- 487 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-41
Kötü haberi duyan Halil’ in morali altüst olmuştu. O gece hiç uyumadı neredeyse. Uyukladığında ise karşısında sanki Gülistan’ ın hayali dikiliyor ve mahzun bakışlarla onu süzüyordu. Askerliğinin biteceği şu günlerde, Gülistan ile kavuşmayı hayal etmişti. Şimdi ise bütün hayalleri alt üst olmuştu. Geleceğe dair hiçbir şey düşünemiyordu.
Sabah olduğunda, uykusuz gözleri kan çanağına dönmüş bir şekilde yatağından kalkarak, hazırlanmaya başladı. Sakin davranmalıydı. Kendisi için olmasa bile sevdiği kız için bunu yapmalıydı.
Ökkeş, sabah kalktığında, akşam yaşananların etkisinden kurtulamamış ve yüzündeki izleri kalmıştı. Kahvaltı sofrasında sessizlik hüküm sürüyor ve mecburi konuşmalar dışında hiç kimse konuşmuyordu.
Oğulları evden gittikten sonra her zamanki yerine geçti. Kezban, sabah kahvesini yaparak yanına geldi ve yanına oturdu. Azarlanma pahasına, kocasıyla konuşmaya karar vermişti.
“Bey, ne yapmayı düşünüyorsun? Kardeşinin oyunlarına gelme. Onlar, kardeş çocukları. Kardeş gibi büyüdüler. Üstelik, akraba evliliklerinden doğan çocuklar sakat doğuyor. Kıyma kızına. Gel vazgeç. Verelim o aileye. Benim birazcık hatırım varsa tabii. “
“Benim işime karışma! Kardeşimi çiğneyip, geçmemi istiyorsun. “
“Ömür boyu kızını mutsuz mu etmek istiyorsun? Yüzü gülmeyecek, mutsuz olacak. Bizi aklına getir. Az mı sıkıntı çektik. Ölümü bile göze aldık. Sen sevmedin mi ? Benim için neler yaptığını unuttun mu ? “
“Unutmadım. “
“Neden bu şekilde davranıyorsun o zaman? “
“Mecburum. Törenin istediği gibi davranmak zorundayım. Sen, kadınsın. Erkek gibi düşünemiyorsun. Kardeşimi karşıma almakla, bütün herkesi karşıma almış olacağım. Sen, toplum baskısını hiç yaşadın mı? Bilemezsin bunları. Ben, ister miyim kızımın mutsuz olmasını. O, benim biricik kızım. Yüzünün gülücüklere boğulmasını isterim. Fakat mecburum. Anlıyor musun? Mecburum. Bu konu burada kapansın. Şimdi cevabımı vereceğim. İbrahim ile de şerbet içilecek. Sonra da düğün olacak. “
“Yapma bey ! Kıyma kızına. O’nu mutsuz görünce ben yaşayamam. “
“Sus artık. Kalbini kırmak istemiyorum.”
Kezban, kocasına yapışmış ve yalvarmalarını durmadan yineliyordu. Ökkeş, karısını hafifçe itekleyerek kapıdan çıktı ve gitti. Arkasından, baktı kaldı Kezban. Kendi kendini cezalandırıyordu zaten iki gündür. Konuştuğu kişiyi ve kelimeleri seçememişti.
Müjde Hanım ve Hidayet Bey, o gece olanlardan sonra kendilerine gelememiş ve bu işi nasıl halledeceklerini düşünmeye başlamışlardı.
Annesinin üzüntülü halini gören Gülistan, yüzüne sevgiyle baktı. Onunla, hiç bu kadar yakın olduklarını anlamamıştı bu zamana kadar. Onun için üzülüyor ve kendini harap ediyordu.
Ökkeş, evden o hırsla çıktıktan sonra karakola gitmek için yola koyuldu. Ahmet Astsubay’ ın yanına gitti. O’na kararını bildirdi. Ahmet Astsubay, kararından vazgeçirmek için ne konuştuysa işe yaramadı.
Gülistan ise evin içinde ruh gibi dolaşıyordu. Yemiyor, içmiyor ve fazla konuşmuyordu artık. Hayata küskünlüğünü bu şekilde ifade ediyordu.
Üç gün sonra da İbrahim’ e tekrar istedi amcası onu. O gece söz kesildi. Gülistan, ölmeden mezara girmeye hazırlanıyordu sanki.
Müjde Hanım ve Hidayet Bey, hazırlanarak Bursa’ ya gittiler. Halil de on gün sonra askerlinin bitmesi nedeniyle asker ocağından ayrıldı.
Pencerenin tıklamasıyla, düşüncelerinden sıyrıldı Gülistan. Korkarak cama yaklaştı. Perdeyi hafifçe araladı. Gözlerine inanamadı. Karşısında sevdiği adam ona hüzün dolu bakışlarla bakıyordu.Gülistan, ses çıkarmamaya çalışarak camı sessizce açtı.
“Gülistan, beni bekle. Bir hafta sonra tekrar geleceğim ve seni kaçıracağım. Şimdi memleketime gidiyorum. Yeni bir hayata başlamak üzere çıkacağız yola. Var mısın benimle ölümüne bir yolculuğa. Ferhat değilim ama senin için dağları değil, canımı veririm. Gelir misin benimle ?”
“Gelirim Halil. Seninle, ölüme bile seve seve gelirim. Ama sakın unutma ! Bekliyorum seni. “
Arkasını döndü ve sessizce ayrıldı oradan. Arkasına son bir kez baktı ve karanlığın içinde kayboldu.
“Çabuk gel sevdam. Allah’a emanet ol. “
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Müjde Hanım ve Hidayet Bey, hazırlanarak Bursa’ ya gittiler. Halil de on gün sonra askerlinin bitmesi nedeniyle asker ocağından ayrıldı.
Pencerenin tıklamasıyla, düşüncelerinden sıyrıldı Gülistan. Korkarak cama yaklaştı. Perdeyi hafifçe araladı. Gözlerine inanamadı. Karşısında sevdiği adam ona hüzün dolu bakışlarla bakıyordu.Gülistan, ses çıkarmamaya çalışarak camı sessizce açtı.
“Gülistan, beni bekle. Bir hafta sonra tekrar geleceğim ve seni kaçıracağım. Şimdi memleketime gidiyorum. Yeni bir hayata başlamak üzere çıkacağız yola. Var mısın benimle ölümüne bir yolculuğa. Ferhat değilim ama senin için dağları değil, canımı bile veririm. Gelir misin benimle ?”
“Gelirim Halil. Seninle bile seve seve gelirim. Ama sakın unutma ! Bekliyorum seni. “
Arkasını döndü ve sessizce ayrıldı oradan. Arkasına son bir kez baktı ve karanlığın içinde kayboldu.
“Çabuk gel sevdam. Allah’a emanet ol. “
hülyam
takip ettiğim kadarıyla
ölüme aşk romanınız
sonlarına gelmiş bulunmakta,yanılıyor muyum?
saygımla.
Töre dedikleri bu lanet sistem ne kadını kadın yapıyor, ne erkeği erkek. Her iki taraf da insanlığından çıkıyor ve böylece mutsuz ruh gibi bir toplumun oluşmasına neden oluyor. Keşke Ökkeş ağa bu anlayışı yıkabilecek kadar güçlü olsaydı da başlatsaydı mücadeleyi töreye karşı.
Çok güzel gidiyor Hülya hanım. Öpüyorum yüreğinizden