HASTAHANEDE
Sabah gün doğuyordu, yeni gelen bir yazın sıcaklığıyla üzerime. Aralık perdeden sızan ışık parçaları gözlerimi yaksa da, hasret kalan göz bebeklerim onca soğuk kışın ardından, görüyordum karşımda gülümseyen laleyi.
Açık mavi renkli bu gökyüzünde hayal kurmaya alışmış ruhum, bulutlardan sıyrılmış bir hastane duvarına bakmaktan muzdaripti her geçen gün.
Sokaktan gelen çocuk sesleri arasında benimki yoktu şimdilerde. Buruşuk çarşafımın üstünde yığılı duran bedenimden sağlam kalan gözlerimle koridorları geziyorum.
Hasta bakıcının epeyce ilerlermiş yaşına rağmen gayet sakin tavrı, iyi bir yüreğin milyon dolarla alınamayacağının en güzel kanıtıydı, devlete ait bu hastane odasında. Genç yaşlarımda sevdiğim bir güzel bayanı hatırlatıyordu, kaybettiğim sevgi belirtileri.
Küçük bir çocuğun iğneden korktuğu için bağırışı anımsattı, bir sahil kasabasında denize koşar adım daldığım heyecanlı sahnesini ömrümün. Gözlerindeki ilk korku ifadesiydi o an gülümün.
Bir kadın usul usul söylüyordu en sevdiği türküyü, yan komşumdan gelen huzur bozucu kelimeler engelleyemiyordu kulağımın pasını silen nağmeleri duymama.
Felçli bir hasta için, gökte uçan kuşları görebilmenin ne demek olduğunu çizmek isterdim, dağ çiçekleri arasında duran unutulmuş taze bir gülün yere basılan adımlara karşı koyamayan bu tablonun yağlı boyalı izlerinde.
Akşam çöküyor çatı uçlarına şehrin. Ücra yerlerinde, duyuyorum, birkaç ışık yanık kalmış bitmeyecek sanılan hayata.
Bazen bir şair geçer sönmek üzere olan sokak lambasının altından. Dilinde sevda izleri, bir çoğumuzun kaybetmekte olduğu. Bilmem şairde unuttu mu ilk sevdiğini beşiktaşta. Sahi yeniden gelse tutarmıydı yarinin ellerinden aynı hevesle. Karanlıklara doğru ilerleyen bu genç adam, o da yaşamıştı belki de ben gibi hayatı sıradan..
Doktor bey bugün yine birkaç tokat attı vücudumun eklem yerlerine, ağlamak istedim acımayışından acılarımın. Hadi yine iyisin ihtiyar dedi, tatil süren bak uzadı.
Hanım kızım bir de ihtiyar demeseydi bal kaymak sanacaktım söylediği cansız ama içten sözleri.
Gece oldu, saatler yine on iki. Ayrı ayrı yanan boylu boyunca on beş ışık tek tek sönüyordu şimdi. Birkaç sesten geriye bugünde, hiç yorulmayan düşlerim ve ağrımayan yüreğimle ben kalmıştım.
Sokak çalgıcısı anlamazdı ezgilerinden ömrümün. Yarın gelecek ziyaretçi günüm.
Odamın sarı duvarları içerisinde, güneşten aldığı yangını ay’ın soğuk izlerine teslim eden gözlerim, birkaç saatlik rüyaların ardından gökten yıldız indirecek, tüm üşümüş yüreklerin içlerine..