Kabuslu Firar...
Annesini kaybetmek, her şeyi yüz üstüne çıkarmayı daha da kolaylaştırdı. Artık hikâye duyurulmaya hazır bir pakette insanların posta kutularına teek tek yollanıyordu. Sanki geçekten değerliymiş gibi yapılan sevgi gösterilerinden ibaretti aslında bu anne ve kızın arasında ki bağ. Yaşanan bütün acımasızlıkların içinde ikisinin de ucundan kıyından parmakları olduğunu görmek her zaman için mümkündü.
Gözyaşları daha da anlamlı ve manasız hale getiriyordu bu çelimsiz ve ifadesiz durumu. Korkunç gün yüzüne çıktıkça taklitler ve entelektüel gözükme hırsı daha kaplamıştı sanki o savaşçı kadını. Okları fırlatmayı bilmeden ama pek de amatör olmayan şekilde son kozlarını oynama çabasına bizi de dahil ediyordu. Kapasitesizce bitümlü fırçalar gibi savrulup hırpalanırken yavru köpekler gibi inlemek hiç bi işe yaramıyordu. Üstelik sorumsuzluğun sorumluluğunu üstlenmesi gereken bir dalkavuk hep bulunur. İşe hile katmak tıka basa doldurmaya yeter miydi acaba. Sineye çekilen her fedai gibi hıçkırıksız gözyaşı dökmek gerekiyordu. Kabuslu gecelerin yalnızlığında.
Yontulmamış herifler bütün sokaklara serpiştirilmiş adeta. Tutulması gerekilen eller seçilmiyor içlerinden. Uçurum her caddenin köşe başısı olmuş… biricik… mıknatıs olmak zorunda kalan çocuk ve devamı gelmeyen mektuplar. Hürriyet naraları atıp, aslında hiç başaramadığı yada kanıtlayamadığı albenisiz ama kendisi için bir hava atma makinesi olmuş tartaklı yalanlarla doldurup, düşmemek için muhteşem engellermiş gibi yaylı yastıklarla doldurdu yine etrafını. Tekrar dönüp bakmasına gerek kalmadan aynısından bir tane daha aldı ve boşluksuz boşluklarına tıkıştırıverdi. Yutkunmak zordur aslında ağlarken, sen yutkundukça ben ağlayamaz oluyorum. Bazen kinin yumuşaması mümkün değildir bütün yumuşatıcılara rağmen. Yokmuş gibi davranmak yada bilerek ıskalamak mümkün olmalı beklide… Zırtapozluğa gerek kalmadan saçmalama kurşunlarıyla bilahare ilgilenmem gerekiyor. Üçüncü şahısların hepsini BEN olmaya razı oluyorsun.
Birleştirilmiş vakumlu tüpler gibi hafızandan silinmesi için tekrar hatırlamaya çalışma çelişkisiyle portatif oyuncakları birleştirebilirsin rüyalarında. Uykusuzluğa teslim, numaradan sergilenen bütün saygısızlıklar boy boy afiş olmuş yaşam mekanı denilen evin pencerelerine.
Sevemiyor yada sevdiğini itiraf edemiyor, sırılsıklam yalan yağıyor uçsuz bucaksız bu huzursuzluk şehrine, bir varmış birdaha da var olmamış hikayeciklere küçük kahramanlar olmaktan başka hiçbir işe yaramazmış zaten salıncak gitgelleri. Değerli olan nede çabuk harcanıp değersiz sevdalısı bir mahalle bekçisi görevini almak bu kadar gerekli mi gerçekten. Minyatür kelepçeler kimi kime mıhlıyor merak etmemek elde değil.
Bilinçsiz kararların esaretimi bu dekleranşörü harekete geçiren. Yumulup gitmek bazen sadece hissetmek mi tüm ömür boyu hayatımdasın yalanını söyleten. Bilinçsizce kılık değiştirip olduğun yere saplanıp kalmana devam etmek…. Bilmiyorum, gerçekten yavru meselesi mi bunu bu kadar çözümsüz hale getiren. Ölüm sadece soğuk gözyaşlarını ısıtsın diye mi var?
Kurnazca yapılmış planların kuklası olmak tiryakilikle paralel bağlantıdaymış hissi verilince hileye karışmış mantar sosuna dönüşüyor bu oyun. Zapt edilmek istemek acı vermekten kurtarmıyor hiçte. Koku burnunun içine zıpkın gibi saplanırken, tedavisi olmayan hastalıklarla cebelleşen bir kuduz gibi saldırmak var şimdi her şeye…
Susmak… Bütün iradeyi ayağa kaldırıp bir yudum çığlık gibi kapıyı tokmaklayan oluveriyor. Alakasızlıklar içinde kendi zorundalıklarına teslim olmuş, yaşarken zehirli elmayı yemek için yarışan bi dolu süvari gibi dörtnala sürüklenme içgüdüsüyle hareket ediyor olmak bu sadece. Tamamlanamayan bütün kırık hokkabazlık numaralarının turkuaza boyanması şerefine nail olmak belki de. Küçümsenen her şeyin var oluş nedenini hatırlayamamak bu zulmün içselleştirilme yarışı. Korkunç bir yer alamama, sığdırılmamış kendini acındırma yarışı horlayarak her gece uykunu kaçırma düsturunu elinde tutuyor. Fedakârlık gerçekte ne? Gözünü yumup burkuk kalbinin onarılmasını göz ardı etmek mi?
Sorgulamak isyana sürüklüyor, sürüklendikçe bulduklarım umusuzluğuma kırbaç oluyor, tırnaklarım sanki ilk defa çıkıyormuş gibi acı vererek yerini zorluyor. Kafi deresinde yalnızlığa itilen topaklanmış duygularla tıkıştırılıyorum bavuluma… her kelime karanlığa, her karanlık dehşete gebe kalıyor…
S.G.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.