32
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2547
Okunma
Mezarın başında oturmuş bu kaçıncı kurban olduğunu hatırlamaya çalışıyordu derviş bey.
-Dör oğlumu üçte kardeşimi kurban verdim bu kan davasına.
Kimsenin bu kan davasının neden başladığını hatırlayamadığı bir davayı yıllarca sürdürdük.
Kaç gencecik beden yatıyor bu topraklarda.
Yerinden kalkarak son bir fatiha okuduktan sonra patikaya doğru yöneldi.
Mezarlığın diğer tarafında da Yusuf bey düşünüyordu oda bu davada beş kardeşini ve iki oğlunu kurban vermişti oda aynı düşüncelerle engel olamadığı yenilginin harcı olan göz yaşlarını ve pişmanlıklarını damlayan göz yaşlarıyla toprağa bırakıyordu.
Pişmanlığın yada geriye dönüşün çok zor olduğunu düşünerek kahroluyordu oda son kez fatihasını okuyarak evine gitmek için patikaya doğru yöneldi.
İkisi karşı karşıya geldiler kovboy flimlerinde izlediğimiz gibi ikisininde eli bellerindeki on dörtlünün üstündeydi hafif bir kıpırdamada namludan çıkan kurşun bedenleri yere serecekti, bir süre göz göze bakıştılar elleri titriyordu ikisininde.
O anda rüzgar dona kalmış, kuşlar susmuştu peri nehri sesini kısmış dağlar bulutlanmaya başlamıştı az sonra çıkacak fırtınanın şiddetinden korunmak için sanki dünya donmuştu.
Derviş bey eski günleri hatırladı ikisi çeşmenin başında kaysı yemiş çekirdeğini de toprağa gömmüşlerdi büyümesi için her gün biri suluyordu, zamanla o çekirdek filizlenir kocaman kaysı ağacı olur baharda çiçek açmasıyla ikisi tarafından korunma altına alınırdı kaysılar olgunlaşınca ikisi toplar ve paylaşarak yerlerdi derviş ve Yusuf aynı köyün çocuklarıydı birlikte oynamış birlikte köyün sokaklarında saklambaç oynayıp birlikte büyümüşlerdi ama iki ailenin arasındaki nusubet yıllardır devam etmekteydi, dededen onlara miras kalan bu davayı onlar hala devam ediyorlardı.
İkiside yere çömelerek derviş yüsüfün gözlerine bakarak.
-Derviş o eriğin altını hatırlıyormusun.
-Yusuf hatırlamazmıyım keşke hiç büyümeseydik.
-Derviş biz neden halen bu kavganın içindeyiz ----
-Yusuf bizler evlatlarımızı tıpkı o eriğin meyvesi gibi olgunlaşınca yedik biz ne yaptık derviş biz ne yapıyoruz.
İkiside ağlıyordu aslında şu anda tabancalar patlamalıydı ikisinden biri yerlerde olmalıydı ağıtlar dağlarda yankılanmalıydı.
Çünkü iki düşman karşı karşıya gelmiş ama tam aksine oturmuş yaptıkları hatayı tartışıyorlardı.
Yusuf ve Derviş bey o akşam köy odasında köy heyetiyle buluşmak üzere oradan iki düşman değilde, iki barış güvercini olarak ayrılırlar köy heyetine haber verilir ve akşam köy odasında toplanırlar oda köyün ileri gelenleriyle dolmuş herkes şaşkınlıkla ne olacağını aralarında sessizce tarışıyorlardı.
Kapı açılır Yusuf beyin eşi ve Derviş beyin eşi el ele odaya girerler beyler ayağa kalkarak şaşkın bakışlarla hanımları izliyorlardı, aslında bu durum Derviş bey ve Yusuf bey içinde sürpriz olmuştu.
İkisininde ellerinde iki oğlunu da yanlarına alarak odanın ortasında bağdaş kurarlar olacak şey değildi bu iki hanımın erkekler arasında ne işleri vardı.
İki taraftar tartışmaya başlarlar geç vakte kadar bu durum sürer bir türlü barış gerçekleşemez.
İki hanım ayağa kalkarak başlarındaki örtüyü eşlerinin ayakları altına atarak.
Derviş beyin hanımı konuşmaya başlar.
Ben beş erkek çocuk doğurdum kuzularımı bu kan davasına kurban verdim.
Yanındaki küçük oğlunun kınalı saçlarını arkaya doğru atarak ben artık bu oğlumu damat etmek evlendirmek torunumu kucağıma almak onları askere yollamak istiyorum der.
Yusuf beyin hanımı bende oğlumu siz olgunlaşınca yemeniz için değilde kınalı kuzumu korkmadan büyütmek istiyorum der.
İki erkek şaşkınlıkla eşlerini izlemektedirler.
Oracıkta eşlerinin yerdeki baş örtülerini alıp eşlerinin başına bağlarlar.
Ve bu yıllardır süren düşmanlıkta orada son bulur.
Bu yazı umarım gitmesi gereken yere gider.
Kardeşliğe itafen yazılmıştır..
Sevgimi bıraktım okuyanlara..
HEZALE..