavuşmanın sevinci kaplamıştı. Her işi kendi elleriyle yapıyor ve zevk alıyordu bu işlerden. Artık, o asker ona engel olamayacaktı.
Ertesi akşam, Halil ve Semih buluşma saatine çok yakın bir zamanda köye girdiler. Heyecandan ve biraz da tedirginlikten ikisi de konuşmuyordu. Evin önüne geldiklerinde, Halil’ in kalbi duracak gibi atmaya başlamıştı.
DEVAM EDECEK !
YORUMLAR
Asıl benim tansiyonum arttı şimdi.Yüksek tansiyondan ölürsem sebebi sensin yazar kardeşim.Bu kadar heycanlı yazcak ne vardı sanki...Allah Allah...Yarın bakalım hangi heyecen fırtınalarıyla kalacağız...
Çok akıcıydı.Yüreğine sağlık.İnşallah sevenler kavuşur da
bizler de rahat ederiz..
saygı ve sevgiler...