- 758 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Daya Sevdalı Yüreğini Nabzıma
Yangınlarla çoğalarak dolaş seven yüreğimin şiir saraylarını
Göm başını anlamsız ayrılıkların kumsallarına, sil gözyaşlarını
Masmavi denizler çevirdim sana, yeşert kurumuş ormanlarını
Ölümsüz bir sevdanın ülkesini kurdum, uzat bana avuçlarını
Desem ki, her yudumda göz kristallerinin vahalarına gömülecek korsan bakışların, yaman coşkularla halaylarda bileklerini tutan ben olacağım, sevdanın ayaklarına kapanacağım. Desen ki, bir umut, küçücük bir sarılış dansıyla hak et beni, en koyu kadehlerden süzerek içime dol, süzerdim seni. Dal olurdum yoluna, bağ olurdum mahzenine, kol olarak uzanırdım ceylan gözlerine. Sevdam diyerek, kadınım diyerek diz çökerdim kutsal ve yaşanası güzelliğine.
Dolaş mağrur gözlerinle sevdalı şiirlerimi bu gece. Yankılı bir tufan günlüğünün anılarıyla okşa gönül bahçemi. Yamalı gemiler nasılsa getirirler seni benim ülkeme. Dolup dolup boşalan gözyaşlarını akıt istersen yıllardır güneş uğramayan dizelerime ve aldırma içindeki sitemli sözlerime. Bir yılkı atı kişnesin gecemin en dar geçitlerinde, sevdanın kapısını açarak güleyim aşkla gözlerine.
Gülkurusu serptim gökyüzüne, anıların dişleriyle ovuşturdum hasretin gazellerini. Sevdanın anlamını aradım kral mezarlarında, yokluğunun yazıtlarında izini sürdüm. Çözümsüz kaldım, gece sürdüm aydınlık aradığım gündüzlerde yüzüme. Bağrımdaki hançerin kabzasına el atmadın. Aşk dedim, yumru kadar göğsünde beni düşünemedin. Kalabalık bir şehirde yitirdim sevdanı, bir kez neredesin demedin. Özlem sürmüşsün yeniden içime, seni sevdiğimi bak yeniden söyledim.
Sağdıkça özlemin memesinden hüznü, en çok dünün itiraflarıyla sarmalanır yüreğimiz. Bitimsiz bir serüvenin mavi turlarıyla kalp ağrılarımız seçkin düşler adasına ulaşır. Her sızı kendi yatağını oyan ırmaklarca denize dönünce yüzünü hasret gülüşünü gizler, dağ ovadan alır tozunu, sevda en çok sızısıyla çarparak tüketir kendi yolunu.
Tutkulu bir dökülüşün koyu gölgesinde seni düşünüyorum yine. Yeşil sularda gülüşlerin yüzüyor, yansımalarına uzatıyorum ellerimi. Seninle uzanıp yemyeşil çimenlere gökyüzüne çiziyorum mutluluğun resimlerini. Kırlangıç mevsimiyle dönüyor dünya, bir şiirin soluğuyla okşuyoruz sevdanın kirpiklerini.
Belki, savruk bir anın içinde sarmalamak zor gelmez bedenlerimizi. Sonuna dek gerili bir sevda yayını gevşetip oklarız ulaşmaktan korktuğumuz hedeflerimizi. Sesini özlemek, nefesini dinlemek ve yüreğinden geçenleri bilebilmek mümkün olurdu. Zorlu ihtimallerin sarı odalarında sevişerek tüketirdik bu hırçın zamanı. Sen orada, ben burada ucu ucuna eklemezdik yıllardır üzerimize yağmayan mutluluk yağmurlarını.
Bir su gibi dökülsün hüznün yağmurları yalnızlığa alışık yaşlı saçaklardan yokluğunda. Altın bir tastan yudumlasam senli günlerimi. Bir çiçeğin sızılı büyüyüşü, denizlerin gelgitleriyle çoğalsın, bitsin içindeki derin uğultu. Dudağının ucundaki gülüşlerle, güldükçe sol yanağında açan gamzeye bölünsün. O anda ülkemden havalanan bir martı denizler aşarak omzuna konsun ve sıyrıl düşlerinden, kavrul öpüşlerimden ve sevdalı gecelerini donatayım şiirlerimle.
Yüreğimdeki yüzlerce şiirle sevdanın kardelenine sarılacağım. Ay dolaşacak gölgemle, yıldızlara gönlümü vereceğim. Bu gece uzak şehirlerin yıllanmış özlemine varacağım, Akdeniz yakamozları taşıyarak heybemde. Bir sevdanın kapısını çalarak yeşil ovalarımın güneşlerine özgürce bakacağım. İşte verdim dağlara bağrımı ve güneşi aldım bir tek yanıma sensiz. Dallarım kıraç, toprağım çorak, ellerim özlem yanığı, düşlerim sargılarını açmıyor, bir bulut uzakta, şarkılarıma katılmıyor. Ay saklım, gül bakışlım, gözlerim yokluğunda seni, bir seni arıyor.
Bütün güneşler aynı yönedir unutma. Sevginin kollarından tutarak vardığın uzak adalarda sevda karşılar seni ne kadar aklın almasa da. Bütün sarılışlar aşkladır gülüm, sevdadır tek suçlusu. Bir son dokunuş kalınca doğru zamanın ruhsatına, doğrulup bir düşünüşle imza atarız gerçeğin defterine. İçimizi ısıtan sözcükler üşür, buğulu bir bedene yeni mutluluklar üşüşür. Anlamını asla yudumlayamadığımız bir yutkunuştur işte avucumuzdaki umut, bulutları üşüten bakışlar çaresizliğe bürünür.
Bilmelisin ki, kaybolmuş bir çocuk dolaşır içimde. Yüreğindeki sevda kırpıklarıyla kimi çırılçıplak, kimi gözlerinde asi maviler. Ak kağıtlara dolmakla, geceleri hüznü oymakla sayılıdır ömrü. Bir yaprakça düşer yaşlı bir çınarın dallarından kimi, bir resimce donatır evreni, yitirilmiş umutların seyyahıdır belki. Bir yanardağ olur kimi, tuzlara dönüşür sonbaharda denizleri. Kin yoktur defterinde, hüznü geçirir sırtına yüreği delirdi mi.
Haydi sevda!. Yüreğimdeki rengârenk ölümlerle, ruhumdaki en ölümsüz şiirlerle tutsana ellerimi. Bir karabasan yağmurunda geçelim bu ülkenin zorlu hendeklerini. Dinledikçe bizi bizden eden, şiirlerimize bir nefes gibi sokulan şarkılarla biz olalım bu yalan dünyanın en son gezginleri. Hüzünlerden biçilmiş emsalsiz giysilerle, sen hüznün prensesi oluver bu yaşlı dünyanın son sevgilisi. Şimdi daya sevdalı yüreğini nabzıma, ben şiirlerinde seni ölümsüzleştiren bir bezirgân, ruhunun labirentlerini aşamayan sözcüklerin efendisi olarak üfleyelim aşkın isli kandillerini.
Bu şiirin hikâyesi: Her gün ölüm düşlerinin kayıtları düşerken defterlere, cam kırıkları ile kıyılır yüreğimiz. Ölüm izbe ve karanlık bir yoldur asırlardır, bilinmeyen sayfalarında yitiktir kimliğimiz. İnsanın insana acımadığı bu çelişkiler atlasında sevmek, inadına sevebilmek için yaşayabilenlere ithaftır…