ÖNYARGI DUVARI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Önyargıların baskın olduğu bir toplumda,kendini ifade edebilmek kurak topraklarda gül yetiştirmekten daha zordur.
Her düşünce,her yorum kendine göre doğruluk taşır.Ancak,geçmişimizden gelen ve de doğruluğunun kanıtlanmaya çalışıldığı fikirler, ruh içinde kabul görmez ise de,dıştan kabul gibi gösterilmeye çalışılır nedense...
Kim ne der kaygısıyla yaşamak ve bu doğrultuda özgürlüğümüze gem vurmak, hiç birimizin elinde olmadan uymak zorunda olduğu adı bile olmayan kanunlar gibi adeta...
’’Birileri dur desin’’ deriz.Fakat ’’dur’’ demeye geldi mi iş nedense geri çekiliriz.İçinde bulunduğumuz bu ikilem, yaşam tarzımın özgürlüğünü kısıtlayan bir yara gibi olsada,yaramızın kanayan noktasını sadece aynalara söyleyebiliriz...
Bir düşünün...?
Güzel yarınlar ümidiyle evlenen gencecik kızlarımız evlerinden uğurlanırken o hepimizin bildiği ’’gelinlik ve kefen ’’ sözleriyle yuvalarından bir güvercin gibi,yükseklere, bilmediği bir rüzgarın kollarına bırakılır...
Sonunda dayak da yerse, hakaretlere de maruz kalsa,kanadının kırıklığına bakmadan artık uçma hayalini bir kenara bırakıp, yaşamaya devam eder.Belkide dünyaya gelen evlatları için...
Töre cinayetlerinin nedenlerinin dibine inildiğinde, yine toplumdaki önyargıların su yüzüne çıktığını görmek hiç de zor değil.Kızlar okumaz eksik etektir diyen beyinler kendi eksikliklerini tamamlama yoluna gitmeden, bu cahilliklerini evlatlarınada öğreterek aynı yolda ilerletebiliyorlar maalesef...
Kurulan düzenin kümeleri toplum olduğuna göre,toplumun da bireyleri biz olduğumuza göre suçun kimde olduğunu tartışmaya açmayı bile saçma görüyorum..
Artık gencecik bedenlerin kim neder kaygısıyla yok olmasına izin vermemeli ve bunuda ilk önce kendimize kabul ettirmeliyiz.
Her ne kadar eskimiş fikirler paslanmış çivilere de benzer ise ve söküp atması da bir o kadar zor da olsa pense görevi üstlenmek bile başarının yarısı bence.
Her gün doğan güneşin karanlık beyinlere ışık tutması dileğiyle.....
sevgilerimle....
YORUMLAR
:) Buruk bir gülümsemedir bu... Ben biliyoum... Sen biliyorsun...O bir kaç kişi biliyor... Diğerleri? Altlarında eziliyorlar ama cesaret gerek! Cesaret için oturmuş kişilik gerek! Özgüven gerek!... Sonuna kadar arkandayım Sevgili Gülden! Birilerinin biraz öne çıkması gerekiyor ve inan kendi adıma ben bunu yapıyorum. Yapanları gördükçe de mutlu oluyorum...
Yüreğine, kalemine sağlık...
Günün yazı ve yazarını kutluyorum...
Sevgilerimle...
Yazılarınızı beğenerek takip ediyorum.Daha öncekilere yorum yazmamamın nedeni de işte bu ön yargılardan ve yanlış anlaşılmalardan korkmamdı.Çünkü yazınıza siyaset bulaştırıldı,hak etmediği halde.Hem onları hem de bu güzel ve anlamlı yazınızı kutlarım.Selam ve Sevgimle...
Derin bir yaranın sargılarını aralamışsınız Gülden Hanım... sağolunuz...Bu konuda yazacaklarımız o kadar çok ki...Ama bu kısıtlı çerçevede bir kaç cümleyle özetlemeye çalışayım...
Kendi doğallıklarına bırakılmış ve tabir-i caizse eğitimden uzak bırakılan veya kalan insanlarımız, yine kendi elleriyle yazdıkları bir fermana kendilerini kurban seçiyorlar...
Bu gençler kız olsun erkek olsun ,kaçışı olmayan bir karar sonunda kıstırılıp adına TÖRE veya KAN DAVASI denilen canavara hunharca ikram ediliyor...
Bir ana baba yüreği bu katledilişe nasıl bu kadar fütursuz kalabilir, bunu 100 yıl daha yaşasam anlayabilmemin mümkünü yok...
Töreler dinin imanın yerini tutacak kararlara imza atamaz.Bu hiç bir kul üstüne vergi değil bu zamanda...
Şiddetle kınamak çok yetersiz... Zaten yıllardır başka bir şey de yapılmıyor bu konuda...
Her acı olayda bol kınamalı beyanatlar, ah lar ve vahlar...
Ötesi ?
Sonra bu olayın kırsalı kentseli ayırımı da kalmadı...
mezrada, ovada olmuyor bu olaylar...Büyük şehirlerin ortasında, töreleriyle yaşayan insanlar var...
Namus, şeref, haysiyet, fazilet gibi kavramları TÖRE kılığına sokup, can almaya bahane olacak canavarlar haline getirmeye insan olarak kimsenin hakkı yok...
Nasreddin Hoca ve Timuru'un "fil " hikayesinde olduğu gibi, yalnız bırakılmadan, bir elden hareket etmeyi başarabilirsek ne ala...Yoksa aynı acılar sürer gider nesiller boyu...
teşekkür ve selam ile... C.G
Kim ne der kaygısıyla yaşamak ve bu doğrultuda özgürlüğümüze gem vurmak, hiç birimizin elinde olmadan uymak zorunda olduğu adı bile olmayan kanunlar gibi adeta...
Güzel yarınlar ümidiyle evlenen gencecik kızlarımız evlerinden uğurlanırken o hepimizin bildiği ''''gelinlik ve kefen '''' sözleriyle yuvalarından bir güvercin gibi,yükseklere, bilmediği bir rüzgarın kollarına bırakılır...
Sonunda dayak da yerse, hakaretlere de maruz kalsa,kanadının kırıklığına bakmadan artık uçma hayalini bir kenara bırakıp, yaşamaya devam eder.Belkide dünyaya gelen evlatları için...
Töre cinayetlerinin nedenlerinin dibine inildiğinde, yine toplumdaki önyargıların su yüzüne çıktığını görmek hiç de zor değil.Kızlar okumaz eksik etektir diyen beyinler kendi eksikliklerini tamamlama yoluna gitmeden, bu cahilliklerini evlatlarınada öğreterek aynı yolda ilerletebiliyorlar maalesef...
Kurulan düzenin kümeleri toplum olduğuna göre,toplumun da bireyleri biz olduğumuza göre suçun kimde olduğunu tartışmaya açmayı bile saçma görüyorum..
Artık gencecik bedenlerin kim neder kaygısıyla yok olmasına izin vermemeli ve bunuda ilk önce kendimize kabul ettirmeliyiz.
...Yazdıklarınızı birebir yaşayan biri olarak kaleme aldığınız konunun ne kadar önemli olduğunu belki de benim kadar hiç kimse anlayamaz.... Doğduğun yerden öleceğin yere gidiyorsun diye uğurlanmak baba ocağından ve bir daha asla sahip çıkılmamak... Bir gün kendine şans verilmesinin gerekliliğini anlayarak bu düzene dur diyen ve baş kaldıran bir anne için aile meclisinin toplanarak ölüm fermanının verilmesi...
Teşekkürler Gülden hanım. Kutluyorum yazınızı.
Güzel yarınlar ümidiyle evlenen gencecik kızlarımız evlerinden uğurlanırken o hepimizin bildiği ''''gelinlik ve kefen '''' sözleriyle yuvalarından bir güvercin gibi,yükseklere, bilmediği bir rüzgarın kollarına bırakılır...
Sonunda dayak da yerse, hakaretlere de maruz kalsa,kanadının kırıklığına bakmadan artık uçma hayalini bir kenara bırakıp, yaşamaya devam eder.Belkide dünyaya gelen evlatları için...
Töre cinayetlerinin nedenlerinin dibine inildiğinde, yine toplumdaki önyargıların su yüzüne çıktığını görmek hiç de zor değil.Kızlar okumaz eksik etektir diyen beyinler kendi eksikliklerini tamamlama yoluna gitmeden, bu cahilliklerini evlatlarınada öğreterek aynı yolda ilerletebiliyorlar maalesef...
Kurulan düzenin kümeleri toplum olduğuna göre,toplumun da bireyleri biz olduğumuza göre suçun kimde olduğunu tartışmaya açmayı bile saçma görüyorum..
.......................Böylesine güzel bir konunun ve Türkiye'nin yürek yarasının dile getirilmesinden dolayı sizi kutluyorum. Günün yazısı olmayı hakeden bir konu.
Sevgimle
toplumun kanayan yarası..güzel bir konu işlenmiş ve ince noktalara değinilmiş..başırılı bır yazı...
ben kısaca şöyle bir eklenti yapayım...Herseyi ayırarak bakan bir zihnin, ne cehaleti ne kederi biter. ve cehalet,baskı,korku,bilgisizlik,sindirme ve sonuç ortada...
kutlarım anlalı yazınızı...sevgi ve saygılarımla...
Toplumumuzun,inanç ve geleneklerine mal edilen yanlışlıklarından biri bu...Bizim en büyük düşmanımız da "cehalet"...En tehlikeli insan da,cehl-i mürekkep içinde dediğimiz ve bilmeyen,bilmediğini de bilmeyen insanlar...Einstein der ki...BİR PEŞİN HÜKMÜ YIKMAK,ATOMU PARÇALAMAKTAN ZORDUR...Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki,herkes alim,herkes bilgiç...Hem de yarım yamalak bilgilerle...Eğitilmemiş toplumlarda ise,bazıları bir keçi sakallı rantçı şeyhin gözüne,ağzına bakar ve her dediğini ayet kadar kutsal sanır...Okumuyoruzzzzzzzzz vesselam....Ben bazen,sınıflarda basit hayat bilgisi soruları sorarım...Sınıf ayağa kalkar...Hocam olur mu öyle şey diye...Ne derim mesela:Namazda ayaktayken ellerimizi yana salsak namaz olur mu? Sınıfta bir feryat ve uğultu...Açıklarım namazın içindeki farzları ve derim:bozuldu mu namaz?Hayır derler,çünkü elleri bağlamak sünnettir ve sünnetin terki namazı bozmaz,farz yeter...gerçi tavsiye değildir dediğim,ama cahilliklerini gösterir,peşin hükümlerini gösteririm...Haftanın bir saati okuma dersi bizde...hem de doyasıya herşeyi okuma...Malum gençler arsında mafyalaşma var ya...Atarım bazen bir zar,herkes kesilir efe...Geçen ilçemizdeki fakültedeki bir öğrenciyi,kulağında küpe var diye hırpalamışlar...Gerçi aynı cehalet,üniversitelerdeki ağbeyleri de işliyorlarmış ya...Hem de geleceğin kaymakam,hakim,mühendis,öğretmen,doktor...adayları bir de bunlar...Vay memleketim vayyyy...Ya ekranlarda koca koca aydınım diyen müsveddelere ne demeli ya...Tüm sınıflarda işledim konuyu...Size ne zararı var diye...Önemli olan şekil değil,yürek ve icrattır diye...Ne yapsınlar böyle öğreniyorlar aileden,büyüklerinden...Birbirimizin yaşam hakkına saygı,bireysel özgürlük ve tercihlere saygı ve destek boyutuna gelemediğimiz müddetçe,daha nice canlar,nice ömürler cehalet adına kurban verilecektir...Ne diyor düşünürün biri:VUR,AMA ,ÖNCE DİNLE...Asırlardan beri cehaletimiz yüzünden kanayan konuya parmak basma cesaretinden dolayı tebrik ederim seni...Bu konuda neler neler söylenebilinir aslında...sen kısaca özetlemişsin...Hadi hep beraber,cehalete,ön yargılara ve yobazlara savaş açalım...Bu mert kalemi ve yüreği tekrar tebrik ediyorum kalemiln ve yüreğin böyle mert ve daim olsun...sevgimle...
empati tarafından 7/13/2007 11:57:55 AM zamanında düzenlenmiştir.
''Önyargıların baskın olduğu bir toplumda,kendini ifade edebilmek kurak topraklarda gül yetiştirmekten daha zordur.''
bir çin atasözü vardır''başlamak bitirmenin yarısıdır''diye...
evet kapalı ve yarı kapalı toplumların kötü hastalıklarına güzel bir tespitle yazınıza başlamıssınızve son derece adademik ve bi o kadar da duygusal bir yazı...
evet sevgili edebiyat dostu: siz çölün ortasına bir gül ektiniz...
onu yetiştirmek ve etrafa faydalı bir hale getirmek artık biz okuyuculara kalmış...
saygı uyandıran ,bir mum misali geceyi aydınlatan bir yazı...
yüreğinize sağlık...
kaleminize kuvvet
kutlarım...
ve gönlümdeki günün yazısı...
Her ne kadar eskimiş fikirler paslanmış çivilerede benzese ve söküp atması da bir o kadar zorda olsa pense görevi üstlenmek bile başarının yarısı bence.
Her gün doğan güneşin karanlık beyinlere ışık tutması dileğiyle.....
çok güzel bir konuyu ele almışsınız...her dizesine katılıyorum...
ve bu intıharların başlıca nedenlerı arasında o içine kapanıklık ve konuşamama korkusu yatar....
ama sevindirici yönü artık pek eskisi gibi değil ,yani sandığınız kadar köüt boyutta kalmamış...ve inşallah zamanla o paslı çiviler yüreklerden sökülür özgür ve sesli düşünceler yerini alır...
kutlarım duyarlı yüreğinizi..tam puanımla..sevgiler...
Paslı çiviler asla söküleyemeyecektir; sökmeye çalışmak da abesle iştigaldir. Ancak zararsız hale getirilebilir.
Bunlara karşı devletimizin yaptığı en önemli görev, her şehire bir yüksel okul açmasıdır. Açılan bu yüksek okullar, adeta hastalığa vurulmuş bir neşter gibidir.
Geçenlerde Urfa Bozova'da bu konuda konuşurken oralı biri anlattı; ünüversite öğrencileri şehre ilk geldiklerinde, gençlerin rahat tavırları, öğrencilerin el ele gezmesi kimilerini çileden çıkarmış ve bu, öğrencileri dövme yoluna kadar gitmiş.
"Ama şimdi o günler geride kaldı" diye devam ediyor konuştuğum kişi; "Halk alıştı artık, yerli gençler bile öğrencilere benzemeye başladı."
Maalesef sürü toplumları, kapalı toplumlar, eğitimden ziyade alışarak aşarlar bazı şeyleri. Bu yüksek okulların yanısıra bilgisayar ve televizyon da paslı çivileri zararsız hale getirmekte önemli görevler üstlenmektedir.
(Bilimsel bir yazı gibi oldu bu yav!..)