DİNLE SEVGİLİ
Kelimelerin hayat verdiğini, bir sesin insanın ruhundaki telleri titreştirdiğini seninle öğrendim. Sevmeyi, sevilmeyi, seni sensiz sessizce yaşamayı… En önemlisi korkunun içindeki aşkı, kızıllığın gölgesinde alev alev yanan ateşin ortasında uzanan ellerli seninle tuttum. Hani aşk bir ateştir insanı yakar derler; ama insanlar bunu hep mecazi anlamda yaşarlar. Ben gerçek anlamda yandım, savurdum şimdi küllerimi havaya, hem bedenimi hem ruhumu yaktım, kendime kızdım, bedenimi öfkelerin içinde pişirdim; fakat hiç korkmadım, acı çekmedim. Oysa ben karanlıktan, bilinmezliklerden çok korkardım sevgili… Bilmediğim yollara girmez, tanımadığım elleri tutmaz, kimsenin gözlerinin içine bakmazdım. Öğrendim, karanlıkların içindeki bilinmezliklerde yol almayı, durmadan, dinlemeden, korkmadan yürümeyi… Biliyor musun sırf sen istediğin için bu gün yeniden doğmak istedim, biliyorum yine imkânsızı istedim. Belki giden zamanı geri getiremem, ama onun için yeniden doğmalıyım dedim. Aylardır ölü bir beden gibi gezen yüreğim diyor ki bana; bak doğumunun sancılarını yaşıyorsun, yeter artık bedenine ve bedenlere acı çektirdiğin, neden doğmak istemiyorsun, dışarıda seni bekleyenler var. Ben o karanlığın ortasında bakıyorum, beni bekleyenler arasında görmek istediğim bir yüz var, senin bedenin orda, ama yüzün yok. Çevremdeki insanlara bağırıyorum, inan sesim kısılana kadar bağırıyorum; ama kimse beni duymuyor, onu, onun yüzünü istiyorum, diyorum. Hep başka yüzler getiriyorlar sevgili, hep başka yüzler… Kimsenin aklına seni getirmek, yüzünü, masum bakışlarını, kokunu, ruhunu getirmek gelmiyor. Bilmiyorlar çünkü; olmayan bir yüzü, imkansızı istediğimi… Senin sayende herkese imkansızı istememelerini öğrettim, ama kendime öğretemedim, dinletemedim, söz geçiremedim. Onlara yüzü olup da bedeni suda kalan adamı anlattım: Uzak ülkelerin birinde bir kız varmış, çevresindeki insanlara sürekli adaleti, sevgiyi, insanlığı aşılarmış. Çevresindeki herkes onu hayranlıkla dinler ve onun gibi olmak istermiş. O güne kadar istediği her şeyi azimle, hırsla, çabayla, dişiyle, tırnağıyla elde etmiş. Bir gece rüyasında ansızın suyun içinde bir yüz görmüş, görüz görmez kız aşık olmuş. Su o kadar güzelmiş ki, her gece rüyasında suyun başına gidiyor, içindekileri seyrediyor, yaşamayı, yaşatmayı, sevgiyi, aşkı bir bir suyun içinde görüyor; fakat dokunamıyormuş, sadece huzur buluyormuş. Suyun içindeki yüz, kızı gördüğünde her gün biraz daha belirginleşiyormuş. Kızın rüyasına girdiğinde öyle bedbaht, öyle mutsuzmuş ki, kız ona gülmeyi, kızmayı, korkuyu, aşkı aşkla, özveriyle, küçük oyunlarla yaşamayı öğretmiş. Bir gün kız yüzü suyun içinden çıkarmak, gerçek hayata döndürmek ve ona yaşadığını hissettirmek istemiş; çünkü sadece yüz yetmiyormuş artık, ellerini tutmak, ona sımsıkı sarılmak ve ruhuna göz yaşlarıyla dokunabilmek istiyormuş; ama adam sudan çıkınca bir gün yaşayacak ve sonra ölecekmiş. Kıza demiş ki, ben yüreğimdeki canı suda taşıyorum, bedenim değil, ama canım suda gizli; lakin sen istersen canımı bırakır gelirim seninle demiş. Adam suyun içinde senelerdir canı için yaşıyor ve nefes alıyormuş. Kız düşünmüş ve o, benim için canından vazgeçti, ben de onu için imkânsızı istememeliyim demiş. O günden sonra kendisi için artık çok geç olsa da imkansızı istememeyi başkalarına öğretmiş. DUYDUN MU EY SEVGİLİ ŞİMDİ BEN DE İMKANSIZI İSTEMEMEYİ ÖĞRENİYORUM SAYENDE...
YORUMLAR
Sizin yazılarınız öyle içten ve samimi ki gerçekten insan okumaktan kendini alamıyor.Ayrıca okurken bitmesini istemiyor.Valla kelimelerinizle içinizdekileri konuşturmuşsunuz harika... Yalnız yine yazınızda hüzün vardı. Böyle duyguların erişmişken erişemediğinizin ne olduğunu merak ediyorum. Sevgilerimle