- 396 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-43
Akşam olup eve döndüğünde , onu kapıda minik yeğeni ile ablası karşıladı. Kapının önünde aradan geçen zamanın hasretini kucaklaşarak giderdi iki kardeş. Neşeli bir yemek yediler o akşam. Bütün aile bir arada idi aradan geçen aylar sonunda. Yemekten sonra, Melih’i arayarak döndüğünü haber verdi. Müsait olduğu bir zamanda görüşmek istediğini söyleyerek, ertesi akşam için semtlerinde bulunan çay bahçesinde buluşmaya karar verdiler.
Halil, randevu saatinden önce çay bahçesine gitti ve bir masaya oturup, arkadaşını beklemeye başladı. Bursa’nın Çekirge semtindeki bu çay bahçesi, yeşiliyle ünlü Bursa’yı tamamen görüyordu. Uzunca bir süre, kararmaya başlayan, alacakaranlığın içinde, uzaklardaki evlerden sızan cılız ışıkları seyretti bir süre. Arkasına döndü ve hemen masanın az ötesindeki kaç yıllık olduğu belli olmayan çınar ağacına baktı. Köklerini boylu boyunca, toprağın altına salmış ve olduğu ortamda hükümdarlığını ilan etmiş gibiydi sanki. Epey şiddetle esen rüzgârın etkisiyle yaprakları kımıldıyor ve o kocaman gövdesiyle karşı koyuyordu doğanın ıslık seslerine.
Başını döndürdüğünde, tam karşısında onu sessizce izleyen arkadaşını gördü. Birbirlerine sarıldılar. Melih ile çok yakın arkadaşlığı vardı. Onunla çok güzel geçen ve uzun zamana dayanan bir arkadaşlığı vardı. Melih, liseyi bitirdikten sonra babasına ait bir marketi işletiyordu. O yüzden de askerliğini ondan önce bitirmiş ve askerliğini yapmıştı.
“E, anlat bakalım Melih. Nasılsın, iyi misin? İşlerin nasıl ? “
“Nasıl olsun be Halil’im. Aynen devam marketçiliğe. Gecenin geç saatlerine kadar marketteyim. Sonra eve gelmem gece onu buluyor. Babam bana işi devredince, pek uğraşmıyor işlerle. Ancak, işim olursa o zamanlar ilgileniyor.Bu arada, sana söylemeyi unuttum. Ben nişanlandım. “
“ Ya çok sevindim Melih. Nişanlını ben tanıyor muyum?”
“Bil bakalım kim? Hiç tahmin edemeyeceğin birisi.”
“Haydi söyle. Merak ettim. “
“Bizim sınıfta Selda vardı ya o. “
“İnanmıyorum. En sonunda kavuşacaksın ona. Senin ona gizliden gizliye hayranlık duyduğunu sezinliyordum o zamanlar. “
“Evet, ben ona aşıktım fakat bir türlü söyleyemezdim. Onu tamamen kaybetmekten korkardım. Biliyorsun iyi arkadaştık. Ve öyle de devam etti. Bir süre sonra o da beni çok iyi tanıyınca, ondan da sinyaller gelmeye başladı. En sonunda, kaybetme pahasına itiraf ettim ve evlenmeye karar verdik. O benim hem en iyi arkadaşım, hem de nişanlım. Evlenince de eşim olacak. Onu çok seviyorum ve çok mutluyum.”
“Melih! İkiniz adına çok sevindim. Allah, mutluluğunuzu daim etsin. Düğün ne zaman olacak? “
“Üç ay sonra olacak Allah nasip ederse. “
O gece geç saatlere kadar oturdular çay bahçesinde. Halil, Gülistan’ ı anlattı. Durumunu anlattı. Yardım istedi ondan. Melih, ağzından yardım isteğini duyar duymaz, hemen kabul etmişti. İki gün sonra yola çıkmak üzere sözleştiler. Gecenin sonunda, tıpkı lise yıllarındaki gibi aheste aheste evlerinin yolunu tuttular.
Gidecekleri günün sabahı, aile bireylerindeki huzursuzluk yüzlerine yansımıştı. Müjde Hanım’ ın dudakları durmadan kıpırdıyordu sessizce. İçindeki huzursuzluğu, oğlu için ettiği dualarla gidermeye çalışıyordu sanki. Eline aldığı bir bakraç suyu, arabanın arkasından yola doğru döktü.
Gülistan, söz merasiminden sonra, Halil ile geleceklerinden tamamen ümidini kesmiş gibiydi. Yüzü solmuş ve gözlerinin altında oluşan mor halkalar,çektiği acıyı gösteriyordu. Kezban, kızına her baktığında yüreğine keskin bir bıçak saplanırcasına acı çekiyordu.
Ökkeş, belli etmese de o sert ve ulaşılmaz gibi görünen zırhının altından, bu duruma lanet okuyor, fakat kurulmuş bir düzene karşı koymaya cesaretinin olmamasından kendine kızıyordu. Kardeşi en zayıf yerinden yaralamış ve hayır diyememişti. Yanlış yapmasına yol açacaktı bu zayıflık.
İbrahim, evlerine bahaneler bularak sık sık geliyor ve devamlı evin etrafını izliyordu. Ancak, amcasının kızgın göz ifadeleri sayesinde gidiyordu. Amcasını sıkıştırmaya başlamıştı. Düğünü bir an evvel yapma telaşı içindeydi.
DEVAM EDECEK !